Melih AŞIK
Seksenlik ihtiyar tutmuş yirmi beş yaşlarında bir taze ile evlenmiş. Vakit geçirmeden bir çocuk yapmaya niyetlenmişler. Tabii ki önce bir doktora danışmakta yarar var... Tavsiye üzerine bu alanda uzman bir doktorun yolunu tutmuşlar.
Doktor kısa bir muayeneden sonra bir sperm testini uygun görmüş. Dedenin eline bir kavanoz tutuşturmuş:
- Şu kapalı bölmeye geçin, demiş,
orada bu kavanozun içine bir miktar sperm bırakıp kavanozu bana getirin...
İhtiyar adam denileni yapmış. Biraz sonra bölmeden sıkıntılı sesler, ahlamalar, uflamalar duyulmuş... Doktor ile genç gelin içerde ne olup bittiğini merak ederken dede başını dışarı uzatmış:
- Doktor bey acaba karım da buraya gelebilir mi?
- Elbette, demiş doktor...
Genç kadın da bölmenin arkasına geçmiş. Bu defa sesler ikileşmiş... Yine ahlamalar.. Uflamalar...
Yeni evli çift neden sonra yorgun bir biçimde bölmenin arkasından çıkmış. Yaşlı adam kavanozu umutsuz bir şekilde hekime uzatmış. Hekim kavanoza bakmış:
- Ama bu kavanoz boş...
- Evet, demiş yaşlı adam,
olmadı...
- Neden olmadı?
- Olmadı işte... Sağ elimle denedim olmadı... Sol elimle denedim olmadı.. İki elimle denedim olmadı... Karım içeri gelip her iki eliyle denedi yine olmadı. Bir ara dişleriyle denedi o da fayda vermedi. Sonuçta kavanozu açamadık işte doktor bey...
Bilim ve Ütopya Dergisi'nde bu hafta
"Kuantum Kuramı"nın kurucusu Alman bilgin
Max Planck 'ın hayatından satırlar yer alıyor...
Planck'ın 7 çocuğundan hayatta kalan sonuncusu 1944 yılında
Hitler'e suikast düzenlemekten tutuklanmış. Nazi yöneticileri ünlü bilim adamına şu teklifi yapmışlar:
- Nazizme inanç ve bağlılık duyurusunu imzala. oğlun idamdan kurtulsun!..
Planck, hayatta en sevdiği insanı ve son dayanağını kaybetme pahasına inançlarına aykırı bir duyuruyu imzalamamış. Oğlunu asmışlar. Kendisi de az sonra kahrından ölmüş...
Bizim
Necmettin Erbakan, eğer okuduysa, Planck'ın öyküsünden çok etkilenmiş, için için şöyle söylenmiştir bize göre:
- Ne lüzum vardı bunlara muhterem... Paçayı kurtarmak için önüne hangi kağıt uzatılırsa imzalayacaksın. Yelkeni rüzgara göre açacaksın. Bak biz partiyi ve koltuğu kurtarmak, 148 kilo altına birkaç kilo daha ilave etmek için dün ne demişsek bugün tersini söylüyoruz. Yarın da bugün söylediğinin tersini söylersin, olur biter. Değer mi ilke, etik, bilime saygı, doğrulara inanç gibi boş kavramlar uğruna kafandan geçenleri söyleyip başını derde sokmaya...
Hoca da
"Fırdöndü Kuramı"nın kurucusu ne de olsa... Ve kaçın kurası...
İstanbul Büyükşehir Belediyesi "Cemal Reşit Rey Konser Salonu" önceki akşam CRR Senfoni Orkestrası'nın konseriyle açıldı. Konser sırasında salonda bir cep telefonunun çalması üzerine piyanist
Fazıl Say yerinden kalkarak salonu terketti. Bir süre sonra ısrarlar üzerine geri dönüp konsere devam etti.
Açılış davetiyesinde saat 20:00'de
"Kokteyl" olduğu belirtiliyordu. Ancak kokteylde içki yoktu. Bir davetli,
"İçkisiz kokteyl olur mu?" diye sordu. Diğeri:
- Zaten İstanbul Belediyesi'ne bağlı kuruluşlardaki bu davetlere artık `kokteyl'
denmiyor, dedi...
- Ya ne deniyor?..
- Recepsiyon...
Rüyamda Pentagon tarafından hazırlanan gizli bir rapor okuyorum... Türkiye ile ilgili bir rapor...
İlk sayfada diyor ki;
"Yılmaz hükümeti iyi gidiyor. Sekiz yılı geçirdiler. Vergi reformu yapıyorlar... İstikrar paketinden yüzde 3 enflasyon çıktı... Daha ne olsun birader!.."
Diğer sayfaları karıştırıyorum:
"Sarışının saçmalamaya devam etmesi bu hükümet için ayrı bir avantaj... Hoca'nın partisini kurtarma derdi, etkin muhalefet yapmasını engelliyor. Baykal
mülayim... Ordu memnun... Arasıra Türkiye'ye uğrayıp birkaç açılış ve sünnet törenine katılan Cumhurbaşkanı'nın güvenilirliği doruk noktasında... Halk sayısal lotoya takmış; yarınlara umutla bakıyor..."
Raporun ortalarına geliyorum:
"Türkiye'deki politikacıların en büyük avantajlarından biri de, insanların siyasete fazla ilgi duymaması.. Galatasaray ve Trabzonspor'daki çalkantılar kamuoyunda daha büyük yankı yapıyor... Bir sürü başarısızlığa rağmen yıllardır koltuktan düşmeyen politikacılar iki maç kaybedince istifaya zorlanan teknik direktörlere oranla daha şanslı..."
Devam ediyor rapor:
"Ülkedeki adalet sistemi ise diğer ülkelere göre büyük farklılıklar gösteriyor... Geçenlerde cinayetten aranan bir sanık yakalanınca kaçma hakkını kullandığını söyledi. Suçu kanıtlanırsa bu kez de öldürme hakkını kullandığını söyleyebilir..."
Raporun sonuç kısmına geliyorum:
"Görüldüğü gibi, bizim açımızdan herşey yolunda gidiyor. Yarın durumda bir değişiklik olursa şeriatı tekrar gündeme getirebiliriz... O zaman yazacağım rapora kadar kalın sağlıcakla..."
YORUMU: Abi, şudur budur ama Amerika'yı takdir etmek gerekir... Baksana, adamlar bizi bizden daha iyi izliyorlar... Türkiye'de olup bitenleri Amerikan raporlarından öğreniyoruz...
Çocuklar oturmuş birbirlerine babalarının ne kadar "hızlı" olduğunu anlatıyorlarmış.. Biri demiş ki:
- Benim babam ok attıktan sonra koşup hedefe oktan önce varıyor...
- O da birşey mi, demiş ikinci çocuk... Benim babam tabancasını ateşliyor ve hedefe kurşundan önce yetişiyor...
- O da birşey mi, demiş üçüncü çocuk...
Benim babam devlet hastanesinde doktor... Mesai 5'de bitiyor benim babam eve 3:30'da geliyor.
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr