Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Star Televizyonu muhabiri Işın Gürel'in uğradığı vahşi saldırıyı ekranlarda izledik. Işın Gürel bu saldırı sonucu sırtüstü yere düştü, dakikalarca orada kaldı, sonra arkadaşlarının yardımıyla hastaneye götürüldü. Ve kameraman bütün bu süreçte olaya müdahale etmedi, sadece objektiften Işın'ı izledi. Acaba doğrusu bu muydu? Yoksa kamerayı bırakıp arkadaşına yardım etmesi mi gerekirdi? Meslektaşlara sorduk... Aldığımız yanıtlar:
Yazgülü Aldoğan: Böyle olaylarda hep akla gelen bir soru bu: Yani gazeteci "önce insan" mıdır, yoksa gazeteci midir? Bence duruma göre karar vermek lazım. Yani o anda bir hayat kurtarılması sözkonusu değilse gazeteci görevini yapmaya devam edip, o "tanıklık"la daha fazla işe yaramayı düşünmeli. Sincan'daki arkadaşların yaptığı gibi...
Haluk Şahin: Bu olayda "meslek ahlakı" meselesinden ziyade, bir "şok" etkisi var sanıyorum. Herşey çok kısa bir zaman dilimi içinde oldu. Zaten elinde kamera olan insanların bunu bırakabilmeleri çok zor. Bu gibi durumlarda iki "etik" birbiriyle çarpışıyor. Bir yandan gazeteciye deniyor ki, "Sen etrafta ne olursa olsun işini yapmaya devam edeceksin. Senin görevin o işi yapmaktır. Onu iyi yapmazsan, iyi yurttaş da olamazsın..." Bir yandan da "insani" sorumluluğun gerekleri aranıyor. Maalesef şu güne dek çözülememiş bir ikilemdir bu.
Emin Çölaşan: Bu ikilem hep vardı, hiç bir zaman da çözülmeyecek. Sincan'daki saldırı bir anlık bir hadiseydi. Adam vurdu ve tabanları yağlayıp kaçtı. Diğer arkadaşların da kameraları bırakıp saldırganın peşinden koşmaları mümkün değildi. Kaldı ki, yapılan şey daha yararlı oldu ve bu rezillik sergilendi.
Coşkun Aral (Haberci)
Bu konuda yorum yapmak için orada bulunan arkadaşların psikolojisini bilmek gerekiyor. Kimsenin adına konuşamıyorum. Çünkü ben de bunun benzeri olayları yaşıyorum. Gözümün önünde bir insan çok zor durumdaysa kurtarıyorum, ama görüntülenmesi gerekiyorsa da görüntülüyorum.

Son haftalarda Refah Partisinden övgüler alan "yıldız" televizyoncu, sesine en meraklı tonu vererek ve parmaklarıyla sihirbaz gibi hareketler yaparak karşısındaki emekli generale soruyor:
- Ordunun Refah'a allerjisi var mı?
- Askerler durumdan rahatsız mı?
- Acaba ordu darbe yapar mı?
Emekli general orduyla ilişiğini kestiğini anlatıyor. Ama dinletemiyor... Yıldız televizyoncu kıpır kıpır... Israrla soruyor:
- Ordu darbe yapacak mı?
- Askerler durumdan rahatsız mı?
Bu soruları ortalık güllük gülistanlıkmış da ordu "hobi" olarak darbe yapmayı düşünüyormuş havasında soran yıldız televizyoncuya, General'in bir an bunalıp şöyle demesi beklenmiyor değil. Mesela:
- Peki kardeşim sen rahat mısın? Sen bu memleketin vatandaşı değil misin? Gazete okumuyor musun? Adamlar ülkeyi adım adım şeriata götürüyor. Farkında değil misin? Askerler de elbette diğer vatandaşlar gibi demokrasinin ve anayasal düzenin geleceğinden endişeli. Sivil güçler demokrasiyi korumakta üzerlerine düşen görevi yapmıyor. Üstelik bazıları bu görevi askerlerden bekliyor. Sen gidip parti liderlerine:"Neden rahatsız değilsiniz?" diye soracağına bize gelip " Rahatsız mısınız?" diye soruyorsun. Sen niye rahatsız değilsin? Reytingten başka derdin olmadığı için mi?
General nazik... Bu sözler belki içinden geçiyor... Ama dışa vurmuyor.

Ocak ayı enflasyon rakamları açıklandı... Pompalanan iyimserliğe kanmayanlar haklı çıktı... Dünya Bankası'nın daha önce hesapladığı gibi, dün açıklanan oranlar bu yıl enflasyonun yüzde 80 düzeyinde seyredeceğini gösteriyor.. Yani... İşçi, memur, emekli, esnaf bu yıl yine enflasyon tarafından yüzde 80 oranında oyulacak...
Bu durumda RP için en akılcı yol...
İktidardan uygun biçimde tüymek olacak...
Onlar da buna çalışıyor...
Son iki hafta içinde "Çankaya camii, Taksim Camii, başörtüsü, kurban derisi" gibi kritik konuları gündeme getirerek hem askerleri hem ortakları DYP'yi kışkırtıyorlar... Yetmeyince Kayseri'de milis gösterisi... Ardından Sincan'da şeriat çağrısı... Eğer hesapları tutarsa kendilerini bir zaman sonra seçim meydanlarında büyüklere şöyle masallar anlatırken göreceğiz:
- Sevgili vatandaşlaaar... Tam memleketi düzlüğe çıkaracaktık ki medyanın ve askerlerin kışkırtmasıyla ortağımız DYP koalisyonu bozdu... Aydınlık günler kıl payı avucumuzdan kaçtı...
Refah Partisi'nin şimdi tüm arzusu iktidardan mecburen inmenin veya indirilmenin çaresini bulmak, ilerde mazlum rolünde seçim meydanlarına dökülmektir. Bu rol seçim meydanlarında iyi prim yapar.
Bu durumda özellikle Ordu'nun sakin ve itidalli olması gerekiyor. Sincan'da dün yapılan tank gösterisi yanlıştır. RP iktidardan kaçışa bahane ararken, halkın bir bölümünün RP icraatı konusundaki düşüncesi henüz kesinleşmemişken, sivil demokrat güçler yavaş yavaş kontrolü ele alırken askerlerin bu şekilde devreye girmesi doğru olmamıştır. Demokrasinin çarkları henüz işlemektedir.

Nasrettin Erbakan Hoca geçenlerde Ankara'da büyük bir müjde verdi:
- Ankara'ya 100 km. uzunluğunda hava metrosu yapacağız, aziz ve muhterem kardeşlerim!"
Arkadaşımız Fahrettin Fidan Ankara'da ilk yer metrosu inşaatını başlatan eski Belediye Başkanı Ali Dinçer'e bu proje hakkındaki fikrini sordu:
- 15 kilometrelik yer metrosu 20 yıldır bitirilemedi, dedi Dinçer, ayrıca Ankara böyle bir projeye uygun değildir. Hava metrosu inşa etmek için şehri tümden yıkıp yeniden inşa etmek gerekir ki, buna ne Erbakan Hoca'nın hayali ne de kaynak paketleri yeter...Bence konuşulmaya bile değmez bir konu...
Ne diyelim... Palavra dinlemek halka acı vermiyor, lakin enayi yerine konulmanın ızdırabı zor...