Melih AŞIK
DSP'den istifa ederek CHP'ye geçen İzmir milletvekili
Veli Aksoy'a dün Meclis kulisinde arkadaşımız sordu:
- Partinizden niye istifa ettiniz Sayın Aksoy?
- Valla, o kadar çok sebep var ki.. hangi birini anlatayım...
Veli Aksoy, "İki tanesini anlatın, yeter" yanıtını alınca anlatmaya başladı:
- Birgün, kuliste oturuyordum ki, Hüsamettin Özkan
yanıma geldi, "Yahu sen ne yapmışsın?"
diye sordu. "Ne yapmışım ki?.."
diye karşılık verince, "Sen"
dedi, "geçen gün Genel Kurul salonunda
Deniz Baykal'ın konuşmasını alkışlamışsın. Bir DSP'li nasıl olur da bir CHP'liyi alkışlar?.."
Kendisine Sayın Baykal'
ı sözkonusu o konuşmasında laiklik üzerinde çok güzel şeyler söylediği için alkışladığımı anlattım. Beni, "İnşallah bu olayı
Bülent Bey'le
Rahşan Hanım duymazlar"
diyerek tehdit etti...
Bir başka gün bütçe üzerinde DSP adına konuşmak istediğimi söylemek üzere Hüsamettin Özkan'
a gittim. Çünkü kendisi Grup Başkan Vekilimizdi. Bana, "Arkadaş, sen yine hata yapmaya devam ediyorsun"
dedi. Hatamın ne olduğunu sordum; "Kuliste sık sık CHP'li milletvekilleriyle oturup sohbet ediyorsun, bu hareketin genç milletvekilleri için kötü örnek teşkil ediyor"
yanıtını verdi. Bu olaydan birkaç gün sonra, konuşma metnimi kendisine göstermeye gittim. Metne şöyle bir baktı, bir bölümünü, "Bunları söyleme!'
diyerek karaladı. Sansür ettiği bölüm İsmet İnönü'
nün "Bir memlekette namuslu insanlar namussuzlar kadar cesur olmazsa, o memleket kurtulmaz"
sözüydü. Bir DSP'li, İsmet İnönü
de olsa CHP'li bir kişinin (!) lafını kullanamazmış... O lafın yerine, Bülent Ecevit'
i yücelten bir - iki cümle yazdı... Bütün bunlar birikti, birikti ve sonunda istifa ettim...
Anayasa Mahkemesi 1994 yılında Yeşiller Partisi'ni kapatmıştı. O dönemde Yeşiller Partisi yöneticilerinden olan bir dostumuz aradı dün:
- Biliyor musun bizim partiyi neden kapattılar?
- Hatırlamıyorum...
- 1988 yılı hesaplarında yalnızca merkez örgütlerinin hesaplarını belirtip, taşra örgütlerinin hesaplarını belirtmediğimiz... Ve hesaplarda 79 bin liralık bir fark belirdiği için...
- Vay canına..
- Ve partimizin bu yüzden kapatılmasını hiç kimse mesele yapmadı dostum...
Bir garip demokrasi bizimki...
Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul'daki Sigara ve Sağlık Kongresi'ne katılan Kanadalı yönetici
Cynthia Callard, konuşmasının bir bölümünde politikacılarla ilgili gözlemlerini aktardı ve bakınız klasik politikacı portresini nasıl çizdi:
* Politikacı
"bugünü" yaşar. 6 ay sonra ne olacağı onun için önemli değildir ki, 20 - 25 sene sonra ne olacağı önemli olsun!..
* Mükafatı hemen görmek ister. Ya da en azından hemen bugün
"birşeyler"olduğunu görmeyi arzular.
* Seçilebilmesi ve aynı noktada kalabilmesi için bizim
"sevgimize" ihtiyacı vardır. Sırf kendisini sevmemiz gerektiği için (!) bazı gerçekleri
"değiştirerek" anlatır.
* Politikacıyı herhangi bir konuda ikna etmek kolay değildir. Çünkü söylenenleri diğer insanlardan farklı biçimde dinler.
* Gündemine alacağı konuların seçimini
"kendine özgü" yöntemlerle yapar. Mesela sabah kahvaltı sırasında gazetede diyelim ki
"tütün" ve
"zararları" konulu bir haber okuduysa, bu konu üzerinde birkaç dakika düşünebilir. Böyle bir haber yoksa, o konuyu düşünme ihtimali de yoktur!..
*
"Olay" yarattığınız gün politikacının gündeminde olursunuz, ama ertesi gün sizi çoktan unutmuştur.
* Politikacılar birbirleriyle yarış halinde insanlardır. O yüzden hiç kimseyle birlikte çalışmak istemezler. Politikacı,
"büyük politikacı" olmanın gereği olarak tek başına davranma zorunluluğuna kendisini inandırmış adamdır...
Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı
Rahmi Koç'un:
- Gerekirse bir yıl kar etmeyiz,
sözleri üzerine Devlet Bakanı
Güneş Taner:
- Özel sektör zam yapmazsa biz de 4 ay süreyle KİT zamlarını erteleriz, demişti...
Güneş Taner 'in bu vaadi ne kadar ciddi, diye düşünmeye kalmadı, 24 saat içinde benzin ve şekere zam geldi.
Yine de Sanayi ve Ticaret Bakanı
Yalım Erez'e
Güneş Taner'in
"zamları erteleme" projesi hakkında ne düşündüğü soruluyor.
Erez diyor ki:
- Zamlar ertelenmez. Ertelenmiş zam, daha yüksek zamları getirir. Hükümetlerin görevi enflasyonun nedenlerini ortadan kaldırmaktır. İnandırıcı olursanız yalnızca işadamları değil, toplumun tüm kesimleri fedakarlığa katlanır. Hedefimiz yüzde 50 enflasyona göre doğru politikaları belirleyip uygulamaktır...
Erez'in
Güneş Taner'le taban tabana zıt konuşması neyi gösteriyor?
Hükümet içinde enflasyonla mücadele konusunda ortak bir görüş bulunmadığını...
ve...
Hükümet'in Türkiye'nin en hayati sorunu olan "enflasyon" konusunda oturup ortak bir politika ve eylem planı oluşturmadığını...
Eğer enflasyonu düşürme konusunda biraz ciddi olsalar ve iş dünyasının da fedakarlığa katlanmasını düşünseler Rekabet Kurulu'nu çalıştırmaları yeterliydi. Oysa Kurul'u kendi haline bıraktılar. Mesut Yılmaz Kurul üyelerinin randevu talebine bile yanıt vermiyor.
Aynı
Mesut Yılmaz "Bu kışın zor geçeceği" vecizesini dünkü ANAP grup toplantısında da tekrarladı ve baklayı ağzından çıkardı:
- Dar gelirlilerden fedakarlık isteyeceğiz...
Kafalarındaki tek maddelik enflasyonu önleme planı böylece açıklanmış oldu. Ağababaları
Turgut Özal'ın da uyguladığı o basit plan malum: Enflasyonu önce yükseltecek, halk çoğunluğu
"yandım allah indirin şunu" diye bağırınca ücretli kesimlerin kemerlerini sıkarak birkaç puan düşüreceksin... Dar gelirlinin cebi hem enflasyon yükselirken, hem düşerken kazınacak... Eski bir işadamı olan
Mesut Yılmaz'ın temsil ettiği sınıf birkaç voli daha vuracak...
Peki sonra ne mi olacak?
Türkiye yeniden "ya şeriat, ya darbe" ikilemine sıkışacak...
Türkiye'yi
"biraz daha vurgun uğruna" hızla o noktaya götürüyorlar.
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr