Dilek Türker'in sahneleyeceği "Kuvayı Milliye Kadınları" adlı tek kişilik müzikli oyunun tanıtımı önceki akşam Çırağan Sarayı'nda yapıldı. Zübeyde Hanım'ın, Halide Edip'in ve Kurtuluş Savaşı'na katılmış çok sayıda "isimsiz" Anadolu kadınının öyküsünü sahneye taşıyacak olan oyunun yazarı Nezihe Araz'la arkadaşımız Aydın Arıcıoğlu konuşuyor:
- Ne zamandır bu oyunun üzerinde çalışıyorsunuz?.
- 7 yıldır. "Kuvayı Milliye Kadınları" o dönemin gazetelerinin, kitapların, mektupların, Mustafa Kemal'in bu isimsiz kadınlara çektiği telgrafların taranması sonucu oluştu. 30 kadının hayatını toplayabildim bu süre içinde; oyunda 8'inin öyküsü var. Gönül isterdi ki, okullarda okutulan kitaplarda da bu kadınlardan hiç olmazsa birkaçının adı geçsin, öyküleri anlatılsın...
- "İnsansız" resmi tarihte "isimsiz" kahramanların bulunmaması normal değil mi?..
- Maalesef normal görünüyor. Ama bir yandan da "Bugünkü kuşaklar Cumhuriyet'in oluşum mücadelesini bilmiyor, Atatürk'ü anlamıyor!" diye yakınıyoruz. Yalnızca "Atatürk büyüktür!" demekle ne geçmişi, ne de bugün yaşadıklarımızı anlayabiliriz. Çoğu Türk genci bugün İsmet Paşa'nın İnönü zaferi öncesi Atatürk'e gidip, "Savaşta bazen öyle bunalıyorum ki, intiharı bile düşünüyorum!" dediğini bilmiyor. Mücadelenin güçlüğü ve insani tarafları öğrenilmeden Cumhuriyet'e sevgi ve sahip çıkma bilinci oluşur mu?. Cumhuriyet bilincinden kopuşun en önemli nedenlerinden biri budur. "İnsanlı" tarihi bilmiyor gençlerimiz...
Bir parti düşünün ki, adında hangi sözcükler varsa, gerçek durum, bu sözcüklerin ifade ettiği anlamların tam tersi özellikler taşıyor.
Demokratik sözcüğü var ama partide demokrasinin (D)si yok...
Sol sözcüğü var ama solla alakası yok.
Parti sözcüğü var ama partiden ziyade aile şirketine benziyor...
Partinin canla başla çalışan örgütleri var. Parti ve lideri için canını verecek il başkanları, ilçe başkanları, üyeleri var. Ancak seçim dönemlerinde onlar unutuluyor. Ankara'da Bay ve Bayan Ecevit başbaşa veriyor. Örgütle bağı olmayan, ilerde baş ağrıtmayacak, körü körüne lidere bağlı kalacak bir kapıkulları listesi oluşturarak seçmenin önüne koyuyorlar. En sağlıklı seçimi yaptıklarını düşünüyorlar. Ama hastalık kendini çok çabuk gösteriyor. Kuşlar birer birer yuvadan uçuyor. Daha önce Adil Aşırım ile Kubilay Uygun partiyi terketmişti. Önceki gün de Bilecik milletvekili Şerif Çim' le Çanakkale milletvekili Hikmet Aydın partiden DYP istikametine uçtular.
O Hikmet Aydın ki, milletvekilliğine adaylığını mektupla yapmış, o güne kadar müstakbel genel başkanıyla bir kerecik dahi olsa yüzyüze gelmemiş, örgütte bir gün dahi olsa çalışmamıştı. Olacağı buydu. DSP Çanakkale İl Başkanı Ekrem Altay dün verdiği demeçte şöyle diyordu:
- Çanakkale'de milletvekili adaylarını belirlerken bize hiçbir şey sormadılar. Örgüte hiç emeği geçmemiş adamı liste başı yaparsanız sonuç bu olur...
DSP kültürüne uygun! demokratik ve solcu olarak Ankara'da belirlenip halka seçtirilen 75 milletvekilinden 4'ü sağ partilere kaçtı. 7 milletvekili de partinin soluna düştükleri için ihraç kararı beklemekte. Adını vermeyen bir milletvekili meclis kulisinde dertleniyordu dün:
- Solcu milletvekilleri atılıyor, sağcılar istifa edip gidiyorlar. Batan geminin kaptanı olmak istemeyen liderimiz gemisini batırıyor...
Bülent Ecevit dün gurup konuşmasında:
- Bu arkadaşların parti yönetimiyle hiçbir sorunları yoktu. Şimdi aniden istifa etmeleri akla başka şeyler getiriyor, diyordu... Ama bu arkadaşları cımbızla kendisinin seçtiğini söylemiyordu. Akla gelen rakamlar ise 2 ila 3 milyon dolar arasında değişiyordu.
Yazık... Temiz umutlarla solu ve demokrasiyi hayata geçirsin diye bu partiye oy veren 4,5 milyon seçmene yazık...
Bursa Barosu'nun düzenlediği "Yaşananlar boşuna değil" konulu toplantılar, "pazartesi geceleri" coşkulu bir katılımla, bir demokrasi ve anılar şenliği şeklinde sürüyor. 30 Nisan'a kadar da sürecek. Geçen pazartesinin konuşmacılarından biri ekranlardan tok sesiyle tanıdığımız Nevzat Şenol'du... Aslen Bursalı olan Nevzat Şenol toplantıya gitmeden önce telefonla annesini aradı. Hoşbeş sırasında toplantıda bir konuşma yapacağını söyledi. Nuriye Hanım sordu:
- Ne konuşacaksın oğlum?
- Demokrasi, laiklik gibi günün meseleleri işte anne...
- Aaah ah dedi, dedi Nuriye Hanım, kimse doğru dürüst birşey konuşmuyor bu konuda, saçma sapan şeyler söylüyorlar. Bizim ilkokul dördüncü kitaplarımızda yazardı bunlar, denirdi ki;
"Dinle devlet ayrı şeydir birleşmez
Din bir duygu, ona kimse ilişmez"
Nuriye Hanımiçini çektikten sonra ekledi:
- Sonra çıkardılar bunları bu kitaplardan...
Orgeneral Çevik Bir'in Washington'da Türk Amerikan Konseyi balosunda yaptığı konuşma ne kadar süreyle alkışlandı?
Çevik Bir Paşa'nın "Atatürk devrimleri, laiklik ve demokrasi konusunda ödün vermeyeceğiz" biçimindeki sözleri orada bulunan kimi gazetecilere göre beş, kimi gazetecilere göre 10 hatta 15 dakika alkışlanmıştı. Zeynep Gögüş arkadaşımız Sabah'taki sütununda abartılı dakikaları karşı çıktı:
- El insaf, dedi, vaktiniz varsa saat tutun ve başlayın alkışlamaya. Alkışın en uzunu bilemediniz 5 dakika sürer...
Doğrusu 5 dakika da hayli uzun bir süre... Ancak bu alandaki rekorlara bakınca ölçüler değişiyor. En uzun alkış alma rekorunu halen ünlü tenor Luciano Pavarotti elinde tutuyor... 1988 yılındaki Berlin'de Donizetti'nin "Aşk İksiri" operasında "Nemorino" rolünü oynayan Pavarotti, tam 1 saat 7 dakika alkışlanmış. Perde tam 165 defa açılıp kapanmış... Bu rekoru Çevik Bir Paşa'nın aldığı alkışı küçültmek için buraya iliştirdiğimiz akla gelmesin. Müziksiz ve notasız tek bir cümleyle 5 dakika alkış almak da her babayiğidin harcı olmasa gerek...