Aslen Çorlu'lu olan Şalom Dergisi Danışmanı Salamon Bicirano bir dostumuza anlatmış. O da bize aktardı...
Efendim Çorlu'da geçmişte hatırı sayılır bir musevi cemaati ile bir havra bulunurmuş... İkinci Dünya Savaşı sonrasında museviler İsrail'e göçünce havra cemaatsiz kalmış. Bir süre sonra da yıkılmaya yüz tutmuş. Durumu gören müslümanlar, musevi cemaatinin temsilcilerine başvurarak havrayı devralmayı ve camiye dönüştürmeyi teklif etmişler. Museviler de teklifi kabul etmiş. Çorlu'daki "Havra Camii" işte böyle meydana gelmiş...
Öyküyü bize aktaran dostumuz dedi ki:
- Taksim'de şu kadar sinagog, bu kadar kilise var ama cami yok denecek kadar az, diyenlere bir öneri... Bölgede cemaatsiz kalan sinagog ve kiliseleri cemaat temsilcilerinden isteyip camiye dönüştürsünler. İhtiyaç bu şekilde karşılansın. Sanırım bu yöndeki isteği hristiyan ve musevi cemaatinin temsilcileri ciddiyetle inceleyecek ellerinden geleni yapacaklardır...
Öneri bizce de uygundur...
İngilizce'de gemi "dişi" bir sözcüktür. Bir gemiden söz ederken bir kadından söz eder gibi "she" zamiri kullanılır. İlk bakışta mantıksız görünen bu nitelemenin de elbet bir mantığı olacak. Bakınız gemi neden dişiymiş... Bir İngilizce metinden aldık:
" Gemi `dişi' olarak nitelenir çünkü çevresinde bir süre erkek dolaşır... Güzel görünmesini sağlamak için bir yığın boya gerekir... Belinizi büken satınalma fiyatı değil, bakım masrafıdır... Onu ancak deneyimli bir erkek idare edebilir... Bir erkeğin yönetimi olmazsa kontrolden çıkar... Sürekli göğsünü öne çıkartır, poposunu gizler... Ve limana yanaşırken doğru "iskele baba"larına koşar... Gemi o yüzden kadındır...
Necmettin Erbakan geçenlerde ODTÜ Mezunlar Birliği Vakfı'nca düzenlenen iftar yemeğine katıldı. Ve o çok sık kullandığı "kendine özgü" matematik mantığıyla,
- Nasıl 70 milyon insan aslına dönüyorsa, bugün ODTÜ de aslına dönüyor!.. diye seslendi davetlilere...
Hoca'nın bu ilginç "tesbiti" üzerine bir başka "matematik" değerlendirmeyi de, ODTÜ Mezunları Derneği yaptı... Bize ulaştırılan bildiride bakınız ne denildi:
"Başbakan Erbakan'ın bu konuşmayı yaptığı ODTÜ Mezunları Birliği Vakfı, ODTÜ mezunları camiasının yüzde 1'ini bile temsil etmemektedir. Ülke kalkınmasında aktif rol oynayan 60 bin ODTÜ mezunu olarak bizler, geçmişte olduğu gibi bugün de demokrat, laik, çağdaş ve toplumsal sorumluluk bilincine sahip, Cumhuriyetimizin temellerini oluşturan Atatürk ilke ve devrimlerinin kazanımlarını sonuna kadar savunan ve koruyan bir topluluğuz. Bu çizgimizin hiç bir zaman değişmeyeceğini kamuoyuna saygılarımızla duyururuz."
Özetle... ODTÜ mezunları aslını koruyor... Laik aslını...
Kültür Bakanı İsmail Kahraman, cebinde en az 10 tane kültür bakanı bulunduran saygın bir bilim adamını, tek imza ile kapı dışarı etmekle övünüyor... İstanbul 1 no:lu Koruma Kurulu Başkanı Prof. Semavi Eyice'yi Taksim Camii'ne imza atmadığı için nasıl görevden aldığını şöyle anlatıyor:
- Yapamam, imza atamam, dedi. Ben imza attım, kendisini kapının dışına koydum...
Kültür Bakanı, bu sözlerle, Korumu Kurulu'nun görevine müdahele ettiğini, İmar mevzuatı, hukuk, bilim gibi kıstasları hiçe saydığını itiraf ediyor; Taksim Camii konusunda kendi görüşü aleyhinde oy kullanacak üyelerin muhtemel sonunu da açık açık ilan ediyor:"Kapı dışarı konulacak..."
Hukukçu Bakan, hukuk ve demokrasi anlayışını daha önce Mimarlar Odası'nı Yıldız Sarayı'ndan atarken ya da Darphane binalarını Tarih Vakfından almaya çalışırken sergilemişti. O yüzden bu son tavrı fazla sürpriz olmuyor.
Taksim Camii'ne gelince... Taksim Parkı'nın camiye olan ihtiyacı tartışılır. Ama Refah Partisi'nin Taksim'de cami yapmaya büyük ihtiyacı var.
Çünkü...
Adil Düzen senoryoları boş çıktı. Yine rantiye kazanıyor...
Nemalara yüzde 11 faiz... Memura yüzde 30 zam... Rantiye'ye yüzde 120 faiz...
ABD ve İsrail'in her uzattığı antlaşmaya imza atılıyor...
Meclis'te Tansu Çiller'in her türlü yolsuzluğunun üstü örtülüyor.
Peki bunca günahın üstü nasıl örtülecek?
Huzursuzlanan taban, partiden yüzçeviren seçmen nasıl uyutulacak...
İşte böyle... Türban'la, Kurban'la, Taksim Camii'yle...
Ancak RP'nin bu konularda Ordu'nun hatta DYP'nin tahammülünü zorlayan ısrarı, Kayseri ve Sincan'da hukuku ve demokrasiyi zorlayan gösterilerle birleştirilince... İşin içinde bir başka iş daha var gibi görünüyor... Acaba diyoruz...
RP'nin Ordu'yu tartışmaların içine çekerek iç bünyesinde ikilik çıkartmak gibi bir amacı da mı var?
Yoksa iktidarın sonu göründü de RP doğrudan gelecek seçime yatarım mı yapıyor?
Yoksa ne yaptıklarını kendileri de mi bilmiyor?
Acaba hangisi?
Beşiktaş Kulübü, Vanspor maçında "tartışmasız bir penaltıyı" kasıtlı olarak vermediği gerekçesiyle hakem Metin Tokat'ı dava etti. Hakemlerin bu davaya tepkisi mi?..
Adını vermek istemeyen bir hakem kardeşimiz telefonda diyor ki:
- Biz de maç boyunca bize "inbe" diye bağıran 40 bin seyirci hakkında maddi manevi tazminat davası açarsak... en azından bir sonraki maçın seyircisiz oynanması yönünde mahkeme kararı çıkartırsak ne olacak?..