Melih AŞIK
UNESCO meğer bu yılı
"Hasan Ali Yücel Yılı" ilan etmiş... Doğrusu haberimiz yoktu. Yılın bitimine iki ay kala Sabah gazetesinde
Nebil Özgentürk'ün kaleminden öğrendik.
Özgentürk de bilmiyormuş;
Tarih ve Toplum dergisinde görünce öğrenmiş... Bunun dışında ne basında tek satır yazı, ne Milli Eğitim Bakanlığı'nca düzenlenmiş tek bir etkinlik... Cumhuriyet nesillerinin eğitimi için bir ömür harcayan bu örnek cumhuriyetçinin 100'üncü doğum yıldönümünü UNESCO unutmamış, biz unutmuşuz!.. Üstelik de sekiz yıllık ilköğretim uygulamasıyla birlikte
"eğitim seferberliği"nin en çok konuşulduğu bir yılda...
Ne vefa!..
1938 - 1946 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı da yapmış olan bu örnek insanı saygıyla anarken eserlerinden birkaçını anımsayalım... Ve görelim bakalım, kimmiş unuttuğumuz:
* En başta Köy Enstitüleri... Kültür çorağı Anadolu toprağı üzerindeki Aydınlanma ışığı... O enstitüleri kuran kadronun başı...
* Doğu'dan, Batı'dan dünya edebiyatının en seçkin kalemlerini Türkçeye kazandıran
`Tercüme Bürosu'nun kurucusu. Sayısı 900'ü aşan o çevirilerle peşpeşe kaç kuşağın ufkunu açan adam...
* Günün yoklukları ve taassup ortamı içinde pek çok köyü okula kavuşturan, ilk köklü eğitim seferberliğini başlatan Cumhuriyet savaşçısı...
* Anadolu folklor araştırmalarına önayak olan halk adamı...
* Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi ve Ankara Konservatuarı'nı kuran, geliştiren kültür adamı...
* "İslam", "İnönü", "Türk" ve "Sanat" ansiklopedilerini, sözlükleri, onlarca uzmanlık ve bilim dergisini kitaplıklara kazandıran, kültür ve sanat meseleleri üzerine sayısız makale kaleme almış yazın adamı...
* Ankara Fen ve Tıp fakültelerinin, İstanbul Teknik Üniversitesi'nin kurucusu...
İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü için seçim yarışının kızıştığını, bu arada bazı adayların rakipleri için çamur üretimine geçtiğini, adaylardan Profesör
Burhan Şenatalar için de
"Eski komünist", "Maocu" gibi söylentiler yayıldığını aktarmıştık.
Profesör
Zafer Üskül aradı:
- Burhan Şenatalar
hayatının hiçbir döneminde Maocu olmadı, bu söylentileri kimler çıkarıyor?.. diye hayretini belirtti.
Sütunumuza zaman zaman konuk ettiğimiz, görüşlerinden yararlandığımız Sayın
Burhan Şenatalar'ı aradık bu sözler üzerine... Telefonla biraz sohbet ettik:
- Eski komünist, Maocu gibi yakıştırmaları fakültemizde ünü pek de makbul olmayan bir öğretim üyesinin bir iki yerde kullandığını duydum. Ancak önemli değil. Beni tanıyanlar öğrenciliğimden bu yana ihtilalci sol düşüncelere prim vermediğimi iyi bilir. 1987 yılında SHP'nin limon kampanyası için çalışmıştım. Bugünkü görüşlerim de Fransız Sosyalist Partisi veya Alman Sosyal Demokrat Partisi'nin daha solunda değildir...
- Yukardaki söylenti seçim şansınızı azalttı mı?..
- Kat'iyen... Üniversite camiası böyle saçmalara kulak asmaz...
Portekiz'in başkenti Lizbon'daki Avrupa Gazeteciler Birliği Kongresi'ne Türkiye delegesi olarak katılan arkadaşımız
Fahrettin Fidan küçük bir gözlemini aktarıyor:
... Kongrenin dünkü oturumlarına Portekiz Cumhurbaşkanı
Jorge Sampaio da katıldı. Bizim için yaptığı konuşmadan çok daha ilginç olanı, bıraktığı izlenimdi... Kongre Merkezi'ne mütevazı bir otoyla geldi. Arkasında da yalnızca bir tek oto vardı... Trafiği arap saçına çeviren makam ve güvenlik otosu konvoylarına alışık olduğumuz için şok geçirdik. Arkasından diğer şoklar geldi: Araba durduğunda ne kapıyı açmak için koşturanlar, ne de sağa sola sert bakışlar atan korumalar gördük. Kapıyı kendisi açıp indi. Salona doğru ilerledi. Toplantının başlamasına on dakika vardı. Çay servisi yapılan bölüme yöneldi ve sıraya girdi. Servis yapan görevli, onun önünde beklemekte olanların çaylarını verdikten sonra gayet doğal bir tavır içinde fincanı doldurup uzattı. Çayını aldı, salonun ortasına ilerledi. İsteyen herkes rahatça yanına gidip sohbet etti. Hiç kimse bizim oralarda olduğu gibi etten bir duvar örmeye tevvessül etmedi. Bu manzara karşısında bir Portekizli gazeteciye,
"Başkanınız protokolü pek sevmiyor herhalde!" diyecek oldum. Dönüp dedi ki:
"Yoooo, alakası yok. Bizde hep böyledir. Başkanı bir kitapçıda kitap seçerken, ya da deniz kıyısında yürüyüş yaparken de görebilirsiniz. Dikkatlice bakmayan, onun Cumhurbaşkanı olduğunu da farketmez. Sadece üç güvenlik görevlisi vardır. Kendilerini göstermek gibi bir çaba içinde olmadıkları için varlıklarını dahi hissedemezsiniz..."
(Ne Cumhurbaşkanları var dünyada)
Arkadaşımız bir başka izlenimini de şöyle aktarıyor:
- Cumartesi günü Lizbon'a son 30 yılın en büyük yağışı yağdı. İlk anda yolları sel götürdü. Sonra yağmur dindi. Sel bitti. Akşam, bizim İstanbul'dakine benzer "baskın yağmur" haberleri verecekler mi diye televizyonları taradım. birkaç yerden su birikintisi görünümleriyle bir - iki hastaneden görüntü verdiler. Ne panik manzaraları, ne de kanal kanal gezip derdini anlatmaya çalışan bir belediye başkanı... Hiç biri yoktu... Haa... evet bir seferberlikten söz ediliyordu.. Fakat "kurtarılacak" olanlar, evini su başmış insanlar değil, sokak kedileri idi...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr