Fatih Cumhuriyet Savcılığı, Fadime Şahin hakkında ayrı ayrı "suç"lardan dolayı 10 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. Aczmendi lideri Müslüm Gündüz ve Ali Kalkancı'yla imam nikahıyla birlikte olduğu... (ayrıca...) tekke ve zaviyeleri yasaklayan kanuna da aykırı hareket ettiği için cezalandırılması isteniyor Fadime Şahin'in..
İmam nikahı, yasaya aykırı olarak "alenen" uygulanır ve milletvekili düzeyinde dahi bu yolla evlilik yapılabilirken... İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı "iki tekke arasındaki ihtilafı gidermek için arabuluculuk yaptığını" açıkça söylerken... Fadime Şahin, "gayrı resmi nikah" ve "tekke ve zaviyelerle ilgili kanuna muhalefet" suçlamalarıyla ve hapis istemiyle mahkemeye çıkarılıyor...
Bu hukuksal işleyişte bir gariplik yok mu?..
Soruya Avukat İfakat Aydemir'e yöneltiyor ve ilginç bir yanıt alıyoruz: - İddia makamı eğer sadece Fadime Şahin ve Ali Kalkancı hakkında iddianame hazırladıysa teknik bir eksiklik var demektir. Sözkonusu tekkenin yasaya aykırı olarak yaygınlaşması ve meşrulaşmasında rolü olan kim varsa mutlaka o kişiler aleyhinde de dava açılması gerekirdi. Belki Fadime'den de önce onlar aleyhinde dava açılmalıydı. Bakınız, hukuk böylesi durumlarda savcıya ne emreder: Yasaya göre, "Tekke kurmak" suçtur. Ve ortada bir tekke varsa bu (doğal olarak) yalnızca iki kişiyle ilgili bir şey olmaktan çıkıyor. Bu durumda savcının da "Bir tekke var mı?", "Bu tekkeyi kim kurmuş?", "Kimin tekkeyle ilgisi var?", "Tekkede kim hangi mertebelere gelmiş?", "Kim bu tekkenin meşrulaşmasına yardımcı olmuş?" gibi sorularla araştırmayı geliştirmesi gerekiyor. Konuya böyle yaklaşınca karşımıza diyelim ki "Kalkancı tekkesiyle bir başka tekke arasındaki problemi çözmeye çalıştığını" söyleyen Tayyip Erdoğan, ya da oraya gidip gelerek meşrulaşmasına yardımcı olan başka isimler çıktı.. Savcının yapacağı şey, bu isimlerin hepsi hakkında hazırlık soruşturması yürütmek ve hepsi hakkında dava açmaktır.
- Peki ya yasaya aykırı oluşumun yaygınlaşmasına engel olamayan "yasal" mercilerin sorumluluğu?..
- Şöyle örnek vereyim: Yolda gidiyorsunuz, karşınıza birden bir araç çıkıyor, size çarpıyor. Yaya olarak sizin kusurunuz varsa, o kusur oranında sürücünün cezasından indirim yapılır. Fadime olayında da durum aynı: İddia makamı tekkelerin açılması ve faaliyet göstermesini önlemek zorundaydı. Kanun ona bunu emrediyordu. Ama iddia makamı yıllarca o tekkenin orada faaliyet göstermesine göz yumdu ve görevini yerine getirmedi. Peki şimdi Fadime'yi sanık sandalyesine oturtuyor olmasında kusuru yok mu?
Kent bilincine sahip bir halk yaşadığı kente nasıl sahip çıkar? Nereye kadar sahip çıkar? Anılarını ve tarihini nasıl savunur?
Bunun duygulu bir örneğini geçmişte Ruslar bize karşı vermişti. Moskova Büyükelçiliğimize ek bina inşaatı sözkonusu olduğunda Rus aydınları ayaklanmış, arsaya inşaat yapılmaması için protesto gösterilerine başlamışlardı. Gerekçe:
"O arsada bulunan bir ağacın altında Puşkin'in yıllar önce zaman zaman oturup şiir okuması..."
Sonunda inşaata engel olmuşlardı. Eski Dışişleri Bakanı ve Moskova Büyükelçisi Vahit Halefoğlu o olayı bakınız nasıl anlatıyor:
- Bizim bugünkü büyükelçilik binasının arkasında bir arsa vardı. Orada bir kançilarya yaptırmak istiyorduk. Sovyet yöneticiler de o arsayı bize tahsis etmeyi düşünüyorlardı. Ankara'da vaktiyle biz de onlara arsa vermiş olduğumuz için arsa tahsisatı tam gerçekleşecekti ki, yöre halkı, bir ağacın mevcudiyetini ve bu ek bina yapıldığı takdirde o ağacın ortadan kalkacağını söyleyerek tepki gösterdi... Belediye halkın bu tepkisi karşısında bize o arsayı vermekten vazgeçti ve bir başka arsayı önerdi. Sırf o tepkiler yüzünden elçiliğin arkasındaki arsayı bize tahsis edemedi yöneticiler...
Olay şöyle bir soruyu çağrıştırıyor... Eğer İstanbul halkı böylesine kent bilincine sahip olsaydı, halkın sadece yüzde 21 oyuna sahip Necmettin Erbakan , kentin nefeslendiği nadide bir yeşil alana, siyasi yatırım amacıyla, kimseye sormadan cami yapma kararı verebilir miydi?
Her biri binlerce aday arasından ve çok sıkı sınavlardan geçerek seçilmişler, TRT'de spiker, program sunucusu olmuşlar. Ses tonları mükemmel, diksiyonları kusursuz...Ama sonuçta onlar da birer insan, dolayısıyla görev başında hata yapmak onların da kaderi... İşte açık sözlü iki radyo spikeri dostumuzun kendi ağızlarından, mikrofon başında kırılan potlordan, yaşanan komik olaylardan bir demet.
x x x
Bilgi yarışması programı...Sunucu, yarışmacıya 8 - 10 harf söylüyor, yarışmacı da bu harflerden olabildiğince çok sayıda sözcük üretmeye çalışıyor. Ancak program sunucumuz biraz dalgın biri...Karşısındaki yarışmacıya anahtar harfleri veriyor:
-T. L. C. M. K.
Başlama gongunun çalmasıyla birlikte de yarışmacı başlıyor son sürat ürettiği sözcükleri sıralamaya:
-Tmık, Mıkl, Zmık, Lmık...
Dalgın sunucumuz üretilen sözcükleri duyunca, ortada bir tuhaflık olduğunu derhal! farkediyor, o saat yarışmacının sesini kesiyor:
-Pardon sayın yarışmacı, pardon....Sesli harfleri vermeyi unutmuşum!
x x x
Yine bir yarışma programı...Yarışmacılara, bir spor oyununun özellikleri anlatılıyor, onlardan da bu yarışmanın hangi yarışma olduğunu bilmeleri isteniyor. Sunucu başlıyor, spor oyunun özelliklerini sıralamaya...
-En çok Erzurum yöremizde oynanan bir oyundur...At üstünde oynanır...Yarışmacıların elinde büyük sopalar bulunur...Bu sopalarla birbirlerine...
Sunucunun lafını kesiyor yarışmacı, yanıtı söylüyor:
-Bilardo!
x x x
Spiker, ses tonuyla, diksiyonuyla belki de radyonun en iyi spikeri...Ancak bir tek kusuru var, hiç İngilizce bilmiyor. Okuması için önüne haber metni geliyor. Amerika Birleşik Devletleri, o gün Cape Canaveral (Keyp Kenevirıl) Uzay Üssü'nden uzaya bir füze göndermiştir, haber bununla ilgilidir. Spiker haberi şöyle okur:
"Amerika Birleşik Devletleri bugün cep canavarından uzaya bir füze daha gönderdi.
Davudi sesli spiker, tarihle ilgili bir canlı yayında Osmanlı padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman' ı anlatmaktadır. Birara, Kanuni Sultan Süleyman' ın adaletli bir padişah olduğunu vurgulamak ister. Vurgular da...Nasıl mı?
-Sayın dinleyiciler, bilindiği gibi Kanuni Sultan Süleyman'ın en büyük özelliklerinden biri de adaleli bir padişah olmasıydı.
x x x
Bir polis şefi, Polis Haftası dolayısıyla canlı yayına davet edilmiştir. Sunucu konuğuyla sohbete şöyle başlar:
-Hoşgeldiniz efendim...Bildiğiniz gibi bu hafta Polis Haftası...Bu hafta kaç gün sürecek efendim?