Şu anda AKP milletvekili olan eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Said Yazıcıoğlu, Turkish Daily News gazetesinde Ayla Ganioğlu'nun sorularını yanıtlarken bir yerde diyor ki:
- Halen Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı 80 binden fazla cami vardır. Her hafta bu camilere 20 milyon insan gider. İmamlar bu insanlara 1,5 saat cuma vaazı verir. Bu demektir ki cami cemaatine kitle eğitimi uygulanır. Bu vaazları veren hocalar ne tür insanlardır? Bu konuda akla çok soru geliyor. Biz bu tür kaygılarla din adamlarına verilen eğitimin iyileştirilmesi için projeler başlatmıştık. Maalesef benden sonra işbaşına gelen yönetim bu projelere ilgi göstermedi...
Prof. Said Yazıcıoğlu Diyanet İşleri Başkanlığı görevini 1991 yılında Mehmet Nuri Yılmaz'a devretmişti. Kendisinden sonra yani son 12 yıldır imam ve vaizlerin eğitilmesi için uygulanan projelerin terk edildiğini söylüyor.
Sayın Yazıcıoğlu açıkça görüldüğü gibi cami cemaatine vaaz veren din adamlarının bu görevi layıkıyla yaptığından kuşkuludur.
Geliniz şimdi aynı Diyanet'in milyonlarca çocuğa yatılı yatısız kurslarda vereceği eğitimin yeterliğinden, sağlığından ve kalitesinden emin olunuz...
***
Eski bakanları yargıya sevk eden AKP'liler
sıra kendi dokunulmazlıklarına gelince "Biz yargıya güvenmiyoruz" diyor... Gel de bu iktidara güven.
***
Aylık faiz oranları, ödenmesi gereken asgari tutarlar, ödendikçe artan gecikme faizleri, ödenmesi geciken tutarlar, devre komisyonları, son ödeme tarihleri, nakit komisyonlar, harcadıkça artan puanlar, harcadıkça artan borçlar,
üç taksitte ödemeler,
kefiller, icralar, hacizler...
Bunların hepsi eskinin kalender "veresiye defteri" yerine yaşantımıza giren
kredi kartının eseri.
Rauf Denktaş ne istiyor? KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş önceki gün İstanbul Üniversitesi'ndeki panelde yukardaki sorunun yanıtını merak edenleri de bilgilendirdi ve taviz veremeyecekleri iki ana noktayı şu sözlerle özetledi:
1) Kıbrıs Türkleri azınlık olmayacaktır. Kurucu millet olarak adada yaşayacaktır.
2) Türkiye'nin garantörlüğü ortadan kalkmayacak, aksine güçlenerek devam edecektir. Türkiye, fiili ve etkin garantör olacaktır. Fiili olarak askerimiz orada olacak ve etkin müdahale hakkı olacaktır.
Sultanahmet Parkı'nda, Alman Çeşmesi'nin hemen yanı başına dev bir baraka oturtmuşlar. Sultanahmet'ten parka baktığınızda görüşü perdeliyor, tahtadan bir ilkellik ve sakalet anıtı gibi duruyor. Belediye görüp yıkmamış mı? Ne mümkün efendim, Belediye bizzat kondurmuş. Eminönü'nde onca uygun bina ve boş arsa varken "çalışma ofisi" yapmak için bula bula Sultanahmet Parkı'nın ortasını bulmuşlar. Sultanahmet Camii'nin duvarlarına da barakalar dizilmiş. Şehircilikten, tarihten, turizmden, estetikten bu kadar nasiplenmemiş insanların belediyelere egemen olduklarını görmek... En acısı işte bu...
BOTAŞ'ı 60 milyon dolar zarara uğrattığı için önce 11.5 ay hapis cezasına çarptırılan, daha sonra bu cezası 6 milyon lira "ağır para cezası"na çevrilen eski Genel Müdür Gökhan Yardım önceki gün Radikal gazetesinin Ankara Büro şefi Deniz Zeyrek'le telefonda konuşuyordu, bir ara sitem etti:
- Biliyor musun Deniz dedi, basın olarak bu olayda bize çok büyük haksızlık ettiniz.
- Nasıl haksızlık etmişiz ki?
- Yok efendim verilen ceza komikmiş... Yok efendim 60 milyon dolarlık zararın cezası 6 milyon lira olur muymuş, gibisinden alaycı yazılar yazarak...
- Ne yani, verilen ceza ağır mı?
- Ağır tabii... Açın bakın mahkum olduğumuz Ceza Yasası'nın 240. maddesini... Hapis cezasının üst sınırı 1 yıl, bize verilen ceza 11.5 ay, para cezasının üst sınırı 10 bin, bize verilen 6 milyon lira...
Genel Müdür Yardım yol açtığı 60 milyon dolar zarara karşılık aldığı toplam 6 milyon lira cezayı da ağır buluyordu... Üstelik şaka yapmıyordu...
Bu arada söz açılmışken soralım...
Enerji Bakanı Hilmi Güler her ağzını açtığında devleti soyanlardan ve onlara karşı nasıl mücadele ettiğinden dem vururken, Gökhan Yardım ve arkadaşlarından 60 milyon doların tazmini için dava açılmış mıdır?
BOTAŞ son duruşmaya neden avukat göndermemiştir?
Posta Gazetesi yazarı İdris Akyüz geçenlerde bir sohbette muhabirlik günlerini anlatıyordu. 1976 yılında Anthony Quinn İstanbul'u ziyaret ediyor. İdris peşinde. Anthony Quinn İstanbul Belediyesini ziyaret ediyor. Başkan Aytekin Kotil kendisini karşılıyor. Karşısındaki koltuğa oturtuyor. Aytekin Bey her zamanki gibi kravatını sık sıkı bağlamış. Anthony Quinn bir ara yerinden kalkıyor, Aytekin Bey'in kravatını gevşetip yana kaydırıyor. Onun şaşkın bakışları arasında ekliyor:
- Kravatı böyle bağlarsan çok çalışıyor zanne-derler...
Bazı resmi kuruluşlar fiziksel yetersizlik gerekçesiyle kadınları iş hayatından dışlamaya başladı!
İye bakın... Yöneticilerin "beyinsel" kapasitesine bakılmazken çalışanların "fiziksel" kapasitesine bakılıyor.