Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yarın 27 Mart... Bu tarihin "mana ve ehemmiyeti" mi? Üç yıl önce bu tarihte, başta Ankara ve İstanbul olmak üzere pekçok ilde, ilçede, kasabada yerel yönetimler RP'nin eline geçmişti, malum.
Göreve gelen RP'li başkanlar arasında en renkli ve iddialı isimlerden biri de Ankara Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek'ti... Acaba üç yılda ne yaptı, ne yapamadı? Bu soruyu Melih Gökçek' i çok yakından izleyen bir isme, CHP Ankara milletvekili Yılmaz Ateş' e soruyoruz. Yanıtı:
- Somut konuşacağım. Bu kişi işbaşına geldiğinde halk ekmeğinin tanesi 4 bin liraydı, bugün 12 bin lira. Suyun metre kübü 12 bin liraydı, bugün 188 bin 100 lira. Otobüs bileti fiyatı 4 bin liraydı, bugün 30 bin lira.Doğalgaz 3 bin liraydı, bugün 27 bin 572 lira. Yani bu mal ve hizmetlerin fiyatı üç yılda yüzde 600 ile yüzde 1500 arasında artmış. Oysa aynı dönemde, genel enflasyondaki artış bunun yarısı bile değil.
- Başka?
- Örnek o kadar çok ki. Ankara Belediyesi'nin otobüs açığı var ve yıllardır yeni otobüs alınmıyor. Durum buyken, Melih Gökçek, belediyenin 50 kadar otobüsünü, seneliği 1 milyon lira kira! bedeli ile Mardin'den Hatay'a kadar pekçok Refahlı belediyeye gönderdi. Belediyenin parasını dinci vakıflara peşkeş çekip duruyor. Daha geçenlerde, ASKİ bir ihale açtı, ihaleyi ASKİ Genel Müdür Yardımcısının kurucu ortağı olduğu Asya adındaki şirket kazandı!
- Bunlar talandan fragmanlar olsa gerek! Ya yalanlar?
- Ben Melih Gökçek kadar rahat yalan söyleyen biriyle daha karşılaşmadım. Geçenlerde Kanal - D'de kendisiyle Çankaya'ya cami meselesini tartışıyorduk. Benim ve milyonlarca izleyicinin gözüne baka baka, Çankaya Köşkü'nün bahçesine de bir cami yapacağını, zira Cumhurbaşkanlığı'ndan bu yönde istek olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Sayın Necdet Seçkinöz, tesadüfen bu yayını izliyormuş. Hemen bir faks geçti, bizim böyle bir talebimiz yoktur, dedi.
-Hiçbir olumlu icraat yok mu peki?
- Birkaç tane alt - üst geçit, bir de şehir plancılarının kesinlikle karşı olduğu havuzlu kavşaklar... Hepsi bu..

Geçen yıl yapılan Milli Eğitim Şurasında "temel eğitim" meselesi enine boyuna incelendi. Temel eğitimin "kesintisiz 8 yıl" olmasında karar kılındı. Yazın kurulan "Anayol" koalisyonu protokolunda da açık açık, temel eğitimin "kesintisiz 8 yıl" olması vurgulandı. Dolayısıyla parlamentoda halkın yüzde 80'inini temsil eden 4 parti; DYP, ANAP, CHP ve DSP bu ilkede birleşiyor. Refah Partisi, yüzde 20 oyuyla tek başına bu isteğe karşı duruyor. Üstelik bu meseleyi bir hayat - memat, ölüm - kalım meselesi gibi ele alıyor. O zaman da bu meselenin bir "eğitim sorunu" değil bir "siyasi sorun" olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor. Refah Partisi'nin "İmam hatip okulları"nı daha iyi nesiller yetiştirmek değil, şeriat ordusuna eleman yetiştirmek için savunduğu yolundaki görüşler doğruluk kazanıyor.
Bir ülke kendi çocuklarının, bir siyasi partinin ideolojisi yönünde koşullandırılmasını kabul edebilir mi? Vatana millete hayırlı çocuklar yetiştirmek ulusun borcudur... Bir ulus sadece "bir siyasi partiye hayırlı" evlatlar yetiştirmeyi eğitim politikası olarak benimseyebilir mi? Ne saçmalık?

Meclis İçişleri Komisyonu'nda, halen görev başında bulunan valiler ile eski valilere de kırmızı pasaport verilmesine ilişkin yasa değişikliği teklifi görüşülüyor. Üyeler arasında teklife olumsuz bakan yok, hemen herkes lehinde konuşuyor. Derken, kaşla göz arasından bir değişiklik önergesi konuyor, Komisyon Başkanı'nın önüne;
-Eski milletvekillerine de kırmızı pasaport verilmesi teklifimizin kabulünü saygılarımızla rica...
Gözler, Komisyon'daki Dışişleri Bakanlığı temsilcisine kayıyor. Bu yeni önergeden dolayı canının sıkıldığını anlamak hiç de zor değil. Değil ama, bu yeni önerge ham hum şaralop yöntemiyle hemen kabul ediliyor.
Aradan birkaç dakika geçiyor ya da geçmiyor. Mahçup bir el, çaktırmadan bir önerge daha koyuyor Başkanın önüne;
-Türk - İş, DİSK, Hak - İş ve TESK Başkanlarına da yeşil pasaport verilmesini saygılarımızla rica...
Dışişleri temsilcisi dayanamıyor bu kez, söz alıyor, başlıyor adeta yalvarmaya;
-Yapmayın, etmeyin sayın üyeler...Avrupa zaten çok sayıda insana yeşil pasaport vermemizden dolayı şikayet edip duruyor. Biz yeşil pasaport sayısını azaltmaya söz vermişken, lütfen tam tersini yapmayalım.
Ricaya kimse kulak asmıyor, eller kalkıyor, eller iniyor, bu teklif de kabul ediliyor.
Sonuç: Her Türk vatandaşının ya kırmızı ya da yeşil pasaporta sahip olacağı günlere doğru koşar adım gidiyoruz. Bu tür pasayortlara da vize uygulanacağı günler çok uzakta değil gibi görünüyor...


Sivas Valisi Aydın Güçlü, geçen Cumartesi günü Kültür Bakanı İsmail Kahraman'a tarihi Sivas Kongre Binası'nı gezdiriyordu. Salonlardan birinin önünde durdu:
- Sayın Bakanım, geçen yıl 4 Eylül'de Bakanlar Kurulu'nun bu salonda toplanması sözkonusuydu, dedi, salon tabanının sağlamlığını ölçmek için buraya 100 tane toplum polisi getirip zıplattım. Bana mısın demedi...
Sivas Valisi biraz sonra bir başka salonunu önünde durdu:
- Efendim burada da 150 polis zıplattım. Burası da sağlam çıktı.
Kültür Bakanı Kahraman gülümseyerek:
- Yaa öyle mi? dedi..
Bunun yerine:
- Vali Bey, ya polisler zıplarken burası çökse ne olacaktı? Yaralanacak hatta ölecek polislere mi üzülecektik? Yoksa tarihi bir eserin çökertildiğine mi? Ayrıca polisler kobay mı? Bir binanın sağlamlığını ölçmek için onca teknik yöntem varken böyle ilkel bir yöntem nereden aklınıza geldi? diye de sorabilirdi. Sormadı.