Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Kamu Yönetimi Temel Yasa Tasarısı'nı görüşecek olan TBMM İçişleri Komisyonu dün kavga gürültü ile açıldı. "Cumhuriyet'in işlevini yitirdiği" görüşündeki Başbakanlık Müsteşarı Prof. Ömer Dinçer'in biçimlendirdiği tasarının Türkiye'yi iyiye götüreceğine ilişkin umut yok CHP'li milletvekillerinde.
Tasarının getirdiği temel düzenlemelerden biri de teftiş kurullarını ortadan kaldırması... Geçtiğimiz cumartesi günü Ankara'da tasarının tartışıldığı toplantıda konuşan Devlet Denetim Elemanları Derneği (DENETDE) Başkanı Atılay Ergüven ilginç bir tesadüfü(!) şöyle dile getirdi.
"Kamu Yönetimi Temel Yasa Tasarısı taslağı nisan ayında Bakanlar Kurulu'na sunuldu. Bu taslakta teftiş kurullarını ortadan kaldıran hiçbir düzenleme yoktu. Ne zaman ki ağustos ayında Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer hakkında, İstanbul Belediyesi'nde görevliyken yaptığı usulsüz işlerden dolayı müfettişlerin hazırladıkları raporlara dayanılarak Eyüp Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan davanın görüşülmesine başlandı.... Eylül ayında bir baktık ki taslakta ani bir değişiklik yapılmış ve teftiş kurulları ortadan kaldırılmış, müfettişler cezalandırılmış.. Acaba bu bir tesadüf müdür?"
Yani: Acaba Ömer Dinçer pireye kızıp yorgan mı yakmaktadır?

AKP'liler, Refah Partisi'ndeyken kendilerine "yenilikçi" diyorlardı, şimdi "muhafazakâr" diyorlar.
Demek ki o zaman yenilik, "yeni koltuk" anlamında kullanılıyordu.

AKP'nin kimlik aradığı haberleri üzerine okurumuzdan gelen fıkra...
Doktor, "Üzerimde bir ağırlık ve isteksizlik var, canım bütün gün yatıp uyumaktan başka bir şey istemiyor" diyen hastayı güzelce muayene etmiş. Adam turp gibi.
- Beyefendi, demiş doktor, sizin hastalığınız düpedüz tembellik...
- Biliyorum, demiş adam, ama siz bunun tıp literatüründeki adını söylerseniz memnun olacağım. Karım ve patronuma bildireceğim de...
Okurumuz ekliyor:
- AKP kendi kimliğinin ne olduğunu pekala biliyor da, bunu halka yutturmak için bilimsel bir terim arıyor.

Başbakan 2010 yılında turizmde gelir hedefinin 30 milyar dolar olacağını söylemiş.
Tecavüzcülere verilen para cezaları artırılırsa 30 milyar doların da üstüne çıkılır.


Üniversiteler açılalı aylar oldu. Başbakanlık bursu alan öğrencilere hemüz tek kuruş ödenmedi. Devlet herhalde birkaç kitap parasından ibaret bu bursu veremeyecek durumda değil. Üstelik de sabah akşam ekonominin iyiye gittiği söyleniyor... Olsa olsa eğitime ve gençliğe olan ilgisizlik söz konusu... Başka bir sebep varsa Başbakanlık açıklasın... Hep birlikte öğrenelim...

Gazetelerde Antalya'nın sele teslim fotoğrafları...
Olumlu haber yapın arkadaşlar; bakın orman yangınları artık çıkmıyor.


Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ay sonunda Başkan Bush'la yapacağı görüşmede masaya "Cargill'in sorunları"nın da geleceği haberleri üzerine meraklar yoğunlaştı. Nedir bu sorunlar? Washington'da masaya ne gelebilir?
Firmanın Kurumsal İlişkiler Direktörü Mustafa Sayınataç'dan aldığımız bilgiye göre...
Cargill'in Orhangazi Mısır İşleme Tesisi 1998 yılında Mesut Yılmaz'ın Başbakanlığı döneminde Yüksek Planlama Kurulu'nun onayı ile kuruluyor. 90 milyon dolarlık bu yatırımın bütün izinleri alınıyor. Ne var ki tesisin üzerine kurulduğu alan birinci sınıf tarım arazisidir. Fabrikanın kuruluşunun ardından yöredeki sivil toplum kuruluşları peşpeşe dava açıyor. Bu davalar halen sürüyor... Cargill bu yüzden sıkıntıda...
Sayınataç tesisin İznik gölünü kirlettiği iddialarına katılmıyor:
- Tesisimiz irtifa olarak gölden daha aşağıda ve 6,5 kilometre uzaklıktadır. Fabrikanın atıkları çok pahalı bir arıtma tesisinden geçirildikten sonra denize atılmaktadır... Gölle hiç ilgimiz yok.
Cargill, mısırdan nişasta, nişastadan glikoz ve fruktoz üretiyor. Bu sektörde 3 yerli 2 yabancı firma var. Glikoz, sakız, reçel, bisküvi, helva, lokum, bira gibi ürülerin imalinde kullanılıyor. Şekerin rakibi değil.
Şekerin rakibi olan fruktoz.. O da özellikle meşrubatta kullanılıyor.
Cargill, Türkiye'de glikoz ve fruktoz talebinin toplam 460 bin ton olduğunu savunuyor. Kendilerine yüzde 15 kota verilmiş. Sektör 351 bin tonluk üretim yapıyor. Ve bu kotanın yüzde 20'ye yükseltilmesini istiyor...
Yerli pancar üreticileri ise Avrupa Birliği içinde suni tatlandırıcıya tanınan kotanın yüzde 2 olduğunu belirterek bugünkü yüzde 15'i hatta yüzde 10'u bile çok buluyor... Kıyamet bu oranlar üzerinde kopuyor...
Uzun dönemde çiftçiyi pancardan mısıra yönelterek zararını hafifletmek belki mümkün. Ancak kısa dönemde yapacak bir şey yok. Tayyip Erdoğan'ın ABD'de kota konusunda bir adım dahi geri atmaması gerekiyor.