Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Melih Aşık

Bir kanlı romandır "Susurluk Araştırma Komisyonu Raporu" adı altında dün yayınlanan rapor. İçinde 12 Eylül öncesinin hala yürek yakan faili meçhul cinayetlerini barındırıyor... Abdi İpekçi'lerin, Kemal Türkler'lerin, Cavit Orhan Tütengil'lerin, Cevat Yurdakul'ların katillerini saklıyor... PKK veya ASALA ile savaşın örtüsü altında yürütülen milyarlarca dolarlık eroin ticaretinin kilit isimlerini içeriyor. Bahriye Üçok'lar, Muammer Aksoy'lar , Uğur Mumcu'ların kurban gittiği cinayet komplolarınının ipuçlarını bulunduruyor.
Ancak çete hala güçlüdür... Rapor ne olaylar arasındaki irtibatı kurarak kanlı senaryoyu gözler önüne seriyor, ne elebaşıların adını veriyor.
Komisyon Başkanı:
- Dikkatli okuyun merak ettiğiniz soruların yanıtını raporda bulacaksınız, diyor...
Raporda 12 Eylül öncesinden bu yana uzanan karanlık cinayetler ve elden ele dolaşan kirli paraların 20 yıllık öyküsü vardır.
Ancak suçluların isimleri açıkça yazılamıyor...
Çünkü çete hala güçlüdür... Üstelik işin içinde "devlet" vardır. "Devlet sırları" vardır. Komisyon üyeleri diyor ki:
- Biz görevimizi yaptık. Kapıyı araladık. Bundan sonra görev 65 milyonun...
Gariban vatandaş ise diyor ki:
- Sen 65 milyonun desteğini arkana al... Komisyonda istediğin görevliyi çağır dinle... Dokunulmazlığın olsun... Çetenin liderlerini açıklayacak cesareti kendinde bulama... Sonra da kalk görevi benim gibi garibanlara devret...
Görülmemiş bir kamuoyu desteğini arkasına alan "Susurluk Komisyonu" net ve açık bir sonuca ulaşamadı.
Çünkü kimi kapalı kapıları açamadı.
Devlet sırlarına ulaşamadı.
Kimi ağırlıklı isimleri soruşturamadı...
Gladio'ya ve kontrgerillaya inemedi...
Büyük "Elebaşı" nın ise yanına bile yaklaşamadı...
CİA'nın son 20 yılın karanlıklarında kurduğu tezgahları, oynadığı oyunları sorgulayamadı. Bulguları o yüzden sınırlı kaldı. Çete çözülemediği için de... Roman bitmedi... Acılarıyla birlikte sürecek...

Ne bir tartışma, ne bir itiraz ne de başka birşey...Sergilenen gözyaşartıcı bir uyum ve kaşla göz arasında, birkaç dakika içinde geçen yasa... Önceki gün Meclis Genel Kurulu'nda kabul edilen "Kıyak Emeklilik Yasası"ndan söz ediyor ve sözü hemen CHP Ankara milletvekili Yılmaz Ateş' e soruyoruz:
- Yasa nasıl geçti?
- Jet gibi...Oysa ben söz istemiştim, yasaya itiraz edecektim.
- ...ama Başkan sizi göremedi!
- Hayır, gördü. Gördü ama söz vermedi. Buna karşın, israrla söz istedim, bu kez...
- ...söz verdi.
- Hayır, bu kez bir anda birkaç milletvekili tepeme üşüştü. Başta RP Meclis Grup Başkanvekili Salih Kapusuz ve DYP milletvekili Necmi Hoşver olmak üzere...
-...niçin üşüştüler ki?
-Söz istemeyeyim diye...Adeta yalvardılar. Fiili engelleme bile oldu diyebilirim.
-Bunun üzerine partili arkadaşlarınız yardımınıza koştu?!
-!!!
Biz söyleyelim, partili arkadaşlarınız yardımınıza koşamadı, çünkü o sırada tesadüfen! salonda yoklardı.
-!!!

Susurluk skandalı ilk elde Mehmet Ağar ve Sedat Bucak'ı okka altı edecekmiş gibi görünüyorsa da.. Meseleyi yakından izleyen hukukçulardan Avukat Ergin Cinmen pek öyle düşünmüyor. Örneğin Mehmet Ağar'ın pekçok suçlamadan kendini kurtarabileceğini tahmin eden Cinmen bakınız ne diyor:
- 1983 ya da 84'te çıkan MİT Yasası'nda, 6 ay içinde "10 ayrı yönetmeliğin" çıkarılacağı, bu yönetmeliklerin MİT Müsteşarı tarafından hazırlanacağı ve Başbakan'ın onayıyla yürürlüğe gireceği söyleniyor. Aynı yasada, "bu yönetmeliklerin Resmi Gazete'de yayınlanmayacağı" da belirtiliyor. Öyle tahmin ediyorum ki, Meclis Araştırma Komisyonu bu yönetmelikleri talep edip, okuyabilseydi; Yaşar Öz'e ve Çatlı'ya verilmiş olan o silah taşıma ruhsatlarının, sahte kimliklerin ve "Emniyet Uzmanı" görevlerinin "yasal" bir zemine oturtulmuş olduğunu görebilecekti. Biz İstanbul Barosu olarak Susurluk Araştırma Komisyonu'na verdiğimiz raporda, "Bu yönetmeliklerin istenmesi ve okunması lazım!" demiştik. Bence muammayı çözecek olan şey, bu yönetmeliklerdir. Ama bunların hiçbiri okunmadı, istenmedi bile.
- Yani "yasadışı" olarak verilen ruhsatlar; bilinmeyen, ama "yasal" olan bir zemine oturuyor, mu demek istiyorsunuz?..
- Çok muhtemelen evet. Eğer bu olaylar böylesi "gizli" bir mevzuat nedeniyle meydana gelmişse; Yaşar Öz gibi uyuşturucu kaçakçılarına, Çatlı gibi katliam sanıklarına "mevzuat gereğince" sözkonusu yetkiler verilmişse son derece ciddi bir olaydır. Sistemin tartışılmasına götürür. Ve yapılması gereken de budur. Şimdi yapıldığı gibi, sistemi tartışmayıp da bazı kişileri tartışırsanız olayı "bireysel suç" haline getirirsiniz. Ben, Mehmet Ağar'ın hiçbir kurala dayanmaksızın Çatlı ve Yaşar Öz gibi insanlara, "Yakalanırsa yardımcı olun" gibi bir belgeyi kafadan vereceğine inanmıyorum...

Yazara Emailasik@milliyet.com.tr