Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Melih AŞIK

SHP Lideri Erdal İnönü 1991 seçimlerinden sonra Süleyman Demirel ile koalisyona girdi. Demirel Cumhurbaşkanı olunca bu koalisyon Murat Karayalçın - Tansu Çiller koalisyonuna dönüştü. Ve Karayalçın'ın liderliğindeki SHP, haysiyetsiz biçimde DYP'nin peşine takıldı. Emekçileri ezen tüm kararlara imza attı. 4 Nisan kararları dahil... Bugün DSP aynı hizmeti veriyor sağa... Yüzde 93 enflasyona itirazsız imza atıyor... Hüsamettin Cindoruk'un DTP'si sağ bir parti. Sağcı Cindoruk, Sağcı Mesut Yılmaz'ı demokratik sol Bülent Ecevit'ten fazla eleştiriyor. Bu koalisyonun icraatından daha fazla rahatsızlık duyuyor. Bülent Ecevit'in Mesut Yılmaz'dan:
- Mesut Bey her başarısızlığınıza imza atıyoruz. Her türlü yağma, talan ve peşkeş olayına omuz veriyoruz. Siz de bizim demokratik sol kimliğimizin sürmesi için bir jest yapsanız. Mesela ekmeği 2 lira ucuzlatsak. Şu polisin öğrencileri dövmesine engel olsak,
gibi göstermelik bir talepte bile bulunmuyor. Takılmış gidiyor Mesut'un rüzgarına. CHP'nin de Mesut'u hizaya getirecek bir ağırlık ortaya koyduğu söylenemez. Muhalefetçilik oynuyor sadece... Ufukta kendisine iktidar göründüğü halde bir iktidar hazırlığı yok CHP'nin... Ne mevcut iktidara yönelik tutarlı bir eleştiri... Ne geleceğe dönük tutarlı bir program... Deniz Baykal ile Adnan Keskin'in gündelik demeçleriyle vakit geçiriyor parti. Yarın bir biçimde iktidarı paylaştıklarında kendi müteahhitlerini doyurmaktan başka bir misyonlarının olmadığı düşüncesinde gibiler. Nasıl olsa siyaset 4 sağ, 2 sözde sol partiye kilitlenmiş. Oylar döner dolaşır bize gelir havası hakim bütün partilerde. Sağda çetelerle içli dışlı partiler.. Solda kendi sol programları olmayan "gizli sağcı" sosyal demokratlar... Bir demokratik çeteleşmenin ve keçeleşmenin ızdırabını yaşıyor Türkiye...

Güvenlik konusunda en etkili ve önemli buluşlarından birini Antalya yöresinin asayiş komutanları gerçekleştirdiler. Ne mi yaptılar? Efendim Antalya'nın Kemer tarafında Göynük Boğazı adı verilen bir ormanlık alan var. Doğal güzelliğinden dolayı turistler bu bölgeye çok ilgi gösteriyor. Bu yıl yörede gezintiye çıkan iki turist öldürüldü. Bir başka olayda iki turist yaralandı. Yaralama olayının failleri bulundu. Öldürenler bulunamadı. Sonunda jandarma önlemini aldı. Ne mi yaptı?.. Göynük Kanyonu'nun dört bir yanına yaklaşık 20 adet tabela çaktı. Tabelalara Türkçe ve Almanca şunu yazdı:
"Bu bölgeye girmek can ve mal emniyeti açısından sakıncalıdır"
Turistler şimdi bu tabelayı görünce geri dönüyorlarmış. Tabelalı güvenlik önlemi başarılı olmuş anlayacağınız. Haberi gönderen okurumuz "Alanya'nın girişine de aynı tabeladan assınlar. Alanya'da da benzer olaylar oldu" diyor. Ne dersiniz? Tabelalı güvenlik önlemini genişletmeli mi?..

Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden için "çok konuşuyor" diyorlar... Özden gerçekten de sık sık konuşuyor. Kah hukuku savunmak için... Kah Atatürk'ün ilkelerini anımsatmak için... Önceki gün yine konuştu:
- Türkiye ABD'nin uşağı değildir, dedi...
Ona mı kaldı bunu söylemek... Evet ona kaldı.
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden James Foley'in "Türkiye'deki demokratik ve çok partili bir sisteme güveni yaralayacak bir karar kaygılandırıcı olur" diyerek RP'yle ilgili davayı etkilemeye çalışması resmen Türkiye'nin içişlerine karışmaktı. Türk Hükümeti'nin ABD'nin bu densizliğine tepki göstermesi gerekirdi. Hükümet üyeleri haysiyet kırıcı bir biçimde sustular. 10 Kasım'da Atatürk'ün kabri önünde göstermelik saygı duruşunda bulunan devlet ve hükümet adamlarından bu müdahaleye "gık" çıkmadı. Türk gazetecilerini "yargıyı rahat bırakın" diye azarlayan Cumhurbaşkanı, ABD'nin terbiyesizliği karşısında hiç oralı olmadı. Ve bu saldırıya tek cesur ses çıktı Ankara'dan... Yekta Güngör Özden'in sesi... Yekta Güngör Bey belki biraz çok konuşuyor. Ama keyfinden değil... Doğruları savunacak cesarette adam bulunmadığı için mecburen konuşuyor. Bu farkı farkedelim...

Metin Göktepe davasında iki duruşmaya başkanlık eden ve sanık polislerden dördünün tutuklanmasına karar veren yargıç Fatma Nilgün Uçar'ın Adalet Bakanlığı'nca Afyon'dan Edirne'ye atanması girişimi, "Hakimlere gözdağı" olarak nitelendi. Adalet Bakanı Oltan Sungurlu ise dün bu sütunda yayınlanan demecinde; yargıç Uçar'ın Edirne'ye tayinini "sürgün" değil, "terfi" olarak niteledi ve:
- Ayrıca Fatma Nilgün Uçar'ın Metin Göktepe davasında yargılanan polisleri tutukladığı iddiası doğru değildir, dedi, o polisler hakkında zaten önceden verilmiş bir tutuklama kararı vardı...
Göktepe Davası'na müdahil olarak giren avukatlardan Semih Mutlu telefonda... Bakınız ne diyor:
- Adalet Bakanı Sungurlu, Göktepe davasında yargılanan polisler hakkında "tutuklama" kararını yargıç Fatma Nilgün Uçar'ın çıkarmadığını, bu polisler hakkında zaten önceden verilmiş tutuklama bir kararı olduğunu söylemiş.. Bu doğru değil.. Nilgün Uçar'dan önce 5 polis hakkında gıyabi tutuklama kararı vardı. Tutuksuz yargılanan diğer 4 polisin de tutuklanmasını hem biz, hem de savcı istiyordu. Ancak Nilgün Uçar'dan önceki yargıç Kamil Şerif bu yönde karar vermedi. Nilgün Uçar, görev aldığı ilk mahkemede talebi kabul etti; tutuksuz yargılanan 4 polis hakkında gıyabi tutuklama kararı verdi...
- Fatma Nilgün Uçar'ın Edirne'ye gönderilişi "terfi" olarak yorumlanabilir mi sizce?
- Hayır. F. Nilgün Uçar'ın prosedüre göre Afyon'da 3,5 yıl daha kalması gerekirken, üstelik kendi isteği de olmadan bu kararname kapsamına alınması, uygulamanın "terfi" olmadığının açık kanıtı...
- Sanık polislerin avukatları Fatma Nilgün Uçar'ın yönettiği duruşmalarda "reddi hakim" talebinde bulunmuşlardı. Niye?..
- Nilgün Uçar'
ı "tarafsız" olmadığı gerekçesiyle reddetmişlerdi. Oysa bize göre Fatma Hanım, bir hakim olarak yapması gerekeni yapıyordu. Metin Göktepe'nin müdahilleri olarak bizden yana "artı" birşey yapmadı, sadece hukuk adına yapması gerekeni yaptı. Davada görevlendirilen diğer yargıçlar, kendilerinin de daha sonra itiraf ettikleri gibi, "üzerlerindeki baskıyı" kaldıramadılar. Biliyorsunuz, iki tanesi de bu gerekçeyle çekildi.




Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr