Bilmem farkında mısınız... Gazetelerin birinci sayfalarında artık her gün bir kadın cinayeti yer alıyor. Hepsinde fail belli: Kocaları veya sevgilileri. Kadın cinayetlerini, arka sayfalarda kaybolan küçük haber olmaktan çıkaran, “namus cinayetleri”nden ayrıştıran yeni bir unsur var: Çoğu, eşlerinden ayrılma aşamasındayken hayatından endişe ederek savcılığa, polise şikâyet etmiş. Buna rağmen devlet, bu kadınları koruyamıyor. Kadınlar, sokak ortasında katlediliyor. Ayşe Paşalı cinayetiyle doruk noktasına ulaşan trajik cinayetler, artık Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri. Fakat nedense basında, “dekolte” açıklamalarıyla konuşulan, ciddiye alınan kadın düşmanı profesör kadar ilgi göremiyor. Cinayetler marjinalleştiriliyor Şöyle düşünün: Köşe yazarlarının kaçı, kadın cinayetlerine dikkat çekti? Hepsi maşallah Ortadoğu’daki isyanlar, siyasi yorumlar, yargıda reform konusunda yazıp çiziyor. İnsan hakları deyince aslan kesiliyorlar. Ama en önemli insan hakkına, yani yaşam hakkına sahip çıkmıyorlar. Öldürülen kadınlar, özellikle erkek yazarlar için yeterince ilginç değil. Sanki kadın cinayetlerini protesto etmek, feminist örgütler ve CHP’li birkaç kadın vekilin tekelindeymiş gibi davranılıyor. Koca bir toplumu ilgilendiren, ayaklandırması gereken bir konu ya yok sayılıyor ya da marjinalleştiriliyor. Salgına dönüştü Hepimiz biliyor, ama susuyoruz: Kadın cinayetleri bu toplumun en büyük, fakat konuşulmayan yarası. Son yedi ayda, 246 kadın öldürüldü. Kasım 2010’da yapılan bir araştırma, cinayetlerde yedi yılda yüzde 1400’lük artışa işaret ediyordu. Sadece 2011’in ilk iki ayındaki cinayetleri hesaba katarsanız, rakamlar çok daha vahim boyutlarda. Peki sorumlular ne yapıyor? Devlet görevlileri hiç üzerine alınmıyor... Sorumlu bakanlar, “münferit olay” değerlendirmeleri yapıyor... Basında birkaç kadın köşe yazarı hariç, herkes havalara bakıp ıslık çalıyor. Bu sessizlik, sağır etmiyor. Öldürüyor. SON KARE Necmettin Erbakan’ın vefatı üzerine bugün bol bol 28 Şubat göndermesi yapılacak. Post modern darbede başbakan olan Erbakan’a dair hikâyeler anlatılacak. Bense onu en son TV’de gördüğüm haliyle hatırlayacağım: Saadet Partisi’nin kongresine, yürüyemediği için asansörlü koltukla getirilmesiyle... RADİKAL KRİTİK * Radikal gazetesi, “açıksözlü eleştiri” başlığı altında pazarları kültür-sanat sayfalarında yenilik yapmış. Mizanpaj harika. * The Independent’ın kullandığı “fiyasko-kötü-iyi-mükemmel” logoları, hem dikkat çekici hem de bir bakışta genel bir fikir edinmenizi sağlıyor. * Her alanda olduğu gibi kültür sanatta da tabular var. Kritik, tam da tabuların üzerine gitme sözü veriyor. * Ayşegül Sönmez’in Hüseyin Çağlayan’ın son sergisine “kötü” puan vermesi, Uğur Vardan’ın Özcan Deniz filmi eleştirisi, gerçekten kayırma yapmayacaklarını gösteriyor. * Merak ediyorum: Acaba bundan sonra, Ankara Devlet Operası’nın “Çalıkuşu” gösterisinin fiyasko olduğunu yazabilecek bir Allah’ın kulu çıkacak mı? GÜNÜN TVİT’İ queenemre: Erbakan iyiydi hoştu da kayıp trilyonlar ne oldu hacı?