HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’la, tam da partisinin develerle yaptığı Mısır protestosunun ertesinde buluştuk. Doğrusu HAS Parti, Mısır’daki değişim rüzgârını en başından beri desteklerken, bunu küçük ama etkili bir tanıtım aracına dönüştürmeyi başardı. Ancak sohbetimizin asıl konusu Mısır ve Ortadoğu değildi. Seçim sürecine giren ülkede, yeni bir parti olmanın avantajları ve dezavantajları kadar, memleketin sorunlarını konuştuk. Bu görüşme bana, bir kez daha Numan Bey gibi bilgili, saygılı ve temiz bir politikacıya ne kadar ihtiyacımız olduğunu hatırlattı. Çok şükür ki bu özellikler, sanılanın aksine, karizmatik bir lider olunmasına engel değil! Siyasette unuttuğumuz bir üslup ve donanıma sahip Kurtulmuş... Her kesimle iletişim kurabiliyor. Sanırım kimseyi dışlamayan, küçümsemeyen tarzı, insanlara sahici geliyor. Özelleştirme rüşveti Ayrıca ana muhalefet partilerinin hiçbirinin yapamadığı şekilde, iktidar partisinin tökezlediği alanları iyi tahlil eden, bunlara gerçek eleştiriler getirebilen ve çözüm üretebilen bir siyasetçi portresi çiziyor. Kurtulmuş, Saadet kökenine rağmen benim diyen özgürlükçüden daha ilerici olabiliyor. 28 günde kurulan HAS Parti’nin yaş ortalaması 42! AKP’nin tek alternatifi olduklarına inanıyor, Kurtulmuş. Ancak gayet sert bir eleştiride bulunuyor: “AKP, özelleştirmeyi küresel sisteme verilmiş bir rüşvet olarak gördü... Temel problemi, özelleştirmeyi bir ideoloji olarak algılaması oldu.” Bu cümlenin ağırlığını şöyle bir oturup düşünün isterseniz. Özetle neler diyor Kurtulmuş? Ekonomi: En çok eleştirdiği konu, AKP hükümetinin Derviş-Fisher ekonomi modelini harfiyen uygulaması. Fisher’in şu anda İsrail Merkez Bankası Başkanı olduğunu da belirtmeden geçmiyor. İşsizlik: Ekonomiye katkı sağlayan yaklaşık beş milyon insan, son 8 yılda sistem dışı edildi. Ekonomik gelişmişlikte 16. büyük ülkeyiz, ama insani gelişmişlikte 88. sıradayız. Tezgâh dağıldı. Büyük sermaye de dışa bağımlı hale geldi. Diktatörlük olur Başkanlık tartışması: Bu sistemde, bu anayasa, sendika ve siyasi parti yasalarıyla, bürokratik oligarşiyle bu model uygulanırsa diktatörlük olur. Cumhurbaşkanlığı: Milleti kullandılar. Referanduma sunuldu, sonuç alındı; ama hiçbir maddenin yasal altyapısı hazırlanmadı. Ayıptır. İki partili sistem: Başbakan aynı Kenan Evren gibi konuşuyor. O da “bir sağdan, bir soldan parti olsun” demişti. Statükoyla hesaplaşma: AKP, Ergenekon davasıyla, statükoyla hesaplaşıyormuş gibi yapıyor. Ama öyle değil. Yeni anayasayı yine seçim sonrasına bıraktı. Oysa sekiz yıldır oy verenlerin beklentisi bu. Anayasa Meclisi: Sendikalar, barolar, her kesimden temsilci bir araya gelsin. Bir yıllık çalışmayla yeni anayasa şekillensin. Bunu teklif ettik. Ancak böyle bir çalışma milleti egemen kılar. CHP: Yeni CHP sözü bile bana umut vermişti. Ancak CHP, statükodan kurtulamadığını gösterdi. Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın üslubunu kullanarak, “oynak, kaynak” gibi sözler ederek hata ediyor. Allah herkese CHP gibi muhalefet nasip etsin! Ayrımlar: İçki içen-içmeyen, heykel seven-sevmeyen diye ayrımlar yapmak çok basit. Ancak CHP de AKP de bunu yapıyor. AKP’NİN ÇİZGİSİ YOK Ruhban Okulu: Açılmasında mahsur yok. Bu “büyük devlet“ olma refleksidir. Kürt açılımı: Tıkanma noktasına gelineceğini en başından söyledim. Çünkü Hükümet’in bir pusulası yoktu. Şimdi top tribüne atıldı. Parlamento partileri de bu çözümsüzlükte yer aldılar. Başbakan olsam, önce devlet adına faili meçhuller için özür dilerdim. Şehit ailelerinden de dilerdim. İkili siyaset: AKP, Doğu’da BDP, Batı’da CHP ile ikili siyaset kuruyor. Doğuda “Hizmet istiyorsanız bize oy verin, kimlik istiyorsan ona git” diyor. Böyle bir anlayış olabilir mi? AKP’ye en çok kızdığı şey: Hiçbir siyasi partinin sahip olmadığı destek ve ortamda iktidar oldular. Türkiye’de reformları merkeze koymadı. Bir çizgisi yok. Oysa isteyip de yapamadığı bir atama var mı? Bir tek Genelkurmay Başkanı AKP’li değil! Avrupa Birliği: Sonu belli, kötü bir platonik aşk hikâyesi. AB’nin tek medeniyet projesi olarak sunulmasına itiraz ediyor. Enerji politikası: HES’lerin sadece çevre tahribatı yapmadığını, suyun kullanım hakkı konusunda sorun yaşanacağını söylüyor. Muhafazakâr değiliz: Sağcı-solcu, laik-muhafazakâr... Bu tanımlar soğuk savaş yıllarından kalma. Biz parti olarak bu tanımları reddediyoruz. Ne muhafazakâr bir partiyiz, ne de liberal. Milletin vicdanı, aklı, kimlikleri üzerinden, ortak ihtiyaçlar üzerinden siyaset yapıyoruz. Hakça paylaşımı savunuyoruz.