Dünyada ve Türkiye’de nice başarılı, yetenekli, şahane müzisyen zirve dönemi bitince sefil olur. İster tecrübeli, ister toy. Bir müzisyen bunlara dikkat etmeli
Hayranlara prim vermek
Hayranlar, üzgünüm ama tecrübe konuşuyor. Sanatçılar hayranlardan nefret eder. Ve bunu asla itiraf etmezler. Ey müzisyenler, kariyerinizi hayranlara emanet ettiniz mi yandınız. Onlar sizin hakkınızda her şeyi bildiklerini düşünür, sizi tanıdıklarını iddia ederler. Ama bildikleri her şey yanlıştır. Üstelik hayranlar büyür. Ve büyüdükleri zaman hayranlığı bırakır, size tekmeyi basarlar. Sizi nostalji sınıfına sokar, eskiden bayıldıkları şarkılarınıza gülmeye, bir zamanlar onları dinledikleri için hafiften utanmaya, kendileriyle dalga geçmeye başlarlar. Sizi dinlemez, yeni çıkan albümlerinizi almazlar. Yeni gelenler de artık sizi ve yaptıklarınızı demode ve komik bulur. Hayranları boşverin, bildiğinizi yapın. Buna benzer laflar Elvis Costello’nun şu anda dünyanın en başarılı genç gruplarından Jonas Brothers’a verdiği öğütler arasında da yer almıştı.
Herkes değişir. Müzisyenler de. Önemli olan yaşadıklarını yaptığın işe aktarmak. 50 yıldır aynı hit şarkıyı söyleyenlerden olmak istemiyorsanız risk almanız lazım. Genç değilseniz değilsiniz. Kasmayın. Önünüze yeni kapılar açılır her zaman, geçmişe saplanmayın. İleriye bakın. Uzun bir kariyere sahip bütün büyük sanatçılar (Sting, Damon Albarn, R.E.M., Peter Gabriel, Madonna, Radiohead, U2 vs...) kendi alanlarında bunu yapmıştır. Hepsi kendi meşreplerince, kendi kişiliklerin uygun şekilde değişmiştir, gelişmiştir. Yeni kitlelere yelken açın. Buna ihtiyaç var.
Kötü bir menajere sonuna dek güvenmek
Başınıza gelebilecek en kötü şeylerden biridir bu. Kötü menajer önce sizi dost olduğunuza inandırır. Ona güvenmenizi sağlar. Sizi gereksiz yere gaza getirir ya da kendince basınla ilişkiler taktikleri uygular. Kötü menajer kısa vadeli düşünür. Resmin tamamını göremez, sizi kısa sürede tüketir.
Her şeyi her zaman bildiğini zannetmek
Kendine fazla güvenen sanatçılarda görülür. Ama başarı uzun soluklu olunca anlam kazanır. Bir kerelik başarının adı ya baldır, ya tesadüf. Bu tipler menajerlerini çileden çıkarırlar. Göz göre göre yanlış yapar, eleştiriler gelince de çileden çıkarlar.
Kendini sistemin dışında görmek
Kusura bakmayın değerli alternatif müzik dünyasın sakinleri, indie alemindekiler, underground ve protest takılanlar. Hepiniz aynı sistemin parçasısınız. Teknik olarak burun kıvırıp snobe ettiğiniz popçulardan farkınız yok. Aslında var. Onlar oyunu kuralına göre oynamaya daha yakınken siz bu tavırla yıllardır kaybediyorsunuz. İçinde olduğunuz bir dünyanın dışında olduğunuza inandığınız için hep sürgünde hissediyorsunuz. Yeteneğinize yazık ediyor, sizi dinleyip beğenecek çok daha büyük kitlelere ulaşmaktan kendinizi alıkoyuyorsunuz. Bir şeylere burun kıvırmaktan işin özünü kaçırıyorsunuz. Şarkılarınızı, tonunuzu, şahsiyetinizi değil, olaya bakışınızı değiştirmelisiniz.
Ey Louboutin sözüm sana!
Efendim kadınlarımız bir haftadır Louboutin aşağı Louboutin yukarı (lubuten okunur, yanlış olmasın) ortalığı birbirine kattı. Louboutin marka ayakkabılar şöyleymiş böyleymiş. Ey Louboutin, ey ayakkabı fetişisti kadınlarımız. Sözüm size. Ayakkabı sizin tekelinizde değildir. Sizin var da bizim yok mu? Lisedeyken az mı kafayı yedik ayakkabı fetişizmiyle. Şu ayakkabılar ne canlar yaktı hatırlayın bir. Şimdi hepsi yeniden piyasaya sürülüyor üstelik, ufak tefek değişikliklerle. İşte size kişisel kült ayakkabı listem:
1. Nike Legends (Gri süet amblemli, yarım olanı makbuldur).
2. Adidas Topten
3. Nike Air Jordan
4. Converse Pro
(Beyaz/kırmızı, deri, boğazlı)
5. Puma Roma
(Beyaz/lacivert sarı tabanlı)
En sevdiğim soundtrack albüm “Virgin Suicides” diye yazmıştım twitter’da. Ama bunlar da var dediniz. Buyrun o halde:
- “New Moon”
-“Virgin Suicides”
-“The Boat That Rocked”
-“500 Days of Summer”
-“Garden State”
-“Juno”
-“Into the Wild”
-“Singles”
-“Pulp Fiction”
-“Eternal Sunhine of the Spotless Mind”
10 Ocak İstanbul Iron Maiden yürüyüşü!
Şok şok şok. Evet, doğru okudunuz. Iron Maiden’ın Türkiye’ye gelmesini isteyen hayranları Beyoğlu’nda yürüyecekmiş.
Şimdi “Memlekette o kadar mevzu var, gündem yıkılıyor, siz neyle uğraşıyorsunuz?” diye düşünenler vardır içinizde. Tam Yılmaz Özdil’in sevdiği toplar. Olur. Eleştirin, söylenin, kızın eyvallah. Ama şunu da bilin ki, gençleri sadece doğuda kurşunlanıp öldüklerinde hatırlayıp arkalarından güzellemeler yazmak değil hadise.
Sağken de onları sevip saymak. Hep ölecek değiller ya, bazen de bir müzik grubu Türkiye’ye gelsin diye yürüyorlar işte.
Iron Maiden, sen de gel artık, ayıp oluyor.
Ülker reklamlarında kullanılan şarkının ilginç bir hikayesi var
Şu ara televizyonda sıkça duyulan bir şarkı var. Ülker reklamlarında çalıyor bu şarkı. Sadece intro bölümünü duyuyoruz ama o kadar güçlü ki hemen akıllarda kalıyor. Bilmeyenlere söyleyeyim. Bu şarkı İngiliz grup The Verve‘ün 1997 tarihli “Urban Hymns” albümünde yer alan “Bittersweet Symphony” isimli şarkı. Hikayesi de ilginç. Şarkıyı solist Richard Ashcroft söyledi. Söz ve müzik ona aitti. Ama bu şarkının Rolling Stones‘dan arak olduğuna dair iddialar vardı. Mahkeme şarkının Mick Jagger, Keith Richards ve Ashcroft’un ortak malı olduğuna karar verdi. İnternette aratırsanız Andrew Oldham Orkestrası‘nın Rolling Stones ile 1965 yılında yaptığı orijinal kaydı ve The Verve versiyonunu alt alta dinleyebilirsiniz. Tamamen aynı olduklarını göreceksiniz. Ülker hangi versiyonu kullandı, telif kime ödendi bilmem. Ama bu albüm her evde olmalı.
Onu söyleyebilirim...