UEFA tarafindan Fenerbahçe ve Beşiktaş'a verilen Avrupa karşılaşmalarından men cezalarının arkasında İspanya Futbol Federasyonu Başkanı Angel Maria Villar önemli rol oynamıştır. Villar aynı zamanda 1992 yılından beri UEFA başkan yardımcılığı görevini yürütmektedir. Platini'den sonraki dönem UEFA'nın başkanı olacağına kesin gözüyle bakılan Villar'ın diğer federasyonların sempatisini kazanabilmek için şikeye karşı "0" tolerans departmanının kuruluşunu bizzat yürütmek istedi. Amaç sempati kazanmak, lobi yapmaktı.
Angel Maria Villar ise hiç vakit kaybetmeden UEFA Disiplin Kurulu'na adamlarını atamayla başladı. En son başkanlığına da 2004 yılında İspanyol Futbol Federasyonu'nan büyük tartışmalarla getirdiği Emilio Garcia Silvero'yu atadı. Silvero, Peter Limacher'in görevine son verilerek çağrıldı. Hatırlarsınız Limacher Bayern Münih'in Rus mafyası ile şike ilişkilerine girdiğini ispat etmeye çalışırken, UEFA tarafından apar topar görevden uzaklaştırıldı. Başkan Villar bununla da kalmayıp şike davalarını soruşturmakla görevli müfettişlerden birine ise Miguel Lietard Fernandez Palacios'u getirdi. Palacios çok ilginçtir ki Villar'ın oğlu Gorki Villar'ın sahibi olduğu hukuk şirketi
Gitti gidecek derken tarihler 20 Mayıs 2013'ü gösterdiğinde Real Madrid Başkanı Florentino Perez Mourinho döneminin kapandığını resmen kamuoyuna duyurdu. Marca gazetesinin başlığı çok ilginçti. "The Special End" yani özel son başlığını kullanan gazete, Mourinho'nun gelişi kadar gidişi de çok özel oldu yorumunda bulundu.
Portekizli hoca 2010 yılında Inter'e 18 milyon euro tazminat ödenerek Real Madrid'in başına getirildi. 2016 yılına kadar takımın başında olması istenen Portekizli hoca 3 yıllık dönemde sadece 3 kupa kazanabildi. Kendi deyimi ile 'Profesyonel teknik direktörlük hayatımın en başarısız dönemini Real Madrid'de yaşadım' diyen hoca giderken de tüm kurumları birbirine düşmüş bir kulüp bırakı. Mourinho neden başarısız oldu ona bakalım. Portekizli teknik adama dünyada egosu en yüksek hoca yakıştırması yapabiliriz. Her şeyi ben daha iyi bilirim felsefesi ile yola çıkan Mourinho asla takım oyununa innamadı. Ona göre futbolda iyiler ve kötüler vardır, bunların harmanlanmasınanda bir takım yaratılsa bile iyi her zaman bir kötüde iki numaradır. Bu ayrımcı model spor yönetiminde de geçerlidir. Kulüpklerde başkanlık sistemini savunan Mourinho yönetim kurulunun içi boş
Beşiktaş sezon başında defanstaki sorunu çözmek için Sevilla'nın Fransız oyuncusu Escude'yi renklerine bağladı. İspanyol kulübüne bonservis bedeli ödemeyen Beşiktaş, Escude'yi bedavaya aldı. Escude'nin Türkiye'ye gelmemek için iki geçerli nedeni vardı. Biri çok daha iyi bir ücrete Çin'e gitmek ikincisi ise Beşiktaş'tan alacağı rakamın az bir altında paraya Sevilla'da kalmaktı. O Türkiye opsiyonunu seçti ve Beşiktaş ile sözleşme imzaladı. İşte sorun ondan sonra başladı. Beşiktaş'ın başına Samet Aybaba getirilmişti ve Aybaba'nın Escude ile bir türlü yıldızı barışmadı.
Kim bu Escude? Fransız oyuncunun apoletlerinde taşıdığı şampiyonluklar ve kupalar hiçbir Beşiktaşlı oyuncuya henüz nasip olmuş değil. Hollanda'da Ajax ile şampiyonluklar yaşayan Escude Sevilla'ya transfer oldu ve toplam 6 sezon İspanyol kulübünün altın çağını yaşamasında başrollerden biri oldu. Sevilla, Escude ile birlikte 2 UEFA Kupası, 2 Kral Kupası, 1'i Avrupa 2 Süper Kupa'yı müzesine götürdü. Bu başarıların hepsinde Fransız defans oyuncusunun imzası vardı. Sevilla'nın ve La Liga'nın en istikrarlı futbolcularından biri oldu, takımında kaptanlık yaptı. Escude Beşiktaş'a transfer olunca Sevilla kulübü tarihinde
Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finaldeki rakibi Real Madrid. Bu isim ilk görüşte bizde bir karamsarlık yaratabilir ancak ben Galatasaray'ın en az Real Madrid kadar tur şansının olduğuna inanıyorum.
Madrid kulübünde işler nasıldığı kadar iyi gitmiyor. La Liga'da ezeli rakibi Barcelona'nın 13 puan gerisinde kalmış bir takım. Mourinho'nun İspanyol futbolcularla yaşadığı polemikler, Şampiyonlar Ligi'nde son Manchester United maçlarında ortaya konulan futbol, bunların hepsi Galatasaray için bir avantaj. Kura sonrasında Real Madrid sportif direktörü Emilio Butragueno, Galatasaray'ın çıkması üzerine ettiği sözlerde turun ortada olduğunu ispat ediyordu.
Butragueno özellikle İstanbul'daki maçın zorluğuna değinerek Galatasaray'ı elemek istiyorsak işi Madrid de bitirmek zorundayız yoksa işimiz çok zor açıklaması yaptı. İspanyol medyasına ise baktığımızda onlarda oldukça ihtiyatlıydı. Galatasaray'ın basında Türk futbolunun tüm zamanları en deneyimli hocası Fathi Terim'in olduğunu vurgulayan yorumcular bu Kurt hocanın planlarına dikkat etmeliyiz sözlerini ettiler. İstanbul'daki ambiyansa da değinen yorumcular, Arena'da Real Madrid'in işi çok zor dediler.
Diğer
Messi'nin son haftalarda performansında bir düşüş yaşaması ve yüzünün gülmemesi ülkesi Arjantin'de bir numaralı konu oldu.
Ülkenin önde gelen spor yazarları ve gazeteleri, Messi'nin olası bir depresyona girmesinden korktuklarını yazdılar. Arjantinli yıldızın moralsiz halinin son Real Madrid maçında El Clasico karşılaşmalarının golcüsü Di Stefano'nun rekorunu kırmasını bile ikinci plana ittiğini belirttiler.
Arjantin'de yayınlanan gazetelerden La Razon, "Rekoru bırakın Messi'ye bakın", Clarin "Cristiano Ronaldo, Messi'den daha fazla ön plana çıkmaya başladı", Ole "Mou'nun istedikleri olmaya başladı", "Direct TV "Barça hoca sorununa acil çözüm bulmalı. Messi kederli" başlıklarıyla dünyanın bir numaralı oyuncusuna dikkat edilmesini istediler.
Arjantin'in en fazla okunan yazarlarından Marcelo Sottile, asıl depresyonu Barça'nın geçirdiğini hatırlatarak, oynadığı futbol ile aynaya bakmasının zamanı geldiğini söyledi. "Messi'nin yüzü eskisi gibi gülmüyor" demenin kolay olacağını vurgulayan Sottile, Barça'nın teknik direktörsüz kalmasından sonra herkesin strese girdiğine işaret etti. Fox TV yorumcularından Daniel Arcucci, Guardiola'lı Barça'da Messi'nin futbol oynarken zevk
Barcelona artık Kral Kupası'nı müzesine götürmek istemiyor mu? Barcelona'nın yıllar sonra ilk defa bu kadar isteksiz oynamasının altında monarşik sisteme bir başkaldırış mı vardı? Katalanlar kralın ismini taşıdığı bir kupayı artık pas mı geçmek istiyorlar. Bu soruların cevabı İspanya'da yeni bir komplo teorisinin ortaya çıkmasına neden oldu. Barça bilerek kötü oynadı, esas futbolu cumartesi günü Bernabeu Stadı'nda görecekler.
Barcelona Kulübü'nü ziyaret ettiğinizde kapının hemen sağ tarafında sizi "Mes que un club" bir kulüpten de öte sözleri karşılar. Bu sözler Barcelona'nın Franco faşizmine karşı mücadelesinin simgesidir. Bu bakımdan İspanya'da Real Madrid-Barcelona karşılaşmaları futboldan da öte siyasi bir gündemi de içinde barındırır. Katalunya Parlamentosu'nun geçtiğimiz ay aldığı gerekirse bağımsızlık ilan etme kararı, Başkan Rosell'in "Fransa'da Monaco gibi La Liga'da oynamak isteriz" açıklamaları, Katalan halkının Barça'nın İspanya'dan bağımsızlık isteklerine aktif destek vermesi belki bir anlamda bu komplo teorilerini güçlendiriyor ancak başka bir gerçek daha var ki o da Barcelona'nın son haftalarda kötü futbol oynaması. Şampiyonlar Ligi'nde Milan yenilgisi, La
Webo, Fenerbahçe formasını giydiği ikinci haftada da fileleri havalandırması bana onunla yaşadığım ilginç bir anımı hatırlattı.
2011 yılıydı. Webo'nun menajeri Vicente Montes beni telefonla arayarak Webo'nun Mallorca'da zor günler geçirdiğini ve Türkiye'de bir kulübe önermek istediğini söyledi. Webo, La Liga'nın önemli golcülerinden biriydi. Mallorca'nın borç batağına saplanması futbolcularına ödeme yapamaması gibi olaylar herkesin bu kulüpten kaçmasına yol açıyordu. Benim aklıma hemen Galatasaray geldi. Galatasaray o dönem kanatlarda işleyecek golcü arayışı içerisindeydi. Forlan ve Reyes'i pas geçip Webo'yu alabilirlerdi. Hemde çok düşük bir ücrete. Montes'e "İstanbul'a git Galatasaray'a bu futbolcuyu öner" dedim. Bondervis bedeli olarak da Mallorca, Webo için 900 bin euro talep ediyordu. Futbolcunun istediği ücret ise 1 milyon 250 bin euro'ydu. Bu rakamlar son derece uygundu.
Montes beni dinleyerek İstanbul'un yolunu tuttu. Webo'yu Galatasaray'a sundu. İspanyol menajerin bana dediğine göre Galatasaray Webo'nun ve kendisinin yüzüne bile bakmamış. Galatasaray transfer izleme komitesi Fatih hocaya "Webo'dan iyi futbolcu olmaz işimize yaramaz" raporu vermiş. Bu olay
Emre'nin Fenerbahçe'ye geri dönmesi asla bir sürpriz değildir. Asıl sürpriz Emre'nin Atletico Madrid'e transfer olmasıydı. Emre Belözoğlu, Atletico Madrid teknik yönetiminin onayı alınmadan apar topar La Liga'ya götürülmüştü. Arda transferinde elde edilen başarı, Emre'nin menajeri Ahmet Bulut'un ortağı Portekizli ünlü menajer Jorge Mendes'in İspanyol kulübü ile olan hisse ilişkisi, milli futbolcumuzun bedavaya gelmesi, tüm bu faktörler Emre'ye La Liga yolunu açtı.
Ancak açılan bu yolda tek engel Simeone idi. Arjantinli teknik direktör, "Benden habersiz hatırla futbolcu alırsanız, ben de oynatmam" diyerek milli futbolcumuz aleyhine tavır koydu. Bunu da sahaya yansıtarak Emre'yi lig maçlarında sürekli yedek tuttu. İstatistiklere baktığımız zaman Emre'nin ligde sadece 4 maçta ilk 11'de sahaya sürüldüğünü görürüz. La Liga'da henüz 90 dakikası olmayan Emre, bu duruma daha fazla dayanamayarak Türkiye'nin yolunu tuttu. Bir anlamda profesyonel kariyerinin sonuna gelmiş Emre "Son noktayı ben koyarım. La Liga'da yedek kalmaktansa Süper Lig'de aktif olur öyle futbola veda ederim" dedi
İspanya'nın iki önde gelen spor gazetesi Marca ve As, Emre'nin gidişine herkesin sevineceğini