Kadri Gürsel

Kadri Gürsel

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Kürt sorunuyla münasebetli iki dillilik ve özerklik tartışmalarını “seçim öncesinde karanlık odakların AKP’nin oylarını düşürmek için sahneledikleri bir senaryo” olarak görüyor. Bu konuları gündeme getirenlerle “mücadele edeceklerini” söyleyerek gözdağı veriyor.
Erdoğan buna rağmen, varlığını kabul etmek anlamında “Kürt sorununu savunuyorum” diyerek bir “açık kapı” da bırakıyor.
Kürt sorununun varlığını tanıyan, ama bunun ne zaman, nasıl ve hangi sınırlar içinde tartışılacağını belirleme irade ve yetkisini de kendisinde gören, “militarizm sonrası”na özgü yeni bir vesayetçi anlayışın duvarlarını örmekte olduğunu endişeyle izliyoruz.
Madem öyle, o zaman ben de “Erdoğan vesayeti” altındaki Kürt sorunu tartışmasının serencamını görmek için o “açık kapı”dan içeri sokulacağım.
Bu amaçla Sayın Başbakan tartışmaya bir özgün katkıda bulunmuş mu ve bulunmuşsa bu ne zaman olmuş diye bir bakıyor ve çok değil 13 gün öncesine, 19 Aralık’a gidiyorum.
Türkiye’de fırtınalar koparan “özerklik taslağı”nın Diyarbakır’daki “Demokratik Özerklik Çalıştayı”nda sunulduğu gün, Erdoğan da Bitlis’te sivil toplum temsilcilerine hitaben konuşuyor...
Alıntı, Hürriyet’te ertesi gün yayımlanan haberden...
“Erdoğan Bitlisli devlet adamı Şükri Bitlisi’nin ifadelerini hatırlatarak şunları söyledi: 1500’lü yıllarda kaleme aldığı bu ifade çok ilginç. ‘Türk ile Türk, Kürt ile Kürt. Evde koyun, yabanda kurt’. Bu dizeler bundan 500 yıl önce yazılmış. 500 yıl önce Şükri Bitlisi, Kürt ile Türk’ün birbirleriyle kardeş olduğunu, birbirleriyle kaynaştığını, bütünleştiğini, yabana, düşmana karşı Türk ile Kürt’ün bir ve beraber olduğunu anlatıyor.”
Başbakan’ın bu “evde koyun-yabanda kurt” benzetmesi, son zamanlarda oluşturulmaya çalışılan bir bağlam içinde güncellik kazanıyor.
Bağlam, “Türklerle Kürtlerin emperyal ortaklığı”...
Kürt-Türk barışının bir “emperyal ortaklık” temelinde kurgulanmasını talep eden görüşlerin mahfillerde giderek artan oranda seslendirilmeye başlandığını duyuyoruz.
Seslendirenler de çoğunlukla siyasal İslam’dan beslenen Türk ve Kürt aktörler.
Bu sözde “paradigma”, Kürt siyasi hareketinden belirli bir olumlu ve fakat taktik karşılık da buluyor. Tabii burada asıl cevap verilmesi gereken soru, bu önermenin bizatihi kendisinin bir “İslamcı Türk taktiği” olup olmadığı...
Belirli bir tarihsel perspektif içinde hikâye ettikleri, Başbakan’ın ifadesiyle, “yabana karşı Türk ile Kürt’ün bir ve beraber olması” durumunu okurların bilgisi için şöyle özetleyerek aktarmak mümkün:
“Türklerden çok daha önce İslamlaşan Kürtler, 1071’de Bizans’a karşı Alparslan ordularının saflarında yer alarak Türklerin Anadolu’ya girmelerini kolaylaştırdılar.
Keza Sünni Kürtler 1514’te Çaldıran’da Şii Safevilere karşı Osmanlı’yı desteklediler ve Türklerin Ortadoğu’da hâkimiyet kurmalarına böylece vesile oldular. İdrisi Bitlisi önderliğindeki Kürt beylerinin muhtariyetinin tanınması neticesinde Kürt-Türk ilişkileri 400 yılı aşkın bir süre istikrar içinde devam ede geldi.
Ta ki Kemalist Cumhuriyet’in kurulmasına kadar...
Dolayısıyla, şimdi ulus devlet bağlamını aşan bir Türk-Kürt ittifakının kurulmasıyla Ortadoğu’da yeni bir ortak emperyal vizyon canlanabilir” vesaire vesaire...
Bir dipnot düşelim: Tarihsel koşulları ve durumları mutlaklaştıran, tarihi, bir süreklilik çizgisi dışında anlamlandıramayan bu sakat “tarihselci” bakış açısını savunanların en başta yerine getirmek zorunda olduğu önemli bir ev ödevi var. Bu “koyun-kurt” teorisini dört başı mamur, ahlaki zemini sağlam bir hale getirmek istiyorlarsa gerçekten, Anadolu’yu ve Ortadoğu’yu Türklere açtığı söylenen bu Kürt-Türk işbirliğinin 20. yüzyılın başlarında bu kez Anadolu’nun Müslümanlaştırılmasında nasıl bir rol oynadığına da biraz kafa yormaları gerekmiyor mu?
Kürt sorununda “militarist vesayet”i “kart kurt” simgeliyordu.
“Kart kurt”tan kurtulurken, “koyun-kurt”a düşmeyelim.
“Koyun-kurt” teorisinin Türkiye’de ve bölgede barışa ve refaha neden hizmet edemeyeceğini yarınki yazıda ele alacağım.
2011’de bütün okurlara barış, mutluluk ve sağlık diliyorum.