Bir zamanlar bir başkaydı bu şehir... Öncelikle Akdeniz insanının sıcaklığı, iklimi ve nice doğal güzellikleri... “Ege’nin incisi İzmir” unvanını da böyle aldı. Alsancak Kordonboyu’nu, lüks Amerikan arabaları ve İzmir’in ünlü faytonları süslerdi.
Üstü deri kaplı, açılabilir tavanları sarı renkli ve parlak aksesuvarlarla donatılmış faytonlar gözalıcıydı. Bu bakımlı sefahat araçlarını, yine bakımlı ve uygun adımla yürüyen atlar çekerdi. Öyle ki bu atların bir kısmının, geçmişte yarış atı oldukları da bilinirdi. Ya Kordonboyu’nda kamçı şaklatan havalı yağız faytonculara ne demeli? İşte böyleydi bir zamanlar güzel İzmirimiz.
Oysa bu günlerde sadece bu tatlı anılar kaldı. Ortalık yine faytonlarla dolu, fakat hepsi içler acısı halde. Yürümekte zorlanan cılız atların çektiği faytonlar, bakımsızlıktan neredeyse çürümüş durumda. Yiğit görünümlü faytoncuların yerini de 15-16 yaşlarındaki çocuklar almış. En üzücüsü ise özellikle Karşıyaka yolları, at dışkılarıyla bezeli!
Eskiden faytoncu, örnek davranışlarıyla taktir toplardı. Şimdi onlar gibi faytoncu göremezsiniz. Kırmızı ışıkta duranı, daha görmedim. ‘Girilmez’ levhası bulunan yollara girerler, ‘Park Yapılmaz’ levhasının altında yolcu beklerler. Hiçbirinin plakası yoktur. Böyle olunca trafik polisi, bunlara yaptırım da uygulayamaz. Fırsat bu fırsat deyip, sorumsuzca, güzelim yolları ve caddeleri dağ yolu gibi kullanırlar.
Pek çok akülü bisiklet sürücüsü de tıpkı faytoncular gibi, trafik bilincinden bihaber... Çocuk yaştaki bu kişiler, şehrin altını üstüne getiriyorlar desek, inanın abartmış olmayız. Polis, bunlara da birşey yapamıyor. Çünkü bunların da plakası yok. Ruhsat yok, ehliyet yok... Dünyanın hiçbir uygar ülkesinde böyle bir rezalet yok. Değerli dostlar; fayton ya da akülü bisiklet görürseniz, iki kere dikkat edin, hatta kaçın.
Kaçın ki başınıza birşey gelmesin...