05.11.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:
Zeynep Oral
Yatağan'da hava kurşun gibi ağır... Hava zehir olmuş kana karışmış, kül olmuş ciğerlere akmış... Hava demir leblebi olmuş boğazlarda düğümlenmiş... Hava çığlık olmuş ağızda kalakalmış dışarı çıkamamış. Hava havaya kavuşamamış.
Yatağan'dan insan manzaraları izliyorum.
İnsanoğlunun en doğal, en temel hakkı, nefes alma hakkının gasp edildiğini izliyorum.
Çocuklar, ağızlarına, burunlarına mendil kapamışlar, okula gitmeye çalışıyor...
(Şu son satırı yazdım ki, Şair geldi vurdu kapımı: "Hoşgeldin bebek / yaşama sırası sende / senin yolunu gözlüyor kuşpalazı, boğmaca, kara çiçek, sıtma, ince hastalık, yürek enfarktı, kanser filan / tren kazası, otobüs kazası, uçak kazası, iş kazası, yer depremi, sel baskını, kuraklık falan...")
Termik santralın bacasından çıkan zehirli kükürtdioksit gazı çok güçlü, kağıt mendiller çok güçsüz... Baktılar ki elle, kağıt mendille ağzı burnu kapamak işe yaramıyor, bir emir okullara... Haydiii, okullar imdada yetişiyor, çocuklara maske dağıtıyor... Maske, maske, söyle bana, sen ne yapabilirsin şu sayılar karşısında:
Havadaki kükürtdioksit oranı metreküp başına 700 mikrogram oldu mu, "tehlike sınırına dayandık" demekmiş. Peki bu sayı 700 değil 8000 (yazıyla: yedi yüz değil, sekiz bin!) oldu mu neye dayandık demektir? Ölüme mi!
(Ölüme vakit var. Paralar hortumluyoruz, bankalar hortumluyoruz, yatlar, katlar, milyon dolar hortumluyoruz, krediler, daha çok krediler, daha, daha çok krediler hortumluyoruz, özelleştirme hortumluyoruz... Bilmem kaç metreküp başına düşen bilmem kaç mikrogram kükürtdioksit düşmesi kimin umurunda... Bunlar da gelip kapımı çalıyor, tam da bu yazıyı yazarken...)
Televizyonda bir görüntü: bir anne, kucağındaki bebeğin üzerine yumulmuş, çocuğu zehirli havayı solumasın diye... Bebek daha. Okula gitmiyor ki, maskesi olsun... Annenin göğsü kalkan olmuş dumana, küle, zehire ve ölüme...
Unutmadınız değil mi, aklıbaşında insanların bu termik santralın yapılışını engellemek için verdikleri mücadeleyi... Unutmadınız değil mi, yer seçiminin yanlış olduğunu vurgulayan bilimsel raporları... Unutmadınız değil mi Yatağan, Yeniköy ve Gökova termik santrallarının kapatılmasına ilişkin Aydın İdare Mahkemesi'nin 1996'da aldığı kararı? Unutmadınız değil mi Danıştay'ın da bu kararı onayladığını ve "çalıştırılamaz" dediğini, "çalıştırılamaz" "çevreye verdiği zarar yüzünden çalıştırılamaz" dediğini?
Acaba "inadım inat" diyen büyüklerimiz de anımsıyor mu? Termik santralın temelini atan Mesut Yılmaz da anımsıyor mu?
(Kapım yine çalınıyor. Büyüklerimizden tutun da "sokaktaki adam"a herkeste bir sevinç. Yaşasın temizlik başladı. Hortumlayanlardan hesap sorulacak sevinci... Tantan'a, Temizel'e, Sezer'e sahip olmanın sevinci... Ama hemen ardından, ha kırıldı ha kırılacak bir dal: Nasılsa bundan da bir şey çıkmaz... Ucu siyasetçilere dayandı mı durur, nasılsa sonuçlanmaz... Yine başa döneriz. Yine pisliğe gömülürüz... Ha kırıldı ha kırılacak bir dal...)
Bilimsel raporlar, Danıştay kararları bize vız gelir! Hukuk mukuk hak getire! Çalıştırdık termik santralları. Önlem almadan...
Hava kurşun gibi ağır. Kapattık okulları. Artık maske de dağıtamayan okulları... Yaşasın sokağa çıkma yasağı!
Birkaç gün çalıştırmazsınız termik santralı... Sonra...
Sonra, yine Yatağan'da hava kurşun gibi ağır... Hava zehir olmuş kana karışmış, kül olmuş ciğerlere akmış... Hava demir leblebi olmuş boğazlarda düğümlenmiş... Hava çığlık olmuş ağızda kalakalmış... Ve yeniden yazılır bu yazı...
Sakın elektrik üretimi, elektrik gereksinimi falan demeyin bana! elektrik üretimi için ortaya konan alternatif projelere bakmak, onları incelemek, inanın kredi dalaveraları, banka boşaltmaları, halk soymalarından daha çok zaman, daha çok akıl, daha çok marifet gerektirmiyor...
Yazara E-Posta: zoral@milliyet.com.tr