Harun Uysal

Harun Uysal

harun.uysal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Tereyağı ile ilgili ilk kayıtlara milattan önce 8000 yıllarında Doğu Anadolu’da hüküm sürmüş olan Urartular’a ait kaynaklarda rastlanıyor. Milattan önce 2000’li yıllarda beslenme amaçlı olarak tereyağının kullanıldığı, daha sonraki zamanlarda Trakyalıların da tereyağı yapmayı öğrendikleri bildiriliyor.
Milattan önce 300’lü yıllarda tereyağı doğuda yiyecek olarak kullanılırken, Elenler ve Romalılar bundan merhem ve saç yağı olarak yararlanıyorlar. Milattan sonra. 5. yüzyılda Avrupa’da da tereyağı üretimi yaygınlaşmaya başlıyor ve 8. yüzyılda Norveç’te ilk ticari tereyağı üretilerek ekonomi içerisindeki yerini alıyor.
Sütün, yoğurdun ya da kremanın yayıklanmasıyla elde edilen tereyağı, her şeyden önce zengin bir enerji kaynağı. Bunun yanı sıra laktozun (süt şekeri) en iyi şekilde kullanımını ve vücudumuz için gerekli olan A, D, E, K vitaminlerinin taşınmasını sağlıyor. İçeriğindeki bazı bileşenler (fosfolipitler), beyin ve sinir hücrelerinin hayati önem taşıyan kısımlarını oluşturuyor.
Vücut için gerekli olan doymamış yağ asitlerini bünyesinde bulundurmasından dolayı beslenmede önemli bir rolü bulunuyor.
Yağ asitlerinden özellikle linol ve arachidon asitleri insanın gelişmesi için çok değerli. Bu sebepten bunlara “temel yağ asitleri” adı veriliyor. Bu yağ asitleri vücut tarafından meydana getirilemediği gibi tereyağından başka diğer yağlarda da uygun miktar ve oranda bulunmuyor. Bunların yokluğu canlıda gelişmeyi büyük ölçüde engelliyor, ciltte egzamalara neden oluyor. Yine omega-3 yağ asitleri ve konjuge linolenik asit (CLA) zengini ve bu nedenle, antialerjik ve antikanserojenik etkileri bulunuyor.
Bu özelliklerinin yanı sıra tereyağı, yüksek oranda antioksidan içeriyor. İyi de bir de iyot kaynağı. Diş çürükleri ve osteoporoz riskini azaltıyor. Ayrıca çinko ve magnezyum içeriği yüksek, demir, selenyumca da zengin.
Tereyağının en önemli özelliği vücut sıcaklığında sıvı hale gelmesi. Ve bu nedenle damarlarımızda sıvı olarak dolaşıyor. Bu da damar sertliği olasılığını ortadan kaldırıyor.
Tereyağından kolesterol içerdiği için uzak durulması gerektiği gibi söylentiler tam bir şehir efsanesi. Gıdalarla alınan kolesterol miktarı, vücudun bizzat sentez ettiği miktarın yüzde 30’u civarında. Yapılan tahminlere göre, günde kişi başına gıdalarla 450-750 miligram kolesterol alınıyor ve bu miktarda süt ve ürünlerinin payı 100 miligramı geçmiyor. Yani, vücudun sentezlediği kolesterolün yanında çok düşük kalıyor.
Tereyağının bir gramında 240 miligram kolesterol bulunurken, beyinde 2100, yumurta sarısında 1500, bütün yumurtada 490, sığır etinde 90, balıkta 50-80, beyaz peynirde 9, sütte 14, yoğurtta da 9 miligram var.
Görüldüğü gibi kolesterol nedeniyle süt ve ürünlerinin özellikle de tereyağının diyetteki payının tamamen kaldırılması son derece yanlış bir düşünce. Yapılan epidemiolojik çalışmalar, süt ve ürünleri ile alınan kolesterol miktarının, kroner kalp hastalıkları üzerinde dikkate değer hiç bir etkisi olmadığını gösteriyor. Kolesterol bahane edilerek yapılan olumsuz propagandalar, günlük beslenmemizde vazgeçilmez bir yeri olan tereyağını almamıza engel olmamalı.
Bizden söylemesi...