Hafta başında “Bu Türkiye babanızın Türkiye’si değil” diye özetlediğim yargıma çok katkı sunan okuyucularımız oldu. Katkılarda, “Yeni Türkiye” kavramının ne içermediği daha büyük ağırlık taşıyordu; sanırım bunda Osmanlı’nın son 200 yılında süren ve Cumhuriyet’in ilk yüzyılına da sirayet eden olumsuzlukların payı var. Çünkü Türkiye, rahmetli Turgut Özal ile başlayan yenilenme ve değişim sürecinde hep bu olumsuzlukları “düzeltme” işiyle uğraşıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kaptanlığında AK Parti hükumetleri ile sağlanan bu değişim ve yenilenmenin yeni ivmesinin kalıcılığıyla ilgili bu kısa analizi, “Bu (yeni) Türkiye nasıl bir Türkiye’dir?” sorusuyla noktalarken, bir grup sözde analistin bu konudaki varsayımlarını cevaptan bile saymamak gerektiğini şöyle ifade etmiştim:
“Yazılarında hala Türkiye’den ‘Turkey’ diye söz eden New Yorklu zenginlerin diplomatçılık oynadığı Dış İlişkiler Konseyi’nin sandığı gibi, ‘Eurovision’a bile katılmayacak kadar batı düşmanı’ bir ülke değil yeni Türkiye.”
Bu gruba, Yeni Türkiye’yi, örneğin yeni Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile sağlanacak yeni bir vizyon ile sınırlayan, sermayesi ABD ve Alman vakıflarından gelen sözde düşünce kuruluşları ile bu vakıfların sözüm-ona Orta Doğu Enstitülerinde “Türkiye Masası kuruculuğu” oynayanları da katmak lazım. Çünkü bu grubun da Sn. Fidan’ın da Sn. Şimşek’in de diğer bütün sayın bakanların da paylaştıkları vizyonun dün veya bugün, kendileri ile başlamış bir fikir demeti olmadığını idrak etmezseniz, “Yeni Türkiye” veya “Yeni Türkiye Yüzyılı” kavramlarını açıklayamazsınız.
Oysa Yeni Türkiye, NATO çerçevesi içinde bile “müstakil” davranan, ancak 600 yıllık tarihin her sayfasını da çok iyi değerlendiren bir ülke. “Müstakil” davranmak için oyuncunun kendi kendine yeterli olması gerekir. F-16’ları bile nazlanarak, bin bir ayak oyunu ile verme müzakereleri yapan ortaklarınız varsa, parasını ödediğiniz ve hatta bazı bileşenlerini sizin ürettiğiniz F-35’leri bile size vermeyecek müttefikleriniz varsa, sizin de savunmada tam bağımsızlık yolunda atılmış adımlarınız, yapılmış yatırımlarınız olmalıdır.
Bu “atılmış adımlar, yapılmış yatırımlar” ifadesi, sizin çağın gereklerini anlayan, sadece anlamakla kalmayıp gereğini yapabilen dinamik ögelere sahip bir ulus olmanızı gerektirir. Lafı, yatırımcı ve girişimcilerimizin çağın gerçeklerini kavrayabilen genç bir kuşağı temsil ettiğine getirmek istiyorum.
Bu dinamizme çok örnek verebilirim; ama son 2000 yılın en büyük jeolojik afeti (300 km yer kırılması ile, 15 milyon kişinin ev ve işyerinin yıkılması sonucu ABD+AB’nin Ukrayna’ya yaptığı toplam yatırımdan yüzde 50 daha fazla maddi hasara yol açan) bir kâbusu (ki bu hasarın iki yıllık Pandemi yıkımının üstüne geldiğini hatırlayalım), çok yakında, 10 gün sonra çadırda bir tek kişinin kalmayacağı çözüme kavuşturan bir ülkeden söz ettiğimizi hatırlamak yeter.
Yeni Türkiye’yi anlamak için “özveri,” “millilik” ve “yerlilik” gibi niteliklere çağın gerektirdiği anlamı kazandıracak genç kuşağın farkına varmak şart.
Dedelerimizin, babalarımızın Türkiye’sinin bir niteliği vardı: Batının dur dediği yerde durur, yürü dediği yerde yürürdü. Oysa Yeni Türkiye, Genç Türkiye’dir ve gençlerin, ne kadar dostane görünse bile onun bunun talimatı ile durup kalkmayacağını bilmek gerekir.