Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dış politika danışmanı, İstanbul CHP milletvekili Ünal Çeviköz’ün, mensup olduğu ittifakın kazanması halinde, bu yaz yapılacak NATO Zirvesi’nde İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanacağını söylemesini kınamış, bunun sadece kendi kanaati olmasını dilemiştim.
Meğer Sayın Çeviköz’ün vaatler dağarcığında neler varmış neler! İsveç’in üyeliğini, bu ülkenin PKK teröristlerine tanıdığı koruma kalkanını kaldırmak için diplomatik bir araç olarak kullanmaktan vazgeçmek meğer kendisinin ve temsil ettiği Sayın Kılıçdaroğlu’nun Batı’ya verebileceklerinin yanında adeta bir hiçmiş!
Çeviköz ve 48 saattir bir yalanlama gelmediğine göre Kılıçdaroğlu, Ecevit’in, Erbakan’ın 500 Türk askeri ve Kıbrıslı mücahit, 300’den fazla sivil şehit vererek mutlak bir yok oluştan kurtardığı Kıbrıs Türklüğünü, onun kanı pahasına elde ettiği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yeniden aynı tehlikeli yola iten bir siyasetten yana görünüyorlar.
Alman Neue Zürcher Zeitung (NZZ) gazetesine konuşan Çeviköz, şöyle diyor:
“Türkiye ile Batı arasındaki ilişkiler yıllardır gergin. Bu ilişkiler iktidar değişikliği halinde değişir. Sorunların birçoğu Türkiye’de hukukun üstünlüğünün geliştirilmesiyle ilgili. İttifakımızdaki partiler için hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi en önemli önceliktir. Mevcut hükümetin çatışmacı üslubunu reddediyor, Batı devletler topluluğunun benzer düşünen bir üyesi olarak algılanan bir Türkiye istiyoruz.”
Bunlar genel geçer siyasal kahvehane edebiyatı. Ama devamı korkunç:
“Kıbrıs söz konusu olduğunda, çözüm adadaki iki toplum tarafından bulunmalıdır. Bizim pozisyonumuz, Ankara’nın Kıbrıslı Türklerin, Atina’nın da Kıbrıslı Rumların işlerine karışmaması gerektiği yönündedir.”
Türkiye’ye göre çoktan yok olmuş bulunan ama AB’nin “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanıdığı bir Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, KKTC’yi aynı terimlerle ifade etmek, “Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar” tabirini kullanmak bile başlı başına bir “satış vaadi” sayılmalıdır. Türkiye “Kıbrıslı Türklerin işlerine karışmaktan” vazgeçerse, Brüksel, “Kıbrıslı Rumları” AB üyesi olarak tanımaktan vazgeçecek midir? İki toplum, baş başa ve eşit şartlarda görüşmeler mi yapacaktır? Bunun garantisi nedir? Bu sözleri duyan Brüksel’deki bürokratlar sevinçlerinden havaya zıplamış olmalı Atina da. Çünkü Yunan hükümeti, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adının kullanılmaması ve mesela Türk Devletler Topluluğu gibi uluslararası kuruluşlara üye olarak alınmaması için gece gündüz dua ediyor olsa gerek.
Türkiye’nin, KKTC’yi, böyle “Ankara’nın Kıbrıslı Türklerin, Atina’nın da Kıbrıslı Rumların işlerine karışmaması” siyasetiyle yüzüstü bırakması mümkün değildir. Bu, Altılı Masa içinde de diğer ortakları, en azından İYİ Parti’yi rahatsız etmiş olmalı ki parti sözcüsü Kürşad Zorlu, dört gün önce bir televizyon programında, “Dış politikada daha yetkin ve sözü güvenilir olmayı sağlayacağız” dedi ve birçok konuda devamlılık vaat etti.
Çeviköz’ün NZZ demeci, 6’lı İttifak içinde yeni çatlaklara gebe olsa gerek.