Bir sonraki pandemi buzulların erimesi yüzünden yaşanır mı? Bilimsel araştırmalar, böyle bir salgının olabileceğini gösteriyor. Bilim insanları Türkiye özelinde bir salgın tehdidi yok diyor
İklim değişiyor, sıcak hava dalgaları artıyor, buzullar eriyor. Şimdi akıllardaki soru şu: Eriyen buzullarda saklı kalan virüs ve bakteriler aktif hâe gelerek herhangi bir salgın hastalığa neden olur mu? Bilimsel araştırmalar bunun mümkün olduğuna işaret ediyor. Zira bilim insanları, geçen yıl yaklaşık 15 bin yıllık iki buz kütlesinde 28 yeni virüs keşfetmişti. Buzul erimesinin gerçekleştiği toprak ve göl yüzeylerinde de viral yayılma olasılığı, diğer alanlara oranla çok daha yüksek bulundu. Araştırmacılara göre, eski virüs ve bakterilerin uyanma riski var. Tabii bu risk, buzulların en hızlı eridiği coğrafyalardan birinde yaşadığımızı düşünürsek bizim için de geçerli. Türkiye sadece son 40 yılda buzul alanlarının yüzde 35’ini kaybetti. Erinç Buzulu’nda yapılan ölçümler, buzulun yarısının bu süreçte eridiğini gösteriyor. Uludoruk Buzulu’nda ise kayıp çok daha fazla. 4 kilometre uzunluğundaki Uludoruk, zamanla 1 kilometreye kadar geriledi.
Türkiye’nin en batısındaki buzul olan Erciyes Buzulu ise tamamen yok olmak üzere. Eylül ayında buzulda ölçüm yapmaya hazırlanan İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Katı Yer Bilimleri öğretim üyesi Prof. Dr. Akif Sarıkaya, son yaptıkları ölçümde 270 metreye kadar gerileyen buzulun, şu an 100 metreye düşmüş olabileceğini belirtiyor.
Buzullar yok oluyor
Prof. Dr. Sarıkaya, küçük çaplı buzullarda her yıl çok daha dramatik seviyelerde kayıp yaşandığına işaret ediyor. Sarıkaya, şu çarpıcı bilgiyi veriyor: “Yüzyılın başından beri Türkiye’deki buzullarda hacimsel ve alansal kayıplar yaşıyoruz. Bunun başlıca sebebi küresel iklim değişikliğine bağlı yaşadığımız hava anormalleri. Kış yağışları yetersiz kalıyor. Kışın yeterli seviyede kar birikmesi olmadığı için, erime de hızlanıyor. Büyük buzullarda kayıplar santim santim yaşanırken, ülkemizdeki gibi küçük buzullarda kayıpların daha fazla olduğunu görüyoruz. Son zamanlarda buzul kayıpları, artık yok olma seviyesine ulaştı. İlk yok oluşu, Erciyes’te yaşayabiliriz. Bölgeye gittiğimizde ölçümler yapacağız. Ciddi bir kayıp benim için sürpriz olmaz. Ağrı Dağı’nın tepesindeki buzulda da yüzde 35’lik bir kayıp var. Ama bir süre önce Ağrı Dağı’ndan sosyal medyaya yansıyan akış, doğrudan buzul erimesi kaynaklı değil. Biz buna, kar sularının erimesine bağlı yüzey akışı diyoruz. Her yıl mevsimsel olarak bu akışları görüyoruz.”
Salgın olasılığı az
Tabii erimenin endişe veren bir diğer boyutu da yeni hastalıkların ortaya çıkma olasılığı. Ancak Prof. Dr. Sarıkaya’ya göre, bu olasılık geniş buzul alanları bulunan bölgelere kıyasla Türkiye için oldukça düşük. Çünkü küçük buzullar geniş buzullara oranla daha az miktarda organik madde barındırdığına dikkati çekiyor Sarıkaya: “Buzulların virüs ve bakteriler için saklayıcı ortam olduğunu biliyoruz. Uzun yıllar buzulda saklanan organik maddeler, çözülmeyle birlikte açığa çıkabilir. Ama bunun Türkiye özelinde bir salgın hastalık tehdidi oluşturacağını düşünmüyorum. Çünkü bizim buzullarımız küçük ve barındırdıkları organik madde az. Ayrıca bu maddeler, dağların zirvesinde olduğu için aşağı yönlü taşınım çok mümkün değil. Genelde taşınım rüzgârlarla birlikte aşağıdan yukarıya doğru gerçekleşir. Ama kıta buzulları ve Sibirya’daki donmuş topraklarda durum farklı. Orada hem virüs ve bakteri yükü fazla hem de taşınım olasılığı daha yüksek.”
Bir sonraki pandeminin buzuldan kaynaklanma riski elbette var ama asıl kaygılanmamız gereken; içinde bulunduğumuz iklim pandemisi. Nasıl ki ateşimiz yükseldiğinde hasta olduğumuzu anlıyorsak yaşadığımız küresel ısınma da dünyanın acil tedaviye ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.