YazarlarGençlerimizin zorlu doruğu

Gençlerimizin zorlu doruğu

31.05.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Gençlerimizin zorlu doruğu

Gençlerimizin zorlu doruğu


Salim ALPASLAN

Bir hastalıktan kalkıyorsunuz. Ya da diyelim ki hala nekahet devresindesiniz. Birkaç hafta öncenin karşı konulmaz tutkusu, birkaç gündür süren aşk acısı, kirpiklerinizde hep kalacağını sandığınız buğu uçup gidiyor. Ilık banyoya girerken kendinizi tazelenmiş hissediyorsunuz. Ve bir söz: "Seni öldürmeyen her şey seni güçlendirmiş demektir."
Bir de şöyle düşünün:
Daha beş yaşındayken, milyonda bir görülen hastalık, çocuğun bedenini pençesine alıyor. Bebek büyüyor. 17 yaşında güzeller güzeli bir genç kız oluyor. Ama hastalık hala onun körpe gövdesindedir: Yüzlerce çürük oluşuyor, dayanılmaz ağrılar veriyor. Ve Gardner Diamond Sendromu'na yakalanmış bu genç filiz ölüme meydan okuyor, gönlü çökeceğine hayatla sevişiyor. Şiirler, öyküler yazıyor, oyunculuk yapıyor. Başrole hazırlanıyor.
Eylül Deniz Çolak, adının çağrıştırdığı üzere sonbaharın puslu denizinde değil, ilkbaharın kıpırtılı denizinde; çolak bir avuntuyla değil, yekpare bir yaşama sevinciyle kulaç atıyor. Birsen Altuntaş'ın "Başrolde Yaşama Sevinci" başlıklı haberi bize gençliğin direncini bir kez daha gösterdi.
Eylül'ün öyküsünü okurken aynı gün Milliyet'te Önay Yılmaz'ın "Genç Mucitler" dizisi sona eriyordu. Bir toplum pompalanmış paparazzi figüranlı kitle kültürünü gençliğe model olarak dayatıyorken yine de bilim adamlarını örnek alan gençler...
Cehaletin ve yüzeyselliğin para ettiği bir dönemde bilimin derinliklerinden inci çıkaran liseliler...
Yakıtsız araç tasarımcısı Neval ve Gizem, deniz ve bitkilerden enerji üreten Özden ve Dilek, virüslerle mücadeleye yara otunu basan Kürşat ve Musa, krater araştırmalarıyla ABD'nin en saygın üniversitelerinden burs alan Onur ve Cemocan...Ötekiler... ötekiler...
Yine aynı günlerde Milliyet gazetesi sporcunun en zeki, en çevik ve en ahlaklı olanlarını 45. kez ödüllendiriyordu. Çeşitli branşlarda yüzakımız olan gençlerle birlikte o gece Galatasaray Futbol Takımı ve Fatih Terim de ödüle boğuldu.
Ödül dediğin kolay gelmiyor:
Halil Özer'in "Yüzyılın Son Şampiyonu" dizisi hamama gittiğinde kurnaya, düğüne gittiğinde zurnaya aşık olup trilyonlar saçan, önündeki örnekten ders alacağına zevzeklik yapan ağustosböceklerine tokat oldu. Başarı istiyorsan kendine ve gençlerine güven duyacaksın. Buluğ çağından yeni çıkmış çoluk çocuğu koca koca adamlarla birlikte şampiyonluklara kitlemek ancak sabır ve bilgi gibi hasletlerin ürünüydü. Ama fırsat tanındığında gençlerin nelerin üstesinden gelebileceğini de göstermiyor mu bu örnek?
Milliyet sütunlarında okuduğunuz İsveç Başbakanı'nın danışmanı Ayşegül Sungur, Houston Üniversitesi'nden onur dereceli ve liyakat madalyalı Sıdıka Demir ve daha niceleri...
Yukarıdaki isimler, bilgi çağına yönelen bir toplumun yelkenlerine dolduracağı rüzgar, atacağı hava olmalı. "Eğer en yükseğe çıkmak istiyorsan yürümeye en aşağıdan başlayacaksın"; yani fidanlarımızdan. Zirve tırmanışı sanat, bilim, spor ve eğitimde göneneceğimiz gençlerle sürüyor. Karanlık dehlizlerde çekilen sancılara, saydamlaşamayan anakronik kafalara rağmen...