Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) üyelerinin oylarıyla seçilen 2023 yılında sinema salonlarında ve dijital platformlarda gösterilen en iyi uluslararası filmler, geçtiğimiz perşembe günü açıklandı. Vizyon filmleri içerisinde ilk sırayı Fransız yönetmen Justine Triet’nin geçen yıl Cannes Film Festivali’nde büyük ödül Altın Palmiye’yi kazanan ve şimdi de en iyi film dalında Oscar adayı olan “Bir Düşüşün Anatomisi” (Anatomie d’une chute) aldı. Eğer SİYAD jürisinde olsaydım benim oyum da bu filme olurdu. Zira geçen yıl izlediğim en iyi filmdi “Bir Düşüşün Anatomisi”. Nefes kesen bir mahkeme filmi. Psikolojik derinliği olan bir aile draması.
Başarılı Alman yazar Sandra Voyter, Londra’da tanışıp evlendiği kocası Samuel’in isteğiyle, izole bir yaşamı kabul edip Fransa Alpleri’nde bir dağ evine taşınıyor. Oğulları görme engelli Daniel burada büyüyor. Bir gün Daniel, evin önünde babasının cesediyle karşılaşıyor. Tam da Samuel’in çalışma odasının altındaki alanda. İlk tespit, Samuel’in odanın penceresinden atlayıp intihar ederek yüksekten düşme sonucu öldüğü şeklindeyse de, kısa süre sonra Sandra kocasını camdan itip atmak suretiyle öldürdüğü gerekçesiyle yargılanıyor.
Tükenmişlik duygusu
Bundan sonrası soluk soluğa izlenen mahkeme sahneleri… Biz zaman zaman Samuel’in intihar ettiğini düşünüyoruz zaman zaman da Sandra’nın kocasını öldürdüğünü. Yeni kanıtlar ve belgelerle ibre iki seçenek arasında gidip geliyor. Mahkeme sürerken çiftin evlilik hayatı didik didik ediliyor. Samuel’in ileride yazacağı romana kaynaklık etmesi için kayda aldığı karı koca kavgaları Sandra’nın aleyhine delil olarak kullanılıyor.
Bu kavgalardan anlıyoruz ki ortada başarılı bir kadın yazar ve yazmaya çalışan ama istediği performansı yakalayamayan yazar adayı kocası var. Tartışırken konu dönüp dolaşıp Sandra’nın yazmak için kurduğu düzene geliyor. Her yazar gibi kendi dünyasına çekilmesi, evini ve oğlunu ihmal suçlamasını beraberinde getiriyor. Samuel’in ifadelerinden son derece bencil bir kadın yazar portresi çıkıyor ortaya. Öte yandan aynı ifadeler Samuel’in yaşadığı tükenmişlik duygusunun altını çiziyor. Karısının başarısının altında ezilen bir kocanın da…
Filmin en etkileyici yanlarından biri de gerçekliği kurgu üzerinden sorgulaması. Nitekim Sandra’nın yazdığı romanlardaki kimi pasajlar, aleyhinde delil olarak kullanılıyor. Her yazar bir parça kendini yazar önermesinin yardımıyla. Özetleyecek olursam filmin sonunda düğümü çiftin oğulları Daniel çözüyor.
Egolar tartışması
‘Sandra Samuel’i öldürdü mü öldürmedi mi?’ sorusu etrafında zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığımız iki buçuk saat boyunca, merak duygumuzun kamçılanmasının verdiği haz bir yana, film aile kurumu özelinde sorduğu sağlam sorularla da çok önemli konuları masaya yatırıp tartışıyor. Karı koca arasındaki mesleki kıskançlığı hücrelerine bölüyor âdeta. Birbirlerini ne kadar severlerse sevsin iki egonun çarpışmasındaki şiddet dozunun nasıl akılalmaz boyutlara ulaşabildiğini görüyoruz. Onlar arasında kalan çocuğun yaşadığı travmayı da. Ayrıca bir kadının cinsel tercihlerinin suç unsuru teşkil edebileceğine hayretle tanık oluyoruz. Bir yazarın romanlarının onu ipe götürme ihtimaline.
Adaşı Sandra’yı canlandıran ve Cannes Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü Merve Dizdar’a kaptıran Sandra Hüller’in oyunculuğundaki ihtişamı dile dökmek gerçekten güç. Performansı ‘İyi Oyuncu Nasıl Olunur 101’ tadında.
Yönetmen Triet’nin Arthur Harari ile birlikte yazdığı senaryonun matematiğindeki görkem önünde saygıyla eğiliyor insan. Eğer vizyonda izlemediyseniz kısa süre sonra dijital platformlarda yerini alacak “Bir Düşüşün Anatomisi”ni görmenizi çok isterim. ‘Belki şehre bir film gelir’ ve o film o kadar iyidir ki gülümseriz Kemal Burkay’ın deyişiyle. Öyle bir film bu.
İyi pazarlar.