Serin bir nisan akşamı. Wolkswagen Arena tıklım tıklım dolu. Ata Demirer Gazinosu’na gelmişiz, hayattan üç eğlenceli saat çalıp döneceğiz evlerimize. Kararlıyız. Değil mi ki sonrası iş, güç, çoluk çocuk, trafik, geçim, vs.; aynı hayatın dayattığı bilumum sıkıntı. Günahı boynumuza.
Saat 21.00’e doğru salona giriyoruz. ‘60, ‘70’lerin assolistle rekabet edercesine şık giyinen gazino müşterisi değiliz malum. Zaten hava da üşütüyor. Montlar, kabanlar içinde ışıl ışıl sahneye bakıyoruz. Bu gazinonun mönüsü özel. Cennet taamı kahkahalar. Nasıl açız ama, servis başlasa artık.
Önce Taşkın Sabah yönetimindeki saz heyeti yerlerini alıyor. Zeki Müren’in getirdiği ‘tek tip kıyafet’ zorunluluğuna uygun, siyahlar içindeler, şık mı şık… Bir T sahnemiz eksik ama o kadar kusur(!) derken kırmızı kadife ceket, beyaz gömlek ve siyah pantolondan mürekkep kostümüyle Ata Demirer beliriveriyor karşımızda. “Bu kıyafetle kendimi sünnetten kaçmış çocuk gibi hissediyorum” dese de, ikinci yarıda giydiği mor beyaz kombiniyle kendini Hakan Altun’a benzetse de böyle iddialı giyinmek gazino sahnesindeki etkinin en önemli bileşenlerinden biri. Çok da güzel taşıyor ayrıca. E tabii 30 kilo vermiş, çuval da giyse olur aslında ama işte gazino kültürü.
Kilo konusuyla başlıyor seyirciyle sohbete. Haklı gururuyla. O, kapılardan sığmayan şişmanlığını içselleştirdiğimiz Ata Demirer bütün ezberlerimizi bozarak gayet fit, sekerek, hafif adımlarla yürüyor sahnede. Merak içindeyiz tabii. Nasıl verdi onca kiloyu? “Arap turistler sayesinde” diyor. İstanbul taksilerinin çok kıymetli müşterileriyle rekabet edemeyince tabana kuvvet… Sonuç şahane.
Leziz hikâyeler
Bozcaada’ya belediye başkanı olma tehlikesi baş gösterince kendini sahneye atan Demirer, gazinosunu dolduran seyirci için repertuvarı hayli zengin bir program hazırlamış. Hayatın içinden çıkarıp komedi sosuyla pişirdiği leziz hikâyelerin dumanı üstünde. Eşsiz taklit yeteneğiyle gerçeğinden ayırt edilmez hâlde sunduğu memleketimden insan manzaralarına bakmaya doyamıyor insan, ünlüsünden ünsüzüne, kadınından erkeğine. Güzel ve eğitimli sesinin geniş aralığını ustalıkla kullanarak söylediği şarkılar sonra. Türk sanat müziği, arabesk, opera, taverna. Kahkahalarla birbirlerine ilmeklenen.
Sıradan bir stand-up gösterisi değil bu. Adının hakkını veriyor. Gerçek bir gazino. Uvertürü, solisti, türkücüsü, ikinci solisti, dansçısı, komedyeni ve assolistiyle… Ki hepsi Ata Demirer. Kendi gazinosunun Fahrettin Aslan’ı. Rakibi yok! Bu görkem karşısında nefesi kesiliyor insanın. Serde gazetecilik olunca, tam da bu noktada 1850 TL ile 6 bin TL arasında değişen bilet fiyatları geliyor aklıma. Bir yanım “Gülmek bu kadar pahalı olmamalı” diyor. Ama diğer yanım, kimbilir hangi zor kıyılara vurarak bugünlere gelmiş o 30 yıllık deneyimi düşünüyor. Sahnede gördüğüm emeği, yeteneği, zekâyı, özeni. Paha biçemiyorum. İçinden de çıkamıyorum. Bu konuda kafamda net olan tek şey var: “Değer mi?” sorusuna vereceğim “Fazlasıyla” cevabı.
Sahnedeki Josephine koltuğa oturup birebir içinde bulunmuşçasına tarih anlatan İlber Ortaylı, beyaz piyanosunun başında “Aşkını bir sır gibi sakladım”ı binlerce kişilik seyirci korosuyla seslendiren Ferdi Özbeğen, hasretini sabırla çektiğimiz Sezen Aksu, art arda beliren Metin Akpınar, Emrah, Bülent Ersoy; Demirer’in mimiklerini “Zorba the Greek” eşliğinde sunduğu Fatih Terim, gezi programlarının gezmeyi sevmeyen keyif ehli gezgini Erkan Can, ‘80’li yıllara “Atla Gel Şaban”ın film müziği “Şiki Şiki Baba” ile ışınlanıp saygı duruşunda bulunduğumuz Kemal Sunal, yapay zekânın tehlikesine şahitlik ettiğimiz “Strangers in the Night” söyleyen Ahmet Kaya… En usta rüya senaryosunun bile hepsini bir araya getiremeyeceği değerler. Bilinçdışına giden en kral yolsa rüya Freud’un dediği gibi, valla Ata Demirer Türkiye’nin bilinçdışını önümüze seriyor kaleme aldığı bu çok özel rüyada. Sevinçlerimizi, hüzünlerimizi, korkularımızı, değersizlik duygularımızı…
Ata Demirer “Hey gidi koca dünya, gam yükü müsün?” diyerek programı sonlandırırken rengârenk konfetiler yağıyor üzerimize. Mutlu, şen seyirci “Dertli ağlar, dertsiz ağlar dünya içinde” (e ne yapalım dercesine) meydan okuyan bir kabullenmeyle, üstü başı renkli kâğıtlarla bezeli, ayakta alkışlıyor “Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş” diyerek sahneden inen sanatçıyı.
Kişisel kubbelerimizde hatırladıkça gülümseyeceğimiz çok hoş bir sada Ata Demirer Gazinosu. Kendi gazino kültürünü yaratmış, bu ‘ilk’in tadını başarıyla çıkaran. Hayattan çaldığımız o üç eğlenceli saatin hırsızlığında, ev sahibine bayıltıcı sprey sıkıp bize kapıları açan, ışıkları yakan Ata Demirer’e sevgiyle… Böyle günahlarımız çok olsun.
İyi pazarlar.