Feyzi Hepşenkal

Feyzi Hepşenkal

feyzihepsenkal@mynet.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


James Verone’nun bankaya girip, vezne görevlisine üstünde “Bu bir banka soygunudur. Lütfen bana bir dolar verin” yazılı bir not uzatması ve bir doları aldıktan sonra polisin gelmesini bekleyerek teslim olması, hemen her yerde haber oldu.
Çünkü olayın temelinde “insan hayatı” vardı.
James Verone hastaydı ve özgürken ciddi bir tedavi görme şansından yoksundu.
O da suç işleyip, cezaevine girmek ve orada “tedavi görmekten” başka çare bulamadı.
ABD’nin Kuzey Carolina eyaletinde yaşanan bu olayın benzeri Çanakkale’de yaşanmıştı.
Mustafa Durmuş isimli bir vatandaş, kalp ameliyatı olmak için bilerek suç işleyip cezaevine girme planı yapmıştı.
Oysa tecrübeli mahkûmlara göre:
“Türkiye’de buna gerek yok, yeşil kart almak daha kolay!”
* * *
Merak ettim ve Türkiye’deki “mahkûm haklarının” neler olduğunu biraz araştırdım.
Anlaşılan her cezaevinin “kendine özgü” koşulları var ve dolayısıyla mahkûmların hakları hepsinde farklı olabiliyor.
Örneğin Ankara 1 Nolu Kapalı Cezaevinde tutuklu ve hükümlülere tanınan haklar 22 madde halinde sıralanmış.
Örneğin sorun sağlık ise...
“Kurum revirindeki sağlık hizmetleri ile 2. bir uzman hekimden yararlanma hakları” var.
Talep etmeleri halinde...
“İş ve meslek kurslarından... Yabancı dil eğitiminden yararlanma ve de din eğitimi alma hakları” var.
En ilginci de:
“Kurum berberine çıkarak ücretsiz tıraş olma hakları” var.
* * *
Fakat sanmayın ki, ekmek elden, su gölden.
Kullanılan elektriğin parası, tutuklu ve hükümlülere “kelle başı” hesabıyla fatura ediliyor.
Ve üç öğün yemek için her birinden “4 TL” tahsil ediliyor.
Doğrudur.
Dışarısıyla karşılaştırıldığında, TBMM lokantasından bile ucuz!
Ama hiçbir işi ve kimsesi olmayan bir mahkûmun bu parayı ödeme imkânı nasıl olsun?
Çareleri yok.
Bir yolunu bulup, yemek borcunu ödemek zorundalar.
Çünkü Devlet tahliye olduklarında da peşlerini bırakmıyor, son nefeslerine kadar alacağını tahsil etmek için ne mümkünse yapıyor.
Yine de bir hesap yapılırsa ve “600 lira emekli maaşı ile dışarıda mı yaşamak kolay, yoksa içeride mi” diye sorulursa...
Başını sokacak yeri olmayan, tek başına kalmış, elden ayaktan düşmüş, bir huzurevine kendine yer bulamamış yoksun birinin “İçeride” deme ihtimali, maalesef ağır basıyor!


Vedat Milor ne der acaba?

Hatay Açık Ceza İnfaz Kurumunda kalan hükümlüler, tabldot iş kolu kapsamında açılan kursa katılarak, hem yemek yapmayı öğreniyor hem de yaptıkları birbirinden güzel lezzetleri, hâkim ve savcılar başta olmak üzere adliyede çalışanlara sunuyormuş.
Surrey’deki High Down cezaevi ise bu işi iyice abartmış.
Kuru fasulye ile pilavdan, “yabani mantar böreği, Afrika tavuğu, kırmızı lahana ve fondan patates” gibi mönülere geçilmiş orada.
1100 mahkûmun kaldığı cezaevinin tam ortasında kurulu The Clink adlı lokantanın şefi bir profesyonel olan Al Crisci diyor ki:
“Burası gerçek bir lokanta. İnsanlar para veriyor, dolayısıyla karşılığında hizmet bekliyor. Müşterilerimiz arasında milletvekilleri, Lady ve Lordlar, ünlü isimler var.”
Acaba iddia edildiği gibi lezzetli mi yemekler?
En iyisi...
Vedat Milor oraya da bir uğrasın.

Tek karelik füze!

Cezaevinde yemek, TBMM’den ucuz