24 yılda üç büyük deprem yaşadım. Birincisi 17 Ağustos 1999’da İstanbul’daydı… Büyük korku yaşamanın ardından da eylül ayında İzmir’e geri döndüm. İkinci felaketi 30 Ekim 2020’de İzmir’de iliklerime kadar hissettim. Çoğunluğu Bayraklı’da 140’a yakın vatandaşımızı kaybettik.
***
Son olarak 6 Şubat gecesi Kahramanmaraş ile 9 kenti yerinden sarsan, milyonları etkileyen büyük depremi yaşadı tüm Türkiye... 1939 Erzincan sarsıntısından sonra en büyüğüydü. Tabii, bilim adamlarının 1999 depreminin ardından yüzlerce, binlerce, on binlerce kez açıkladığı, “Deprem öldürmez, bina öldürür” söylemini maalesef ve maalesef dikkate almadık! Sonuçta son sarsıntı, 40 bine yakın canımızı aldı, 100 bine yakın kişi de yaralandı. Binlerce can dostumuz da telef oldu.
***
Televizyonda izlediğimiz kurtarma çalışmaları, yaralıların haykırışı, eşini, dostunu, çoluğunu, çocuğunu, kardeşini bulamama telaşı, içimizi parçaladı, gözlerimizde yaş bırakmadı. Depremin ardından tüm kurumlar arama-kurtarma çalışması için Güneydoğu’ya akın etti. Tüm imkanlarını kullandı. Hatta bir vatandaşımızı da olsa yıkıntılar arasından sağ kurtarabilmek için 100’e yakın ülkeden ekipler koşup ülkemize geldi.
***
Hele hele Yunan EPT kanalının ilk gün yayına başlarken Karadeniz türküsüyle giriş yapması, herkesi ağlattı. 99 yılının ardından, yine gelmişti canlarımızı enkazdan kurtarmak için ekipleri... İki ülke arasındaki sert söylem unutulmuş, dostluk köprüsü yeniden kurulmuştu. Umarım bu durum devam eder, tüm sorunlar barışçıl yollarla çözüme kavuşur.
***
Gelelim ardı ardına yaşanan felaketlerden sonra ülkemizdeki konutların sağlamlık durumuna. İzmir’de yaşadığımız depremde, oturduğum apartmanda başıma gelenleri daha önce de yazmıştım. Yine kısaca şöyle özetlersek; 30 Ekim’in ardından apartman sakinleriyle online toplantı yapmıştık. Binamızın sağlamlığına güvenmediğim için test önermiştim. Sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Karşıyaka Belediyesi ekipleri, ellerinde çekiçle apartmanımızı kontrol etti, az hasarlı raporu verdi.
***
Ancak buna güvenmediğimden zemin kattaki kolonlarından parça alınıp analizini önerdim. Başta, 33 dairenin bulunduğu apartmanda 27’si ‘dönüşüm’ için olumlu yanıt vermişti. Bir süre sonra çoğunluk testten vazgeçti. 33 haneden 7’si teste olumlu bakınca belediyeye başvurduk.
***
Belediyenin kentsel dönüşüm müdürlüğü, teste karşı çıkanların imzalarını aldı, savcılığa iletti. Bu süre içinde de 7 kişi özel denetim şirketiyle anlaştık. Ekipler, zabıta eşliğinde kolonlardan parça almak için apartmana gittiğinde, “Binamız sağlam” diyenler teste karşı çıktı, işimiz yarım kaldı. Savcılık da “Ben bu işe bakamam” deyince de elimiz kolumuz maalesef bağlandı. Benim gibi daha kaç vatandaş aynı dertten sıkıntılı bilemiyorum tabii ki..
***
Eğer, belediyelere kentsel dönüşüm birimlerinin kurulmasının ardından, polis kolluk kuvveti çağırma yetkisi de verilmiş olsaydı, biz testimizi çoktan yaptırmıştık. Şimdi, polis kolluk kuvveti yetkisinin yerel yönetimlere verilmesini bekliyoruz.
***
Bugün hala o apartmanda ikamet edenler, son yaşanan felaketin ardından ne düşünüyor merak ediyorum doğrusu. Acaba oturanlardan bazıları, “Keşke şu testi yaptırmış olsaydık da işin gerçeğini öğrenip ona göre hareket etseydik” diyor mudur?
Felaketin ne zaman geleceği belli değil. Belki bugün, belki yarın, belki yarından da yakın… Ama bu deprem bölgemizde bekleniyor, yetkililer de bangır bangır açıklama yapıyor konuyla ilgili. Gelin, şu testi bir an evvel yaptıralım bina çürükse yıkılır dönüşüme gider, sağlamsa yapacak bir şey yok.