Pandeminin ardından İzmir’de yaşanan deprem, herkesi derinden yaraladı.
Kolay değil, yaklaşık bir dakikalık sarsıntıyı yaşamak.
Hele hele baştan 20 saniye süren ufak depremin ardından, 15 saniyelik uğultulu gürültülü, patırtılı sarsıntıyı yaşayanlar, ömürlerinin sonuna kadar unutmayacak 30 Ekim 2020’yi.
***
Televizyon başlarında Elif ve Ayda bebeğin kurtarıldığı görüntüler, akıllardan hiç ama hiç çıkmayacak.
Bu felaket, 7’den 77’ye kimsede psikoloji bırakmadı.
Bir taraftan uzmanların açıkladığı depremle ilgili bilgiler şaşkınlık yaratırken, diğer taraftan Kovid-19’la mücadeledeki patlama, üç kurala uyulmaması, dünyanın sonumu geliyor dedirtiyor...
Vatandaşın morali sıfır, motive olmak istiyor beceremiyor.
***
Artık, kişilerin birbirine tahammülü de kalmadı.
En ufak tartışma, kavga boyutuna ulaşıyor.
Otobüste, metroda, vapurda kurallara uyulmaması, ardından yaşanan tartışmaların kavga boyutuna gelmesi, bardağı taşıran son damla oldu!
Kısaca, ne yapılacağını, nasıl davranılacağını unuttuk toplum olarak.
Allah sonumuzu hayretsin!
***
Koronadan dolayı yetkililer, “Dışarı çıkmayın” diyor.
Depremden dolayı da kimse eve girmek istemiyor.
Ne yapacak bu millet, aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık.
***
Hava soğudu, özellikle de geceleri ürkütücü.
Çadırda kalanlar, gündüzleri giden gelenden zamanın nasıl geçtiğini bilemiyor.
Ancak, akşam hava kararınca dertleriyle başbaşa kalıyor.
Yatıyor, gözünü uyku tutmuyor.
Deyim yerindeyse sabahı sabah ediyor.
Ya da gün ağarıncaya kadar ortalıkta şaşkın şaşkın dolaşıyor, gündüz kestirebiliyor.
***
Kent genelinde maalesef çok sayıda ev kullanılamaz halde.
Tam olarak rakamları veremiyorum ama kiminle konuştuysam herkes aynı dertten sıkıntılı.
Belediyeler ve Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü’nde çok sayıda sıra var, konutların kontrolü için.
Ben de bunlardan biriyim.
İki kurumdan da geldiler.
“Kolon krişlerde bir şey yok ama siz yine de zemin etüdü ve karot testi yaptırın” dediler.
Şimdi bunun için uğraşıyoruz.
***
Bu acı felaket, sadece ülke olarak değil, tüm dünyanın artık belli kurallara uyması gerektiğini gösteriyor.
Doğa, adeta intikam alıyor insanoğlundan, bana öyle geliyor.
Yanılıyor muyum, bilemiyorum.
HES’ler, RES’ler, orman yangınları, seller, savaşlar, toprak kaymaları, art arda yaşanan depremler, hepimizin ayağını denk alması gerektiğini göstermiyor mu?
***
Bundan böyle tüm dünya liderlerinin birbirlerini karalamayı bırakıp, hem kendi ülkelerinin hem de komşularının malına canına zarar verecek davranış ve eylemden uzak durması gerekmez mi?
Tabii ki gerekir.
***
Öyleyse hemen birbirlerine zeytin dalı uzatsınlar.
Felaketlerin önüne geçilebilecek çalışmalar hakkında ortak hareket etsinler.
Temennimiz bu yönde...
Yarın çok geç olmasın...
17 Ağustos 1999’da 7.2 büyüklüğündeki 45 saniye süren depremin ardından ülke genelinde kentsel dönüşüme başlaması kararlaştırıldı.
Aradan geçen sürede maalesef olumlu bir adım atılmadı Ege-Koop Genel Başkanı Hüseyin Aslan’ın dediği gibi...
Bakın Aslan ne diyor:
“Deprem değil; felaketten ders almamak, denetimsizlik, tedbirsizlik, yasadışılığı özendirmek ve böylece enkaza dönüşen çürük binalar öldürüyor insanları” diyor.
İzmir’de her iki konuttan birinin İmar Kanunu’na aykırı yapıldığını öne süren Aslan, “İmar affıyla 31 Aralık 2017’den önce yapılan ruhsatsız, kaçak binalar yasal hale getirildi. İzmir’deki deprem felaketi bir kez daha göstermiştir ki deprem değil, denetimsiz yapılan zemini çürük binalar ve tedbirsizlik öldürüyor” diye konuştu.
Söyledikleri de çok doğru gerçekten...
***
Son İzmir depreminden ders çıkarılarak artık etkin yapı denetim sisteminin oluşturulmasını,
ada bazında dönüşümün başlatılmasını isteyen Aslan, şöyle devam etti:
“Hemen bugün, şimdi deprem anayasası ve deprem mastır planı hazırlanmalı.”
Aslan’ın dediği gibi katılımcı ve kapsayıcı bir kentsel dönüşüm operasyonu acilen başlatılmalı.
Her zaman söylediğim gibi, ne olur yarın çok geç olmasın, artık canlar yanmasın...
İkramiyeyi hak ettiler
30 Ekim’de Bayraklı’da 114 kişinin hayatını kaybettiği depremin ardından 10 gün geçti.
İlk günden itibaren yurdun dörtbir yanından gelen kurtarma ekipleri, canlarını dişlerine taktı, uykusuz kaldı, çok sayıda vatandaşı kurtardı.
Aralarında 3 yaşında çocuklar ve can dostlar da vardı.
***
Hepsi görevini fazlasıyla yaptı, çalışmalar bitti, memleketlerine döndü.
Giderken de mutluydular, yüzleri gülüyordu.
Ancak içleri de yanıyordu, her cansız bedene ulaştıkları zaman.
Yaşamları boyunca da İzmir’deki manzarayı hiçbir zaman unutmayacaklardı.
Ege’nin incisi kentte kendilerine gösterilen ilgi ve yakınlıktan hepsi çok memnun kalmıştı.
Tüm ekiplere sonsuz teşekkür.
İyi ki varsınız, iyi ki geldiniz sizleri tanıdık.
***
CHP’li Atilla Sertel’in dediği gibi, itfaiye görevlileri yılda bir maaş ikramiyeyi fazlasıyla hak etmedi mi?