Şehir hayatı, geçim sıkıntısı, gürültü, iş yerindeki problemler, aile içi sıkıntılar, çocuklar, ev işleri derken bu hayat kargaşasında içimizde büyük stresler biriktiriyoruz. Bu stresler vücudumuzda birçok yerde hasar oluşturmaktadır. Kimi hasarlar hemen kendisini belli ederken kimileri de sinsice organlarımıza yük olup hasta etmektedir. Stres anında beynimiz binlerce kimyasal salgılamakta; bu kimyasalların nerelere gidip neler yaptığı tam olarak tespit edilememektedir. Bu sebeple doktorlar her hastalığınızın sebepleri arasında stres faktörünün de olduğunu söylemektedir. Stresin dişlere verdiği en belirgin hasar ise diş sıkma ve gıcırdatma ile birlikte gelen hasarlardır. Biz bu hastalığa ‘’buruksizim’’ deriz.
Herkes hayatının bazı dönemlerinde dişlerini sıkmış olabilir. Diş sıkmanın birkaç gün ile sınırlı olduğu durumların dikkate alınması gereksizdir. Eğer diş gıcırdatma ve sıkma uzun dönem ve süreklilik arz ederek devam ediyorsa, bu size dişlerinizde ve çene eklemlerinizde büyük ve geri dönüşü olmayan problemlerin başlayacağının kaçınılmaz olduğunun göstergesidir. Diş sıkma dişlerinizin kırılması varsa dolgu ve protezlerinizin kırılması, varsa implantlarınıza aşırı yük
İmplant uygulamaları çağımızda diş eksiklerinin giderilmesinde oldukça popüler uygulamalardır. İmplant teknolojisinin ilerlemesi ile kaybedilen dişler köprülerden farklı olarak diğer dişlere hiçbir düzenleme gerekmeden yapılabildiği ve hareketli protez zorunluluğunu ortadan kaldırdığı için bütün diş hekimleri ve hastalar için mucizevi bir çözüm haline gelmiştir.
Fakat hastaların bu konuda bazı kaygıları var elbette. Bu kaygıların büyük bir kısmı ameliyat korkusudur. İşlem yapılırken bir kesi yapılıyor olması ve operasyon sonunda dikişler atılıyor olması hastalarımızı korkutmaktadır. Gelişen teknoloji bizlere başka kapılar açmış ve buna da bir çare bulmuştur. Hiç kesi atılmadan ve dikiş atılmadan implant yapılabilmesi artık bir hayal değildir. Bu işlemin yapılış prosedürünü kısaca ve anlaşılabilir bir şekilde özetlemek istersek aşamalar şöyledir:
Öncelikle hastaların bir üç boyutlu tomografisi çekilir. Bu üç boyutlu tomografi ile çene kemikleri, yumuşak dokular, komşu dişler ve implant yapılması planlanan
Zirkonyum, atom numarası 40 olan ve periyodik tabloda titanyum ile komşu olan bir metaldir aslında. Fakat diş hekimliğinde kullanılan zirkonyum diye özetlediğimiz madde, metalin saf hali değildir. İçeriği dental uygulamalarda kullanımına izin verecek başka maddelerle birleştirilmiştir. Neyse daha fazla detaya girmeyelim biz ağızda çeşitli şekillerde kullandığımız maddeye yine kısaca zirkonyum diyelim.
Zirkonyumlar aklımıza gelenin aksine, son yıllarda diş hekimliğinde birden fazla alanda kullanılmaktadır. Mesela kanal postlarında kullanır, ortodontik braketlerde, implantların kendisinde aynı zamanda ağızda görünen bölgede kaplamanın altında kalan parçaların yapımında ve implant yuvası açan frezlerde bile kullanılır. Bizim en sık bildiğimiz alan ise sabit protezlerin alt yapısında kullanılan halidir. Ben bu yazımda zirkonyum alt yapılı porselenlerden bahsedeceğim.
Biz diş hekimleri, günümüzde yükselen estetik beklentisini karşılamak amacı ile zirkonyumları sıklıkla kullanmaktayız. Zirkonyum alt yapılı porselenler, metal destekli porselenlere göre daha estetiktirler. Metalin alt yapı olarak kullanıldığı durumlarda dikkatli bir gözün seçebileceği bir matlık olur. Fakat
Estetik kaygılarla gelen hastalarımızın bir kısmının şikayeti, dişler arasındaki boşluklardır. Özellikle ön dişler arasındaki seyreklikler, estetik olarak rahatsızlık verdiği gibi aynı zamanda konuşma sırasında dil ve diş destekli harfleri söylerken sesleri doğru çıkartamamamıza hatta bazen tükürüklerin saçılmasına sebep olabilmektedir. Oldukça rahatsız edici olan bu durumun birden fazla tedavi şekli vardır. Her zaman olduğu gibi önce sebebi araştırmak gerekir. Evet bu dişler ayrık ama neden?
Bazen çeneler büyüktür dişler ise küçük, bu sebeple dişler arasında boşluklar oluşur. Bu boşluklar eğer hastayı rahatsız etmiyorsa öylece bırakılmasında bir sakınca görmüyorum. Fakat hastanın şikayeti varsa estetik kompozit dolgularla, dişinize herhangi bir düzenleme yapmadan kapatılabilir. Diğer bir seçenek ise geçen haftaki yazımda detaylı bir şekilde bilgilendirmesini yaptığım laminate veneer kronlardır. Yaprak porselenler, hastanın koşulları göz önüne alınarak, dişlerde hiçbir düzenleme yapmadan veya ufak şekillendirmelerle yapılabilmektedir.
Bazı durumlarda; erken yaşlarda diş kayıpları olduğunda veya doğumsal olarak diş eksiklikleri olan hastalarda; ön dişlerin, arka bölgedeki
Laminate veneer kronlar yani daha anlaşılır bir şekilde söylemem gerekirse yaprak porselenler günümüzde oldukça popüler olmakla beraber geçmişi çok uzun yıllara dayanır. İlk olarak 1930 lu yıllarda Holywood artistlerine uygulanmıştır. Gerçi o dönem film çekimleri için geçici olarak yapılıyormuş ama fikrin ilk çıktığı yer Holywood imiş. Kliniklerde uygulanmaya başlaması da 80 li yılların başına denk gelmektedir. Yani pek yeni bir uygulama sayılmaz.
Yaprak porselenlerin diğer estetik kaplamalardan farkı diş yüzeyinde bazen hiç düzenleme yapmadan bazen de çok az şekillendirilerek yapılıyor olmasıdır. Bu da diş dokusunda minimal kayıp anlamına gelir. Dişlerinizin ölçüsü alındıktan sonra laboratuvarda özenle hazırlanan estetik kaplamalarınız adeta takma tırnak kadar ince olur. Hem laboratuvar aşaması, hem klinik aşaması oldukça özen isteyen bir iştir. Sonuçları ise her zaman yüz güldürücüdür. Estetik açıdan bakıldığında en üstün özellikler laminate veneer kronlar yani yaprak porselenlerdedir.
Minelerde gelişimsel bozuklukların olduğu durumlarda, dişlerdeki aralıkların kapatılmasını istediğimiz durumlarda herhangi bir sebeple ortodontik tedavi uygulanamadığı durumlarda hafif
Bazı insanlar güldüğü zaman gülümsemesinde bir şeylerin yanlış olduğunu hissedersiniz. Aslında dişler yan yana düzgün sıralanmıştır, renkleri de güzeldir ama bir şey gözünüze batar fakat tam anlamlandıramazsınız ya. İşte, tam da budur pembe estetik uygulamasının gerektiği durumlar. Yani görsel problem aslında dişte değil, diş etindedir.
Diş etlerinin sağlıklı olması ve gülümsediğimiz zaman veya konuşurken en fazla 1,5-2 mm görünmesi gerekir. Daha fazlası istenmez. Aynı zamanda diş eti hizalarının da birbiri ile uyumlu olası gerekir. Biri diğerinden daha aşağıda veya daha yukarıda olan diş etlerinde, dişlerden birinin boyu diğerine göre daha uzunmuş gibi görünmesine sebep olur ve bu asimetrik duruş görsel açıdan pek istenen bir durum değildir.
"Peki neler yapılabilir?" diye sorarsanız öncelikle iyi bir klinikte muayene gerekir. Gülüş ve dudak çizgisi dikkatli bir şekilde değerlendirilir. Diş eti boylarının uzun olmasının tek sebebi genetik faktörler midir? Yoksa herhangi bir hastalığa veya ilaç kullanımına bağlı olarak oluşmuş bir diş eti büyümesi midir? Soruşturulur. Eğer diş eti sağlığı yerinde değilse öncelikli olarak hastanın sağlıklı bir diş etine sahip olması sağlanır.
“Bazen, bunalıp gidesim gelir kadınımAklıma sen gelirsin,Aklıma sevmelerin gelir.Gülüşün takılır gözlerime,Gidemem o zaman...” demiş bir şair.
“Bana ömrünce sürecek bir sevdayıMahur bir gülüşünle vermişin...” demiş bir başkası...
Buna benzer yüzlerce şiir yazılmış gülüşe dair. Dikkat ettiniz mi bilmem; aşkın, sevdanın geçtiği her şiir mutlaka iki kelimeden bahseder. Birincisi bakış ikincisi gülüş. Gülüş insan iletişiminde oldukça önemli yer tutan bir davranıştır. Güzel gülen insanlar, yüzü asık insanlara göre daha güzel görünürler. İnanmazsanız etrafınıza bir de bu açıdan bakın.
Güzel bir gülüş için biz diş hekimlerinin elinden çok şey geliyor artık. Gelişen teknoloji, malzeme çeşitliliği ve hasta beklentileri; işimizi sağlık öncelikli olmak kaydı ile estetik bir boyuta taşıdı. Artık gülüşlerinizi tasarlayabiliyoruz. Gülüş tasarımı, ilk duyduğunuzda basit bir fotoshop programı gibi bir fikir oluşturuyor olabilir, ama gerçek öyle değil. Hastalarımıza güzel bir gülüş tasarlama işi, kişiye özel oluşturulan karmaşık tedavi protokollerinin bütününü kapsar. Hastalar sistemik ve dişsel olarak dikkatlice değerlendirilir, istek ve beklentileri dinlenir ve
Özellikle son on yıldır diş problemleri yaşayan herkesin dilinde bir kelime var “implant” hatta bazılarımız o kadar çılgın düşüncelere kapılıyoruz ki! Bütün dişlerini çektirip implant yaptırmak isteyen sayısı hiç de azımsanmayacak kadar çok. Elbette ki doğrusu bu değil. Peki, nedir bu implant? Ne zaman uygulanması doğrudur? Bahsedildiği kadar mucizevi bir çözüm müdür? Bu haftaki yazımda sizlere genel olarak diş implantlarından bahsetmek istiyorum.
Dişsiz kalan çene kemiği içerisine yerleştirilen ve kaybedilen dişlerin köklerini taklit eden titanyum esaslı vida şeklindeki maddelere implant denir. İmplantlar hastanın dişlerini kaybetmesine bağlı olarak ortaya çıkan; estetik, çiğneme ve konuşma problemlerini çözmemizde kullandığımız yöntemler içerisinde gerçekten en iyisidir. Cerrahi prosedürler içermesi, hastanın dişlerine kavuşma süresinin uzun olması ve maliyetinin yüksek olması implantların dezavantajlarıdır. Fakat kullanım kolaylığı, hastanın diğer dişlerinde bir şekillendirme gerektirmemesi, kaybedilen dişten geriye kalan kemiğin korunması gibi o kadar büyük avantajları var ki diş hekimlerinin de genel tercihlerini implanttan yana kullanmasını sağlamaktadır.
Peki,