Geçen hafta AK Parti’de düzenlenen “Nüfus Dinamikleri Riskler, Uluslararası Uygulamalar, Politika Önerileri Çalıştayı”ndan notlar aktarırken Kadın Kolları Başkanı ve Düzce milletvekili Ayşe Keşir’in “Doğurganlık hızı konusu ulusal güvenlik konusudur” sözünü öne çıkarmıştım.
Bazıları konuya bu şekilde yaklaşılmasını iddialı buluyor olabilir. Oysa bir ülkede emekli olabilme yaşından, emekli maaşlarının düzeyine ve ödenmesine, sağlık ve sosyal hizmet sunumundan, ekonomik gelişmişliğe ve hatta ülke savunmasına kadar uzanan bir çok konuda istikrarlı nüfus artışının ve işgücüne katılımın önemi yok mu? Bugün bazı ülkelerde 65 yaşın üzerindeki nüfusun çalışmak zorunda kalmasında sosyal güvenlik sisteminin yeterince kapsayıcı olmaması da etkili.
Bir önceki yazıyı dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip ülkelerinden ve yıllarca tek çocuk politikası uygulayan Çin’in bile artık üç çocuk politikasına yöneldiğini söyleyerek bitirmiştim. Meseleye ‘doğululuk’ perspektifinden bakanlar da yanılıyor.
ABD, Almanya, Hollanda, Kanada, Avustralya gibi ülkeler neden düzenli olarak nitelikli göçmen çağrısında bulundular? Doğurganlık hızının azalması, değişen toplumsal ve demografik yapı ile “Türkiye’de Afganlar olmasa çobanlık yapacak yok, hayvancılık bitecek” tartışması arasında bile dolaylı da olsa bir bağ var.
Norveç, Fransa, Finlandiya, İsveç
Norveç’in eski Başbakanı Erna Solberg, bir kaç yıl önce ülkesindeki kadınların ortalama 1.6 çocuk doğurduğunu bunun Norveç’in refah sistemi için yeterli olmadığını belirterek en az iki çocuk yapmalarını istemişti. Solberg, vergi ödeyen nüfusun artmaması halinde ülkede sorunların baş göstereceğini söylemişti.
Fransa, Avrupa ülkeleri arasında doğurganlık hızının düşmesine karşı önemli tedbirler aldı. Bu konuda en kapsamlı politikalara sahip ülkelerden biri olarak değerlendirilen Fransa’da, aile ve iş hayatı dengesini kurmak için tekrar işe alım garantisi, iki yıla kadar ücretli izin gibi uygulamalar yürürlüğe konuldu. Uzmanlar ülkede tam gün okul sisteminin de ailelerin çalışma hayatına katılımını rahatlattığı ve doğurganlık hızını artırdığını belirtiyor.
Finlandiya’da yeni anne baba olan çiftler annelik paketi ile destekleniyor. Ailelere bebek kıyafetleri, pijamalar, kitaplar, bakım ürünleri ve oyuncaklar gibi 50 çeşit temel eşya veriliyor.
İsveç diğer Avrupa ülkelerine kıyasla yüksek doğurganlık oranlarına sahip. Ülkede kadının işgücüne katılımını artırmak ve doğurganlığı teşvik birbiriyle uyumlu götürülüyor. Yarı zamanlı işler ve esnek istihdamın yaygınlaştırılması, doğumdan sonra 480 güne kadar ücretli izin, ebevey izinlerinin anne ve babayı kapsaması, aile içindeki rollerin eşitlikçi paylaşımı gibi uygulamalar bulunuyor.
Güney Kore’de aileleri çocuk sahibi olmaya özendirmek için 10 yıldır 70 milyon dolarlık teşvik programı yürütülüyor.
Çok uzak olmayan bir gelecekte, Türkiye’de temel olarak doğurganlık hızının artırılmasına dönük olmak üzere, başta kadınların eğitim ve iş yaşamından feragat etmeksizin desteklenmesine dönük bir dizi teşvik gündeme gelecek. AK Parti’deki çalıştayda farklı alanlardan uzmanların yaptığı sunumlardan edindiğim izlenim ise bu meseleye kadının doğumdan korkmasının önlenmesinden, sezeryan oranlarının indirilmesine, kadının çalışma yaşamına katılımından orada sürekli kalmasını sağlayacak teşviklere, yaşlı bakımının desteklenmesinden, erkeklerin aile içi rollerinin yeniden tanımlanmasına, aile içinde çocuk bakımı konusunda eşitlikçi bir anlayışın yerleştirilmesine kadar, çok yönlü bir yaklaşım geliştirilmesi gerekiyor. Yoksa bir tarafa ağırlık verilmesi meseleyi mesele olmaktan çıkarmayacak.