Cuma günü Bülent Kuşoğlu’nun BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’a verdiği röportajın daha sadece başlığını görmüştüm ki bir önceki röportajını hatırladım. Zira o da ortalığı bayağı ayağa kaldırmıştı. O röportajında, “Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkılırsa masa dağılır” demişti ve Millet İttifakı’ndaki “adaylık dayatması” tartışması başlamıştı. Ama sadece bu değil. Kuşoğlu aynı zamanda Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda ilk çıkışı yapan kişiydi. Temmuz 2021’de Çankaya Belediyesi’nin düzenlediği açılış töreninde otobüs üzerinde yaptığı konuşmada, “Sayın genel başkanımız, Cumhurbaşkanı adayımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun sevgi ve saygılarını iletiyorum” sözleri Kılıçdaroğlu’nun adaylığının ilk kez ilanı kabul edilmişti.
Cuma günkü röportajında ise “Grup Başkanımız da (Özgür Özel) o mevkide otururken, ya da Ekrem Bey Büyükşehir Belediye Başkanı’yken, Genel Başkan’a karşı daha dikkatli olmalılar. Şimdiye kadar ikisi de adayız, demediler... Her ikisi de Kemal Bey’in koltuktan kalkıp onları mı oturtmasını bekliyorlar? Adaylarsa, aday olduklarını resmen açıklarlar.” ifadesi öne çıktı. Görüldüğü gibi Kuşoğlu hep aynı yerde. Yine ‘bizim adayımız Kılıçdaroğlu’ diyor. Bazı yorumlarda Kuşoğlu’nun aslında Kılıçdaroğlu adına konuştuğu ve iki isme bir çeşit “ayar verdiği” söyleniyor. Ama aynı zamanda bir çeşit teşvik de yok mu? Amiyane tabirle, ‘aday olsunlar da boylarının ölçüsünü alsınlar’ gibi. Ya da ‘Kılıçdaroğlu’nun aday gösterildiği yerde onlar adaylıklarını koyabilecekler mi bakalım’ der gibi...
CHP aynı tartışmaya şerbetli
Önce İmamoğlu’nun, sonra eski grup başkanvekili Engin Altay ve Özgür Özel’in, Gürsel Tekin’in, Aytuğ Atıcı’nın, son olarak da Kuşoğlu’nun açıklamalarını okuyup, sosyal medyaya ve bazı gazete ve televizyon yayınlarına göz attığınızda sanki şöyle bir tablo var CHP’de; kaldırılan kazanlar, açılan bayraklar, kurulan tuzaklar, ellerde mızraklar...Ancak geçen hafta CHP genel merkezinin koridorlarında ya da Meclis’te milletvekilleri arasında dolaştığımda bir kez daha tanık oldum ki, tüm siyasi partiler için dışarıda koparılan tufan ile gerçeklik arasında hep fark var.
Konuştuğum pek çok isim, ‘evet kaybettik ama ortada hezimet yok’ diyor. Moral bozukluğu kabul ediliyor ama dışarıdaki tepkinin aksine ‘teşkilatlar, örgütler Kılıçdaroğlu’nun arkasında’ deniyor. Ortada aday namzetleri olması, “bizde demokrasi var, CHP’de AK Parti’deki, MHP’deki gibi kongre, kurultay ne zaman görülmüş, kurultay zamanı aday olunmayacak da ne zaman olunacak” ifadeleriyle karşılanıyor. Partinin yönetiminden bir isim, “Biz bundan çok daha zorunu 2018 seçimlerinden sonra yerel seçimlere giderken imza toplama tartışmalarında yaşadık. O dönem daha zordu, bunu da aşarız” dedi. Yani CHP’de bu tür tartışmalara şerbetli bir hal var. Ama şu soruma da dört başı mamur bir cevap alabilmiş değilim, “Teşkilatta tepki olmayabilir de seçim sadece teşkilatla kazanılmıyor, size oy verenlerdeki moral bozukluğunu nasıl toparlayacaksınız?”...
Edindiğim izlenim, Özel’in çıkışı İmamoğlu’nu dengelemek için, “O varsa biz de varız” gibi kişisel bir hamle olarak yorumlanıyor. Ama Özel’in hamlesi normalleştirilirken, aynısı İmamoğlu için yapılmıyor. İmamoğlu’na biçilen rol belli, İstanbul’u ikinci kez kazanması. İmamoğlu bunu başarırsa, önünde durulmayacağı/ durulamayacağı, bugünkü kadar sorgulanmayacağı hissettiriliyor. O yüzden, “hele bir yerel seçim geçsin, başkanlık meselesine sonra bakılır” havası var. Kuşoğlu’nun açıklamalarından da aynı görüş yansıyor. Duyduğum bir teori ise aslında İmamoğlu’nun çıkışlarıyla kısa vadede özellikle İstanbul İl Teşkilatı üzerinde daha fazla etki sahibi olmaya çabaladığıydı.
Genel merkez çalışmaları
Bu arada ortalık süt liman, genel merkez çok sakin izlenimi de vermek istemem. Her ne kadar kimileri “Geçiş MYK’sı” diyerek biraz da küçümser bir yaklaşımla partinin yeni yönetimini hafife alsa da onlar kendilerinin sadece bir öncekiler kadar ‘medyatik’ olmadıkları kanısında. Kurultaya kadar yapılacaklar ön planda olmak üzere, yeni çalışmalar, hazırlıklar var.
Örneğin partinin yeni hukuk ve seçim işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısı Zeynel Emre üç konu üzerinde çalışmaya başlamış. Birincisi; kurultaya kadar parti içi seçim süreçlerinin nasıl daha adaletli ve titiz bir şekilde yürütülmesi gerektiğine ilişkin hazırlık. Delegelerin belirlenmesinden tutun da milletvekili aday listelerinin oluşturulmasına kadar tüm seçim süreçlerine ilişkin tartışmalar burada hatırlanmalı. İkincisi; gündemden hiç düşmeyen tüzük değişikliği için bir komisyonun önümüzdeki günlerde hayata geçirilmesi hazırlığı. Hukukçu ağırlıklı, eski ve yeni vekillerden oluşacak komisyonda, kadın ve gençlik kolları temsilcileri de yer alacak. Bu komisyon hem diğer parti tüzüklerini hem de diğer ülke örneklerini inceleyerek bir öneriler demeti ortaya çıkaracak. Asıl önemlisi bakalım sonuçta bunların ne kadarı tüzüğe yansıyacak. Üçüncüsü ise, önemli toplumsal ve siyasal davaların daha bütünlüklü, milletvekilleri ve partililerin uzmanlığı çerçevesinde takibi.
Tunca Bengin
İsrail teröründe neredesiniz?
23 Aralık 2024
Abdullah Karakuş
‘Benim teröristim iyi’ çıkmazı
23 Aralık 2024
Hakkı Öcal
Suriye’de barışı önlemenin yolu: YPG’yi korumak
23 Aralık 2024
Eren Aka
Belediyelerin borç tartışması bitmiyor!
23 Aralık 2024
R.Hakan Kırkoğlu
2025 size ne getirecek? Yengeç | Jüpiter ile şans ve bolluk sizinle olacak
23 Aralık 2024