19.05.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:
Şahin Alpay
Kafkasya 'nın çok kültürlü bir bölge olduğunun farkındaydım. Ama, en çok 30 milyon kişinin yaşadığı bu bölgede tam 51 ayrı dil konuşulduğunu, bunların büyük bölümünün Rusya Federasyonu 'na dahil Kuzey Kafkasya bölgesinde toplandığını bilmiyordum. Etnik ve kültürel bakımdan en çoğul ülkenin Dağıstan Cumhuriyeti olduğunu, bu ülkede 40 dolayında etnik grubun yaşadığını da...
Çeçenistan 'ın komşusu, Rus boyunduruğuna karşı direnişin tarihi ve efsanevi sembolü Şeyh Şamil 'in yurdu Dağıstan'ın adının bugünün etnik ve siyasi çatışmaları bağlamında neden hiç duyulmadığını da 9 Mayıs günü Princeton Üniversitesi 'nde düzenlenen "Kafkasya'da Çatışma: Dünü ve Bugünü" başlıklı uluslararası konferans sayesinde öğrendim.
Yakın Doğu Araştırmaları Bölümü Münir Ertegün Vakfı tarafından düzenlenen ve gün boyunca 10'dan fazla araştırmacı ve uzmanın sunuş yaptığı konferans, olağanüstü ilginç geçti. Bu konferansta edindiğim bilgileri bir yazıya sığdırmama imkan yok; eminim bundan sonraki birçok yazımda bunlardan yararlanacağım. Bu yazıda, konferanstaki iki sunuşa ve çatışan bakış açılarına değinmek istiyorum.
Bunlardan birincisi, "İslam, Dağıstan'da düzeni tehdit ediyor mu?" sorusunu cevaplayan Dağıstanlı etnolog Muhammedhan Muhammedhanov 'un sunuşu. Muhammedhanov, komünizm yıkılıp, Sovyetler Birliği dağılana kadar yasaklı olan Sufi tarikatların, özellikle Nakşibendi ve Kadıri tarikatlarının canlılıklarını koruduklarını; geleneksel ve kültürel İslam'ı temsil eden bu tarikatların bugün Dağıstan'da düzen için bir tehdit değil, aksine ahlaki ve manevi bir güç kaynağı olduğunu anlattı. Dağıstan'da toplumsal düzene en büyük tehdidin, çeşitli İslamcı akımlarla ilişki içinde olan ve Suudi Arabistan'dan destek gören Vahabiler 'den geldiğini söyledi.
Muhammedhanov'a Dağıstan'ın niçin mesela komşu Çeçenistan gibi Rusya'dan bağımsızlık hareketi içinde olmadığını sordum. "Takdir edersiniz ki," dedi, "40 değişik etnik topluluktan oluşan bir ülkenin bağımsızlık ve ayrılma talebiyle ortaya çıkması, ülkenin paramparça olup dağılmasına davetiye çıkarmanın en kestirme yolu olur."
Konferansın başka bir ilginç konuşmacısı ise, ABD'nin Doğu Avrupa'ya yönelik sesi, Radio Free Europe - Özgür Avrupa Radyosu 'nun yayıncısı ve eskiden ABD Dışişleri Bakanlığı'nda Sovyetler Birliği'nin etnik yapısı üzerine uzman olarak çalışan Paul A. Goble idi.
Goble, ABD'nin dış politika yükümlülüklerinden birinin, Rus boyunduruğu altında yaşayan milletlerin bağımsızlık davalarına arka çıkmak olduğunu, ABD bu hareketlere yardımcı olsun veya olmasın bundan 10 - 15 yıl sonra Rusya'nın bugünkü büyüklüğünün üçte birine ineceğini heyecanlı bir dille anlattı. ABD'nin Rusya'ya 2. Dünya Savaşı sonrasında Almanya 'ya davrandığı gibi davranamayacağını, çünkü Rusya'nın hiç bir demokratik geçmişi olmadığını söyledi. Konferansı izleyen Çeçen milliyetçileri tarafından da hararetle alkışlandı.
Muhammedhanov ile Goble'ın yaklaşımlarındaki farklılık, çarpıcıydı. Bir Dağıstanlı olarak Muhammedhanov, ülkesini birarada tutmanın çaresini Rusya'nın demokratikleşmesinde görüyordu. Goble ise, demokratikleşmesine hiç ihtimal vermediği Rusya'nın parçalanmadan kontrol edilemeyeceğini düşünen Amerikalı uzmanların bakış açısını, biraz aşırı bir tarzda dile getiriyordu.
NATO 'nun genişlemesiyle ilgili tartışmalarla paralellik apaçıktı: Batı, saldırgan milliyetçiliğin hortlamasını Rusya'yı tecrit ederek mi, yoksa (2. Savaş sonrasında Almanya ve Japonya'ya yaptığı gibi) demokratikleşmesine yardımcı olarak mı önleyebilir? Bir Türk liberali olarak ben de, çeşitli nedenlerle, ikinci yöntemi desteklemekte haklıyım.
Yazara E-Posta: salpay@phoenix.princeton.edu