Tarım ve hayvan-cılık ekonominin bütününü ve politik alanı önemli ölçüde belirleyen bir alan... Ama ne yazık ki bugün tarımı iktisadi ve politik düzlemde yeterince tartışmıyoruz.
Örneğin, bugün et üretimi ve ticareti en sorunlu alanlardan biridir.
Bugün et fiyatları yalnız Türkiye’de yükselmiyor. Gelişmekte olan ülkelerde gelir seviyesi yükseldikçe ete olan talep artıyor ama bu talebi karşılayacak arz ortada yok. Daha doğrusu olması gereken et arzı, et üretimi ve ticaretini elinde bulunduran tekelci yapılar tarafından sağlanmıyor ve burada piyasa mekanizmasından çok başka çarpık bir yapı var ortada. Bugün Çin, Orta Afrika, Güney Amerika ve Asya’nın, Kuzey Amerika ve Avrupa kadar et talep ettiğini düşünün... Bugün dünyanın beyaz ve kırmızı et kaynakları yağmalanıyor. Öte yandan, küçük ve büyükbaş hayvan yetiştirip bunu ete dönüştüren tesisler, yetersiz talep ve yüksek fiyat tekelci anlayışıyla çalıştığı için arzı aşağıda tutuyor. Bütün tarımsal üretim ve yapı bu mekanizmaya göre ayarlanmış. İşte bundan dolayı dünyanın küçük bir kısmı et yemekten hasta olurken diğer büyük kısmı da protein yetersizliğinden ölüyor.
Gıda krizi...
Bilindiği gibi, küresel faiz oranları çok düştü, birçok güçlü fon küresel piyasalarda yatırım yapacak risksiz mali alan bulamıyor. Böyle olunca buğday, pamuk gibi temel gıda ve tarımsal endüstri emtia pazarlarına fonlar yöneliyor. Bu da kısa vadede fiyatları hızla yukarı çekiyor. Bu çarpıklık orta ve uzun vadede gıda krizi tehlikesini yukarı çekiyor. Ayrıca hızla değişen iklim, bu ürünlerin doğal, geleneksel üretim yöntemleriyle dünyanın ihtiyacını karşılayacak düzeyde üretilmesine olanak tanımıyor. Tabii bu, işin görünür yanı. Daha derine indiğimizde karşılaştığımız tablo çok daha vahim…
Sistemik finansal çürüme, gıda güvenliği, küresel tedarik zincirlerinde kopma ve enerji fiyat artışı riskleri... Buna yaklaşan iklim temelli çevre krizini de eklersek tablo iyice belirginleşir...
Türkiye’de tarım...
Şimdi bütün bunlara bağlı olarak, Türkiye’de tarım meselesinin daha ciddi olarak ele alınması gerektiği ortadadır. Bu alanda; uygun ölçek, optimum toprak dağılımı, spekülasyoncu fiyatlamayı önleme gibi önemli alanlarda Türkiye çok ciddi düzenlemeler yaptı. Ama tam şimdi, tarıma ve hayvancılığa çok daha geniş kapsamda bakmak ve burada talep-arz dengesini bozan, çarpık tekelci bir çeteleşme oluşturan yapılarla mücadele etmek gerekiyor. Ayrıca tarım ve hayvancılığın en önemli sorunu olan uygun ölçek ve teknolojik donanımda üretim yapmaya kadar olan sorunları da hızla çözmek zorundayız.
Bugün Tarım Bakanlığı, hayvansal üretim potansiyelini, tohum, ilaç, gübre üretimi ve kullanımı etkinliğini sağlamak için uzun vadeli bir reform programını devreye soktu. Türkiye, uygun ölçekte tarım arazisi ve işletmesi oluşturamamış ve toprak dağılımını yapamamıştır. Dillerden düşmeyen “toprak reformu” kuşaklar boyunca çözülmeyen bir sorundur. Bu sorun tarım ve hayvancılıktaki devasa sorunların kaynağıdır. Üretici ve tüketici arasındaki arz talep mekanizmasının ve dengesinin kurulamaması bu alanda mafya tipi yapıları üretmiştir. Haller ve gıda ticareti bu yapıların eline geçmiştir.
Reform programı...
Bunun için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı şu günlerde, bütün bu sorunlara bağlı olarak, çok önemli adımlar atıyor. Örneğin Genç Çiftçi Projesi hayvancılığa destek için yeni bir bakış açısı getiriyor. Küçükbaş hayvan üretimi destekleri ve buzağıların teşvik kapsamına alınması, süt verimi yüksek ırkların desteklenmesi, bölgesel potansiyele göre hayvancılığın desteklenmesi gibi adımlar, arazi toplulaştırılması, havza üretim sistemi gibi temel dönüşümlere bağlı olarak gündeme getiriliyor.
Mesela, yağış rejimi ve miktarı uygun olan, mera varlığı yönünden zengin olan Doğu Anadolu Bölgesi’ni besi materyali üretimine yoğunlaştırarak yetiştirici bölgesi yapılması, İç Anadolu’nun besi bölgesi, Trakya ve Ege Bölgesi’nin de süt üretim havzasına dönük desteklenmesi gündeme gelecek. Sözleşmeci besiciliğin desteklenmesi de pazar entegrasyonu için çok önemli bir adım. Ancak tüm bunlar yapılırken, özellikle İstanbul gibi büyük metropollerin yoğun günlük et ihtiyacını arz-talep dengesine uygun sağlamak ve bu alanda oligopol bir fiyatlamayı önlemek de Tarım Bakanlığı’nın işi... Bunun için et ithalatı, piyasa dengesi ve terbiyesi için yapılıyor. Bugün yapılan ithalat, orta ve uzun vadede, fiyat istikrarı sağlayacağı için üretimi destekleyecektir. Örneğin, İstanbul’da karkas etin ESK arzıyla 22 lira gibi bir fiyata düşmesi, fiyat dengesi için çok önemli bir başlangıç olacaktır. Bu, aynı zamanda, buradaki ekonomi ve piyasa dışı bazı çıkar yapılarını da çözecektir. Bunun için şu sıra Tarım Bakanlığı’nın attığı adımlara bu çıkar çevrelerinden tepki gelebilir, bunu umursamayalım. Ama bu piyasa dışı yapıları da deşifre edelim.