Geçen gün çok ilginç bir haberle karşılaştım, şöyle; Suudi Arabistan Petrol Bakanı Ali al-Naimi, ABD’ye gidip ABD’li petrol üreticilerini toplamış ve onları fırçalamış. Ali al-Naimi, Houston’da ABD’nin en hatırı sayılır petrol üreticilerinin bulunduğu toplantıda, “Böyle yüksek maliyetlerle devam edemezsiniz, masraflarınızı düşürün, verimsiz kuyuları tasfiye edin, işçi çıkarın, ücretleri düşürün, verimliliği artırın; bunlar size çok acımasız gelebilir ama durumunuz bu, piyasaya yeni bir denge gerekiyor” diye konuşmuş. Suudi Arabistan Petrol Bakanı’nın bu Teksaslı kovboylara böyle üstten konuşması ayrı bir olay tabii; yani 1973 krizinden sonra, bunlara karşı İran Şahı ağzını açar gibi olmuştu, tabii devrildi. Ama bu petrolcüler silahçılarla birlikte bırakın Suudi Arabistan’ı, kendi merkez bankalarına bile artık diş geçiremiyor. Fed, 1995’te olduğu gibi bunların sözünü dinlemiyor. Yani faizleri hızla yukarı çekmiyor.
Ancak işin bu yanı ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte, Naimi’nin bu söylemi size hayli tanıdık gelmedi mi? “Yeni denge gerekiyor, bütçenizi gözden geçirip masrafları kısın, ücretleri düşürün, işçi çıkarın, istihdam önemli değil, mali denge önemli, bunun için gerekirse işinizi bile tasfiye edin” söylemi IMF’nin Türkiye başta olmak üzere, 20. yüzyılın bütün bir ikinci yarısı gelişmekte olan ülkelere uyguladığı reçetelerin özetiydi. Şimdi IMF bu konuda pek ağzını açmıyor, bu işleri daha sessiz ve içeriden, biraz da şu derecelendirme kuruluşlarını, medyayı ve ellerinin altındaki akademi dünyasını kullanarak çözmeye çalışıyor.
IMF meselesi
Çünkü dünya eski dünya değil, Batı’nın bütçe açıkları ve içine düştüğü durum ortada... IMF, Suudi Arabistan’a gelmeden Suudi Arabistan ABD’ye gitti ve petrolcülere “Petrol fiyatları eskisi gibi olmaz, bizden arzı düşürmemizi beklemeyin, siz masrafları düşürün” deyiverdi.
Ama IMF’nin ve onun ideolojik takipçilerinin ekonomiye, özellikle Türkiye gibi ülkelerin ekonomisine bakışı değişti mi; hayır tabii ki, onlar hâlâ 20. yüzyılda girdikleri ağaç kovuğunda birilerinin gelip kendilerine bitti, gerçekten bitti demesini bekliyorlar.
Bakın burada IMF nezdinde oy gücünüzün falan artması önemli değil, önemli olan IMF gibi düşünüp düşünmediğiniz. Tamam IMF heyetleri artık gelişmekte olan ülkelere ellerinde siyah bond çantalı adamlarla gelip hükümetleri hizaya çekmiyor ama daha esaslı bir şey yapıyor; şu siyah bond çantalı, iktisat diye Şikago Okulu’nun reisi Milton Friedman’ın yanlışlanmış öğretilerini ezberlemiş adamlar, IMF binası dışında da yetişmeye ve yaşamaya başladılar. İlk bakışta hayli de “yerli” bir görünümleri var. Bundan dolayı IMF artık Türkiye gibi heyet yollasa bile bunlar sessizce gelip gidiyor, haber olmuyorlar, ama işte Suudi Arabistan Petrol Bakanı ABD’ye gidip IMF reçetesi okuduğunda bu haber oluyor.
Belki haberiniz olmamıştır, Türkiye’ye geçen ay “olağan gözden geçirme” kapsamında bir IMF heyeti geldi ve çeşitli temaslarda bulundu; sonrasında da Türkiye ile ilgili gözlemlerini özet olarak web sayfasında yayınladı.
Tespitler, saçmalıklar
Bu özet, önce durum tespiti ve buna bağlı olarak “bildik” politika önerilerini içeriyor. Tabii ki bir önceki yüzyılda kalmış ezberler dolayısıyla yanlışlar silsilesiyle karşılaşıyorsunuz; daha doğrusu, bir kısır döngü, açmazla burun buruna geliyorsunuz. Şöyle; IMF, her zamanki gibi, Türkiye’nin temel sorunlarını cari açık, enflasyon ve borçluluk olarak tespit ediyor. Örneğin cari açık düşüyor ama bu, petrol fiyatları düşüşü kaynaklı yani sorun duruyor tespiti yapıyor, enflasyonu ise bilindiği gibi yine talep yönlü ele alıyor ve özel kesimin artan borcu, bunun karşısında banka sisteminin kaynağa ulaşma -mevduat çekme zorluğu ve dış kaynak bulma zorluğu- sorunlarını sıralıyor. Ama bu görünen sorunların çözümü konusunda önerilenler, tam da bu sorunları ortadan kaldırmaya dönük değil, tam aksine bu sorunları erteleyip daha büyük dalgalar halinde üzerimize gelmesine dönük; şimdiye değin olduğu gibi...
İnsan olana...
Örneğin cari açık için tasarruflar artmadığı için var gibi “şahane” bir tespit yaptıktan sonra, bunun çözümü için daha az büyümeyi öneriyor; tabii enflasyon için de yapılan öneri farklı değil, yani IMF’yi dinlerseniz bir taşla iki kuş vurabilirsiniz. “Sermaye hareketlerini sonsuz serbestleştirin ama yüksek faizle örtülü kur hedeflemesi yapın ve faiz-kuru kontrol ederek istikrar sağlayın” gibi bir saçmalığın tutmadığını şunca yıl öğrenemediğimizi varsayıyor ki ne yazık ki, doğru... Çünkü bunun adı “enflasyon hedeflemesi” ve hâlâ uyguluyoruz.
“Büyüme için de önce tasarrufları artırın, acele etmeyin, bu olursa büyüme nasılsa olur” diyor. Yine nedenlerle sonuçları karıştıran bir saçmalık; büyüme yatırımların doğrudan fonksiyonudur, tasarrufların değil, tasarruf, yatırım, büyüme silsilesi ise, şu piyasa -kriz ve tekel- şartlarında yalnız teorik bir faraziye... IMF, işgücü piyasasının iyileştirilmesi, esnek hale gelmesinden ise iç talebi daraltacak, büyümeyi düşürecek işten çıkarmaların kolaylaştırılması reformlarını anlıyor. Yani cari açık, enflasyon ve borç gibi sorunlar için bu sorunları daha da yukarı çekecek politikaları öneriyor. Kredileri kısın, faizleri yükseltin çünkü enflasyon parasal bir olgu diyen Friedman’ı terk etmiş değil IMF aklı ama bu eksik ve insana yakışmayan aklı, bizim içimizde olup da IMF’den daha “kralcı” savunanlara ne demeli... Bu akıl YPG’ye terörist diyemeyen bir akıldır, bunu da not edin bir yere...