Şu sıralar dünyada da, bizimkinden biraz daha farklı olarak, bir faiz tartışması var; esasında faiz tartışması, ne şekilde olursa olsun, özünde bir ekonomi modeli, anlayışı tartışmasıdır. Ekonomi modeli tartışması da sonuçta politik bir tartışmadır. Burada yalnız kelimelerin kendi kapsama alanı ve teknik anlatımı üzerinden bir tartışma yaparsak bu çok yanıltıcı olur.
Örneğin, 19 Eylül 2003’te, Irak Geçici Koalisyon Hükümeti’nin başkanı Paul Bremer’in yayımladığı bir deklarasyon var; bu deklarasyonda, Bremer, ABD Hükümeti adına, Irak’ta özgürlüğün ve demokrasinin hızla tesisi için; “Tüm yabancı şirketlere Irak işletmelerinde tam mülkiyet hakkı verilmesini, kamu işletmelerinin hızla satılmasını, yabancı şirketlerin ve kişilerin kârlarını ve kazançlarını ülke dışına eksiksiz transferini, yabancı şirketlere uygulanan gümrük ve diğer tüm engellerin kaldırılmasını” istiyordu.
Bilindiği gibi Bush yönetimi, ABD’de İkiz Kuleler’in Eylül 2001’de vurulmasından sonra, Irak’a müdahale için çeşitli bahaneler aramış, sonunda, Irak halkına, ABD’nin “özgürlük” götürme gibi bir misyonu olduğundan hareketle, birçok sudan operasyonel bahanenin de eşliğinde, işgal başlamıştı. Geçici Koalisyon Hükümeti Başkanı Bremer’in “özgürlük” deklarasyonundan bu yana tam 13 yıl geçti, hâlâ Irak’ta dünyanın en önemli enerji rezervlerini değerlendirecek bir hükümet yok; Irak halkı “özgür” olsun diye dışarıya transfer edilen nakdi kaynağın miktarını ise kimse ölçemiyor.
Tabii Bremer, 2004’te yönetimi yine ABD’nin atadığı “Iraklı” hükümete devretmeden önce, Irak’ta “serbest” piyasanın ve ticaretin eksiksiz(!) işlemesini sağlayacak bütün “demokratik” yasal düzenlemeleri yapmıştı. Bunlar içinde, bugün birçok gelişmiş ülkede bile bulunmayan, telif yasaları ve fikri mülkiyet haklarına yönelik ayrıntılı düzenlemeler de vardı. Yani 2004 yılında ABD, Irak için gerekli bütün “liberal” reformları yapmıştı. Irak Merkez Bankası tam bağımsız, Irak ekonomisi liberalizme tam açıktı.
Liberal darbeciler
Peki, bugün Bremer’in bu kâğıttan liberalizminin Irak için bir faydası var mı; hayır tabii ki, Bremer’in liberalizmi Irak’ın hatta daha ötesi Ortadoğu’nun sosyal, tarihsel gerçekliğini atlayan, bütün hesabını ABD’nin çıkarlarına göre yapan bir liberalizmdi. Bugün bir Iraklıya “ABD sizin için son model telif ve fikri mülkiyet hakları yasaları çıkardı; en son model liberalizm sizde” derseniz acaba ne cevap alırsınız?
Tabii ki Irak’taki Bremer’in liberalizmi onun icadı değildi, ondan yaklaşık otuz yıl kadar önce, Şili’de 1973 yılında 11 Eylül günü, beklendiği üzere, askerler darbe yaptı ve darbede demokratik seçimle işbaşına gelmiş Allende hükümeti devrildi, Devlet Başkanı Allende öldürüldü. Ama darbeyi yapan General Pinochet devletçi “geri kafalı” bir asker değildi; Pinochet’nin danışmanı, Bremer’in de Irak için ilham aldığı, Profesör Milton Friedman’dı. Friedman’ın ultra liberalizmi, Keynesçi devletçiliğin kendilerini batıracağını düşünen iş çevreleri için yeni bir umuttu ve bu umuda Henry Kissinger gibi o zamanın yapıcı siyasetçileri de denize düşen yılan gibi sarılmışlardı. Kissinger, Şili dahil bütün Latin Amerika darbelerini desteklemiş ve buralardaki neoliberal uygulamaların siyaset-diplomasi ayağını oluşturmuştur. Friedman’ın yeni liberalizmi, devleti yalnız güvenlik için devasa bir militer yapıya indirgiyor ve sermayenin “güvenliği” için her hakkı-işgal yok etme, darbe dahil- veriyordu. Bunun dışında devlet, hiçbir ekonomik müdahale ve düzenleme yapamazdı. Ayrıca bu Friedman ve arkadaşları enflasyona kafayı takmışlardı; devletçi uygulamalar ve sosyal destekler özel kesimin kâr alanlarını daraltıyor ve aynı zamanda enflasyona yol açarak piyasa dengesini bozuyordu. İkinci Dünya Savaşı öncesi Almanya’nın başına gelenler hatırlanmalıydı. Zaten enflasyon parasal bir olguydu, faizleri yükseltip parayı kıstığın zaman- miktar teorisi gereği- enflasyon olmazdı. Öyle “bedava öğle yemeği yoktu” okullarda, kışlada bile öğle yemekleri özelleşecek ve paralı olacaktı.
Öğrendik mi?
Bugün artık enflasyonun -özellikle Türkiye gibi ülkelerde- parasal bir olgu olmadığını, üretimden kaynaklanan -özellikle finansman gibi üretim maliyetlerine bağlı- bir hastalık olduğunu öğrendik. (Öğrenemeyenler var; bu artık bizimle değil, onlarla Friedman arasındaki bir mesele...) Faizin ise tek başına ne işsizliği ne de enflasyonu önleyemeyeceğini, düşük faizin gelişmiş ülkelerde ekonomiyi durgunluktan çıkaramayacağını, yüksek faizin de gelişmekte olan ülkelerde enflasyonu çözmeyeceğini, tam aksine, bunun nedeni olduğunu öğreniyoruz.
Bremer’in özgürlüğü -liberalizmi- diye bir şey olmadığını, bugün Ortadoğu’ya bakarak, öğrendiğimiz gibi...