Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve Yemen’in Katar ablukası, hiç şüphesiz ki yalnız Körfez ülkelerini etkileyecek bu ülkeler ve Kuzey Afrika, Ortadoğu sorunu değildir. Bu, şu anda içinde bulunduğumuz küresel krizin en önemli en ayırt edici ve tarihi adımlarından biridir. Katar ablukası, 1973 petrol kriziyle birlikte geliştirilen petro-dolar kurgusunu hem iktisadi hem de siyasi olarak yenilemek ve bölgede yeni bir ekonomik-siyasi düzen oluşturmak amaçlıdır.
Bu konuda geçen ay şunu yazmıştık: “Petro-dolar sistemi, 1975 yılında, ABD’nin Suudi monarşisiyle yaptığı ve OPEC’i de kapsayan bir anlaşmaya dayanır. OPEC ülkeleri, petrolün satışını yalnız dolarla yapacak ve petro-dolarlar ABD banka sistemi üzerinden mali piyasalarda çeşitlendirilecekti.
Suudi parası da bir müddet sonra, dolara sabitlendi. Suudi Arabistan ve ABD merkezli bu anlaşma, yalnız bir enerji oyunu değildi, bir sermaye birikimi ve hegemonya biçimiydi aynı zamanda. Petro-dolarlar, silahlanma, Ortadoğu’da ve diğer gelişmekte olan ülkelerde siyasetin yasa dışı finansmanı için kullanılıyordu. Yani darbelerin, diktatörlüklerin ayakta kalması için bürokrasiye ve bu ülkelerin silahlanma bütçesine ‘yardım’ adıyla ayrılan bütçeler, rüşvetler petro-dolar sisteminin olağan ticari dinamiğiydi. Bütün bu süreçte Türkiye’de de parlamenter sistem, darbelerle ve ömrü en çok bir iki yıl olan koalisyon iktidarlarıyla milletin iradesini yansıtan bir yapı olmaktan uzaklaştırıldı.”
Esasında Türkiye’deki sistemin Erdoğan’la birlikte ilk önce fiili olarak, sonra da 16 Nisan referandumuyla anayasal olarak değişmekte oluşu, petro-dolar sisteminin siyasi olarak bitmesi anlamını da geliyordu.
Mısır örneği
ABD, bütün bu bölgede siyasi olarak Mısır örneğine geri dönmek istiyor. Ekonomik olarak da bölgesel ticaretin dolar dışına çıkmaması ve bu ticaret kaynaklı dolarların da yeniden ABD varlıklarına yatırılmasını istiyor. Öncelikle yetmişli yılların başında değiliz, bütün bu bölgede hatta dünyada Mısır örneğinde olduğu gibi askeri bir diktatörlük insanlık için bir utanç kaynağı ama bundan da ayrı olarak, baskıcı rejimlere bağlı otarşik bir iktisadi ve mali düzen, yetmişli, seksenli yıllarda olduğu gibi bu bölgenin, bölge ülkelerinin içine gireceği bir cendere olamaz.
İşte 15 Temmuz’da ve 15 Temmuz’dan önce Türkiye’de yapılmak istenenler, Türkiye’yi Mısır’a döndürmek isteyen bütün girişimler yenilgiye uğramadı mı? Artık bitmiş olan bu petro-dolar sistemini böyle operasyonlarla biraz uzatabilirsiniz ama bu, en çok bu gibi operasyonları yapanları zarara uğratır.
ABD’nin korkusu...
ABD’nin son on beş yıldır en büyük korkusu, Pasifik Asya ülkelerinin özellikle de Çin’in dolar bazlı ticari çevrimin dışına çıkma ve ABD kâğıtları stokunu azaltmasıydı. Ancak son yıllarda bu korkuya Körfez de eklendi. Suudi Arabistan 9/11’den sonra ABD ile ilişkilerinin eskisi gibi olmayacağı hissiyle yatırımlarını, petro-dolar sistemini beslemeyen alanlara da yönlendirmeye başladı. Bunu Katar gibi Körfez ülkeleri de takip etti. Katar, doğal gaz üretiminde hem ABD’nin hem de Rusya’nın rakibi...
Katar’daki doğal gaz tesislerinin çoğu ABD’ye LNG satmak üzere kurulmuş tesislerdir. Katar’ın Rus gaz oligopolünü kırması ve yüksek LNG arzı, Gazprom’u 2012’den beri zor durumda bırakıyor. Ama ABD’li doğal gaz ve kaya gazı üreticileri de bu durumdan daha fazla şikâyetçi. Katar’ın giderek küresel bir tehdit olacağını düşünüyorlar. Tam da bu yüzden fiyatlar düşüyor ve Rusya, bir yandan fiyat indirimi yaparken, bir yandan da esnek kontratlar gereği milyarlarca dolar iade ediyor. ABD’li üreticiler de tesisleri kapatma aşamasına geliyor.
Şimdi Katar, dünyadaki LNG’nin üçte birini tedarik ediyor ve ihracatı Avrupa’dan sonra Asya’ya da artırmaya başladı. Ancak Katar, bununla da yetinmedi.
Katar, bu süreç içerinde zaman kazanmak ve LNG rekabetinde avantajını korumak amacıyla Hürmüz Boğazı’nı paylaştığı İran’la da anlaşma yaptı.
Bu anlaşma, kuzey geçişi güçlendirdi ve LNG Katar kaynaklı ticareti OPEC’e dayalı petro-dolar çevrimini delecek en önemli dinamik haline geldi. Bu krizin arkasında 1973 kriziyle temelleri atılan petro-dolar siyasi ve iktisadi sisteminin, günün koşullarında yenilenmesi stratejisi yatıyor. Ancak bunun olması hem bölgenin hem de dünyanın şu günkü koşullarıyla olması mümkün değil. Pasifik Asya, özellikle Çin, Rusya’nın yeni stratejileri, Çin’in “tek kuşak-tek yol” projesi, Türkiye’nin yeni anayasal sistemi ve gücü, artık çağ dışı olan bu sistemin yenilenmesini imkânsız kılıyor. Geçen yüzyılda kanla, askeri diktalarla, iç savaşlarla yürütülen bu sistem, bütün bölgede gerici restorasyon anlamına gelir ki; bu, en çok bunu yapmaya niyetlenenlere zarar verir.