Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

Kışın bağrında doğmuş belki de ondan kış mevsimini ondan bu kadar çok seven biri olarak şöyle sıcacık, dumanı tüten, kestaneli- bozalı, puslu havalı bir kış yazısı yazmak istiyorum da müsait olmuyor buna bir türlü zemin de hava da!

Yılbaşı demek kar demek bence. Çocukken izlediğimiz noel filmlerinin etkisinden mi ne yeni yıla sabahına karlı bir havayla uyanmaktır hep istediğim. Büyük şehirlerde hele İstanbul gibi bir metropolde bu istek pek gerçekleşmese de kayak merkezlerinde, Uludağ- Kartalkaya- Palandöken’de mümkün oluyordu bu genelde. Oysa neredeyse kışın ortasına geldik ne kar var ortada ne yağmur ne de soğuk! Hava günlük güneşlik, yerler kupkuru haliyle barajlar bomboş! Son 52 yılın en sıcak aralık ayı yaşanmış memlekette, ocak da aynen takipte. Sanki kış değil de sıcaklığı düşürülmüş yaz yapmışlar. Hayır o değil, gri sabahlara uyanıp günün kasvetini çekip içimize, depresyona girelim diyoruz ağız tadıyla, izin vermiyorlar!

Haberin Devamı

Depremle yaşayıp sele kapılırken umutlar heyelanla göçük altında kalırken en sinsi doğal afeti pek umursamamışız galiba. Uzmanlar, iklim krizi, küresel ısınma diye çırpınırken biz uzun duşlar yapmışız, suyu açık bırakıp bulaşıklar yıkamış, dişlerimizi fırçalamışız. Gün gelip de ocak ayında bahçede otururken bağrımız açık, kayak yapacak yer bulamadığımızda ne burada ne Avrupa’da, o zaman anladık, durum vahim, kuraklık çalmış zili, kapıda!

“La Nina” etkisiymiş bu, kendisi pandemiden beri 3 yıldır hayatımızda! Pasifik Okyanusu'nun ekvatoral bandındaki okyanus sıcaklıklarındaki değişikliklerin bir sonucu olarak birkaç yılda bir meydana gelen karmaşık bir hava durumu modeliymiş La Nina. Karmaşık olmayan bir hava kalmıştı dünyada, o da eksik kalmamış, iyi olmuş valla! Hayır normalde kasırga, fırtına getirirmiş şu an Amerika’da olduğu gibi ama bize sıcak hava, bahar getirdi adeta. Bence niyeti kötü değil, kafası biraz karışık zannımca.

Avrupa’da bizden farklı değil, dedim ya! İklim bilimci Maximiliano Herrera, ocak ayı verilerine göre tespit edilen ortalama 19 derece hava sıcaklığı için; “Bunu Avrupa tarihinin en ekstrem olayı olarak kabul edebiliriz" ifadesini kullandı. Hava sıcaklıklarının ciddi oranda artması sebebiyle Avrupa’da da kayak sezonu açılamadı. Alpler’in kuzeyinde ve Fransa’daki bazı kayak merkezleri, yaklaşık 1 ay önce açıldıktan sonra yükselen sıcaklıklar nedeniyle kapanmak zorunda kaldı. “Doğalgaz ücretleri arttı, sokak hayvanları dışarıda üşümedi, aç-susuz kalmadı, iyiki havalar soğumadı, bu fakir fukaraya yaradı” diyenlere sözüm; ‘Su bitiyor su!’ Sadece bizim memlekette değil gezegende! Barajların doluluk oranı riskli seviyede, tarım faaliyetleri tehlikede, ürünler kuruyor, çiftçiler kara kara düşünmekte! Bu mevsimde görülen anormal sıcaklıklar sadece susuzluk tehdidi yaratmakla kalmıyor, orman yangınları, sel baskınları gibi başka doğal afetleri de tetikliyor. Mevsim kış, hissedilen bahar! Anlaşılan yalancı olan sadece insan değilmiş, bahar da yalancı oluyormuş. Dediği gibi şarkıda; İklim değişmiş, Akdeniz olmuş!

Haberin Devamı

O değil de bu haliyle haşin kışı da benzetmemiş miyiz biraz kendimize;

Haberin Devamı

“Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe!”

………………………………………..*…………………………………………

Hoş geldin DİJİTAL ÇAĞ!

Okul zamanlarımda tarih derslerinde hep merak ederdim, tarihi çağları anlatırken hoca bize; “Acaba o dönemde yaşayanlar, bir çağdan öbürüne geçtiklerinin farkında mıydılar diye!” Aldığım cevaplar hep muallaktı; Kimi elbet farkındaydılar derken kimi de gelişimin farkında olsalar da buna çağ dememişlerdir herhalde derdi tereddütle. O halde hazır olun, sıkı tutunun! Söyleyeceğim şeye kiminiz hak verecek kiminiz gülüp geçecek belki de. Diyeceğim şu ki, dünya yeni bir çağa girdi ve ben bunun farkındayım, yazının devamında siz de olursunuz belki de!

Gelin bir hatırlayalım; Yazının icadıyla başlamıştı ilk çağ! Orta çağ ise kavimler göçü ile başlamış, 1453 yılına kadar sürmüştü. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethiyle başlayan Yeni Çağın ardından da Fransız Devrimi ile başlayan ve günümüze dek süren Yakın Çağ gelmişti. Hala Yakın Çağ’dayız diye düşünüyorsanız bence yanılıyorsunuz!

Her şey, başka bir şeye evriliyor farkında mısınız? Meslekler, ilişkiler, değerler! Z kuşağı denen bir gençlik var, herkese meydan okuyor. “Bizim zamanımızda” diye başlayan cümlelerin kurulma yaşı 30’lara indi. Ve tüm bunlar tek sebebi; Teknoloji!

İnternet’in çıkmasıyla çağ değişti o zaman diyenler de haklı ama dijital dünyaya turist gibi değil de vatandaş gibi girmemizin devrimi, Pandemi! Zoom toplantılar, online eğitim, hibrit düzen hep pandeminin getirdikleri. Ben internetten alışveriş yapmayı bilmezdim önceden, Avm’ye gitmiyorum şimdi. Ofise gitmeden iş mi olur denirdi, kurumsalların çoğu evden çalışmaya geçti. Metaverse’de mülk sahibi, NFT ile koleksiyoner olduk. Kabul edin, gerçek dünyadan çok sanal alemde bulunduk. Tüm bu gelişmeler, global anlamda değişimleri getirdi, dünya dümenini, yeni gelen bu çağa çevirdi. Geçtiğimiz hafta Amerika’nın Las Vegas şehrinde düzenlenen dünyanın en büyük tüketici elektroniği fuarlarından CES, bunlardan biriydi. Birçok şirket, CES 2023 kapsamında yeni ürünlerini, gözler önüne serdi. İçine yerleştirilen kamerayla canlı yayın yapan fırından vücut ısısı ve hareketiyle şarj olan akıllı saate, ekranlı kesme tahtasından idrarı tahlil eden tuvalet sensörüne kadar bir çok yeni teknolojik ürün, hayatımıza girmek üzere hazır beklemekte! Tabi bunlar içinde en önemlisi, az önce bahsettiğimiz iklim değişiklikleri ile başa çıkmak, doğal kaynakları korumak amacıyla iyileştirilmiş enerji verimliliği, sorumlu geri dönüşüm ve sürdürülebilir malzeme yönetimi ile emisyonların azaltılmasına yönelik çözümler.

Tamam kabul ediyorum buluşlar önemli, niyetler iyi, CES en büyük teknoloji fuarlarından biri ama ışınlanmayı bulmadan da lütfen bana gelmesinler! Mars’a ışınlanayım demiyorum ben de, şehir içi ışınlanmaya da razıyım, trafik derdinden de kurtuluruz hem böylece!

Yani sevgili okuyucu, Fransız devrimi ile başlayan ve bugünlere gelen Yakın Çağ, teknoloji devrimiyle yerini yepyeni bir çağa, dijital çağa bırakmıştır. Herkes farkında olmasa da bunun henüz, tarih kitapları bir gün bunu yazacak, torunlarınızın çocukları sizi okuyacaktır!

……………………………………….*……………………………………………….

Çikolataya Methiye;

Milletçe şahane özelliklerimiz var ama en sevdiğim özeliklerimizden biri, her günü kutlanmaya değer görmemiz olabilir belki. Yılbaşı, bayram, doğum günlerini geçtim, öyle enteresan günler var ki kocaman gülümsetiyor beni. 7 Temmuz ‘Dünya Çikolata Günü’ymüş mesela. 28 Temmuz ‘Sütlü Çikolata Günü’,  bu hafta yani 10 Ocak’ta kutladığımız ise ‘ Bitter Çikolata Günü’ymüş!

Tarihi binlerce yıl önceye dayanan bir gıda çikolata! Kakao Latincede; ‘Tanrıların yiyeceği’ anlamına geliyormuş. Bugün dünyada kakao üretiminin %70’i Afrika’da, kalan %30 ise Fildişi Sahili’nde yapılıyormuş. Dünyada sevmeyenin olduğunu hiç sanmadığım çikolatanın ana maddesinin üretildiği bu yerler hala nasıl bu kadar fakir olabiliyor, mantığım almıyor!

Mutluluğun tadı çikolata, çocukluğun o masum, gamsız zamanları. Renkli parlak kağıtlara sarılı, kocaman çocuk kahkahaları. Dedenin torununa en kıdemli armağanı, çıkmayan lekesiyle anne azarlarının isimsiz kahramanı. Çikolata seven herkes biraz çocuk kalmıştır, istese de büyümeyen ve o çocuktur işte, hayatı biraz keyifli, eğlenceli hale getiren!

Hayatın tam içinde hatta ta kendisi değil mi aslında çikolata?

Bazen beklemiş hayallerin, dem tutmuş çaydanlıklardaki bayat halidir yaşanan; Biraz ekşi, kekremsi! Kimi kez gün batmaya yakın, hüzün kokulu yalnızlıklar sararır, yüreğin sonbahar dallarında. Bir parçası koparılmış, gerisi bırakılmış yüzükoyun uzanan çikolata parçasında. Bebeğin tenindeki süt kokusudur, sütlü drajenin tortusu. Işıl ışıl Noel yortusunun karamel kıvamındaki ayinidir. Yüreğin yetim kalmış özlemleri çepeçevre sardığında bedeni, o ışık artık aydınlatmadığında kısılmış gözlerini, çok yakınken sana, ışık yılı kadar uzak olduğunu fark ettiğinde yaşadığın hissi, acı dersin adına. Başka deyişle, bitter tadında çikolata!

Nasıl başladığı hatırlanmayan ve de bitmeyen bir aşktır çikolata! Bayramlarda, nişanlarda, kutlamalarda size eşlik eden, keyifsiz olduğunuzda moralinizi yerine getiren hayat arkadaşı! En keyifli partilerde, yemeklerde, dost meclislerinde verilecek en tatlı hediye!

İşte tam da bu yüzden değil bir, her gün kutlanmayı hak ediyor bence!

Değil 100 kişiye, 1 milyon kişiye sorun, alacağınız cevap; Çikolata en güzel besin!

O halde mottomuz belli;

Çikolata kıvamında mutluluklarla;

Çikolata dişlerinizi çürütse de, hayat düşlerinizi çürütmesin!

……………………………….*……………………………………….

 

HAFTANIN EN’LERİ;

Haftanın Rezaleti; Değil haftanın bence son yılların en büyük rezaletlerinden biri yaşandı bu hafta! Dayısının eşiyle yasak aşk yaşayan adam, dayısının kızıyla evlendi. Kayınbiraderi ve baldızı öz çocuğu çıktı. Yani kayınvalidesinden 2, kızından 2 çocuğu oldu! Bunu bir dizide izlesek amma abartmışlar derdik. Oysa tüm bu yaşananlar gerçek! 3 yaşındaki  çocuğa tecavüz edenler, can sıkıntısından adam öldürenler, hayvanları acımasızca katledenler! Toplum olarak nasıl bu hale geldik, anlatsın bilenler! Hepsi ayrı ayrı rezalet ve felaket ama en ağır cezayı alsınlar, aile kurumunun kutsallığına leke düşürenler!

Haftanın Keşfi; Haftanın keşfi NASA tarafından yapıldı! NASA öte gezegen keşif teleskobu ‘Tess’ ile 100 ışık yılı ötede yeni bir gezegen keşfetti. “Toi 700” denilen gezegenin dünya büyüklüğünde olduğu söyleniyor! O zaman aklıma şu soru geliyor; Bizim burçlar ne olacak, yeni gezegen bulunduysa burçlar da mı kayacak? Tamam canım, tek sorunumuz bu değil, şaka yapıyorum!

Haftanın Şaşkınlığı; Kargo bırakmak için bir eve gelen kuryenin, evde bulunan kuyruklu piyanonun başına geçerek zor bir şarkıyı çalması, duyan birçok kişiyi hayretler içinde bıraktı. Ülkemizde piyano çalma oranının ikiüçbinde bir olduğu düşünülünce özel eğitim, zaman ve yetenek isteyen bu hobinin, tüm gün büyük şehir karmaşası ve koşturması için çalışan bir genç tarafından yapılması gerçekten kıymetli! 12 yaşından beri piyanoya merakı olduğunu, bir orgla çalıştığını ve geçtiğimiz aylarda borç harç bir piyano alabildiğini öğrendim kuryenin, yolu açık olsun, Fazıl Say da bu çocuğun elinden biraz tutsun!

Haftanın Bilgisi; Kış aylarının en popüler içeceklerinden olan bitki çayları ile ilgili! “Bitki çaylarının kalitesini belirleyen faktörler, coğrafi, tarımsal ve çevresel etkenler, işlenme şekli, saklama koşulları. Bitki çayları güneşten korunmalı, karanlık yerlerde sıkı kapalı kaplarda saklanmalıymış. En önemlisi de suyu kaynattıktan sonra ılınması beklenmeli, çay içine öyle atılmalıymış. Bu şekilde uçucu yağların uçarak aromasının ve etkisinin azalması önlenirmiş. Demek ki neymiş sadece çorba kaynar içilirmiş, gerisi ılık tüketilecekmiş!

Haftanın Kaybı; Türk halk müziği sanatçısı Burhan Çaçan’ın kaybı oldu! Çocukluğumdan bir yaprak daha koptu! Özel ve farklı bir sese sahip, mazbut aile hayatıyla sanatıyla bir dönem fantezi müzik denince akla gelen ilk kişiydi. Ruhu şad olsun, nurlarda uyusun!

 CANSEN ERDOĞAN