Ne çok tüketiyoruz fark ettiniz mi ?
Aşkları, sevgileri, hobileri, eğlenceleri, zevkleri…
Ve de dostlukları…
Gittikçe içine kapanan, yalnızlaşan, tek başına yaşayan, toplumdan uzaklaşan bireyler haline geldi insanlar. Teknoloji almış başını gitmiş, dostluk anlayışında artık kriter, sosyal medyada kaç kişi ‘like’ etmiş, etmemiş. Gün geçtikçe yalnızlaşan, başkalarıyla iletişim kurmakta zorlanan ya da kurduğu iletişimde hüsrana uğrayan insanlar, ilişkilerinde artık çok çaba göstermemek, dostluklarında da kendilerinden karşılıklı beklenmemesini istiyorlar ve bu yüzden de tercihlerini hayvandan yana kullanıyorlar. Bugün modern şehir insanlarının evlerinde hızla artan evcil hayvanlar aslında insanlığın sessiz imdat çığlığı!
Kimsenin kimseye tahammülünün kalmadığı, şehrin kaosunda birbirleriyle konuşmaya mecalinin olmadığı günümüzde, en iyi seçenek hayvan beslemek belki de. Sadık, vefalı, kanaatkar, ağzı var dili yok dostlarımız onlar bizim. Acılarını, keyiflerini, isteklerini sadece gözleriyle anlatabilen, elleri yerine patileriyle dokunarak minnetlerini ve teşekkürlerini ancak yalayarak gösterebilen. Kendi düzenlerinde bata çıka devam eden ve sizinle ilgilenemeyecek kadar kendi dünyasında savrulup giden dostlarınızın aksine, evdeki ‘O’, size kendi diliyle bir şeyler söylemek isteyen, siz bir şey anlattığınızda, anlarmış gibi dinleyen ve sizi görünce hazine bulmuş gibi sevinendir. Ayaklarınızın dibinde kıvrılıp uyuyan, teşekkür nedir unutmuş yurdum insanlarının aksine size minnet duyan, yalan-dolan ve de ihanetle başa çıkamayan insanda, sadakat duygusunu külliyen yaşatandır. Oysa doğanın bile yapmadığı zulmü O’na yapan ne acıdır ki yine insandır.
Kuyruğuna teneke bağlayıp arabasının arkasında sürükleyen, bayıltıncaya kadar döven, vurarak yakarak işkence eden hatta tecavüz etmekten bile çekinmeyen insandır, hayvana en çok eziyet eden.
Yıllardır buna bir dur demek için, onların da canlı olduğundan bahisle haklarının olduğunun kabul edilmesi, korunup kollanabilmelerini sağlamak için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması bekleniyordu. Tüm baskılara ve kamuoyunun giderek artan isyanına rağmen buna ilişkin kanun, komisyondan bir türlü geçemiyordu. Ve nihayet 9 Temmuz 2021’de beklenen oldu ve Hayvanları Koruma Kanunu, TBMM’de kabul oldu.
Peki o halde neler değişti, neler eklendi, yapılan eklenti ve değişiklikler neydi ?
En önemli maddelerinden biri, evcil hayvanlara ilişkin ‘süs’ ibaresinin çıkarılması bence. Süs nedir ya, toka mı bunlar mücevher mi ya da! Senin, benim gibi canlı işte, çıkarılmış bu söz tanımdan, neyse. ‘Ev Hayvanı’ denince sadece gerek kişilerin yani şahısların idamesindeki hayvanlar değil artık tüzel kişilerin yani şirketlerin, kurumların bünyesindeki hayvanlar da anlaşılıyor olacak. Yani onlar da adamdan pardon hayvandan sayılacak, haklardan yararlanacak. Aaaa bir de evimizde beslediğimiz, çocuk gibi sahiplenip bağrımıza bastığımız can dostlarımız, borç yüzünden haczedilemeyecek. Yani sadece süs olmaktan çıkarılmakla kalmayıp mal da sayılmayacaklar artık. O dışarıdan, camın arkasından keyifle izlediğimiz, uzatıp elimizi sevip ‘ay ne şekermiş’ dediğimiz pet shop hayvanlarının da artık oralarda satılması yasaklanıyormuş. Sebep de o ortamların hem ekolojik hem hijyenik bakımdan hayvan sağlığına uygun olmayışı. Böylece pet shop’larda artık satılacak hayvanlara ilişkin resim-broşür- katalog bulundurulacak, beğenilme durumunda uygun koşulların sağlandığı barınakla ve merkezlerden ona göre temin edilecek. Pitbull, Doberman gibi tehlike arz eden hayvanlar ile ilgili bunları üretmek, sergilemek, sahiplendirmek, bunların ülkeye girişini sağlamak gibi yasaklar devam ediyor ama bu yasaklara sahiplenmek, barındırmak, beslemek de dahil ediliyor. Yine en önemli hususlardan biri olan hayvanlara işkence yapmak, acımasız ve zalimce muamelede bulunmak, tecavüz etmek ‘kabahat’ olarak kabul edilip buna göre yaptırım uygulanırken bu kanunla artık suç sayılıyor ve cezalar da ona göre ağırlaştırılıyor. Çok şükür ki ‘hapis cezası’ da artık yaptırımlar arasına katılıyor. Hayvanların terk edilmesi belli hallerde suç sayılırken artık kapsam genişletiliyor ve hayvan sahiplerinin sorumluluğu arttırılarak her türlü ‘terk’, yasak kapsamına alınıyor.
Tabi kanımca çok da doğru olmayan maddeler de bu yasa teklifine alınmış. Örneğin derneklerin ve gönüllülerin kedi-köpek sahiplendirmesi yasaklanıyor. Bu da onlarca hayvanın sahiplendirilemeyeceği için sokağa terk edilmesi ihtimaline yol açabilir. Nüfusu 25.000’in altındaki belediyelere de kısırlaştırma yasağı sözkonusu bu da bu ilçelerde başıboş hayvan nüfusunun kontrolsüzce artabileceğine işaret ediyor.
Her şey bir yana, ne olursa olsun eksiklikleri gedikleriyle bu yasanın ortaya çıkışı, bugüne kadar hayvanlar adına atılmış en büyük adım. Eminim ki seslerini duyurabilecekler artık, haklarıyla daha iyi şartlarda yaşayacaklar. Yol uzun daha evet, engebeler, dikenler var. Ama bilirsiniz, uzun yolculuklar tek bir adımla başlar !
Spor candır !
Açıldık! Açıldık da sanki iyi mi olacak- Delta varyantı, canımıza mı okuyacak- ekonominin hali ne olacak- Hangi aşı bizi daha çok koruyacak- Tatile giden bir, gitmeyen bin mi pişman olacak-…
Kafamda deli sorular üstelik en delisinden. Çünkü cevabı yok!
Bunlara sarmış giderken dedim ki iyi ki spor var!
Geçtiğimiz haftasonu, dünya olarak bu sorulara cevap aramaya ara verdik ve spora kilitlendik. UEFA Euro 2020 Avrupa Şampiyonasının Final maçı vardı ve İngiltere-İtalya arasındaki maç, her yaştan ve kesimden kişiyi televizyon başına topladı. Dünyanın dört bir yanından binlerce futbolsever, Wembley Stadındaydı, heyecan doruktaydı. Lakin Covid sanki hiç yokmuş gibi, esamesi dahi okunmamaktaydı. Bu gidişle bizim selamız okunacak gibi geliyor da kimin umurunda!
Son derece heyecanlı geçen hatta taraflar arasında üstünlük sağlanamayınca penaltılara kalan maçın sonunda İtalya, bu yılın Avrupa Şampiyonu oldu. İngiltere, kendi evinde hem de penaltılarda kupaya veda etti. En güzel kısmı da hiç olay çıkarmadan, alkışlayarak, saygıyla tebrik ettiler İtalya’yı. Bir an bizim başımıza geldiğini düşündüm; Kendi sahamızda hele de penaltılarda Avrupa Şampiyonluğunu kaybettiğimizi! Ortalık karışır, kan çıkardı maazallah! Kıyamet kopar, taraftar sahaya fırlar, futbolcuları yakalar, meydan dayağı atardı. Bununla da yetinmez, galip takımın taraftarını çıkışta bekler, Allah yarattı demezdi. Kabul edin, aksi mümkün olmazdı :)
Sadece futbol değil asillerin sporu teniste de bir ilk yaşandı bu sene. Wimbledon Tenis Şampiyonası’nda yirminci kez birinci olan Novak Djokovic böylelikle Grand Slam birinciliklerinde Federer ve Nadal’ı yakalayarak eşitliği sağladı. Buna göre Grand Slam birinciliklerinde üç büyük raket de aynı derecede, Allah’ın işi işte. Tenis maçları artık daha da heyecanlı geçecek bence !
Ülkemizde ise haftaya 660. Kırkpınar Yağlı Güreşleri damgasını vurdu. Sahada, kortta yenemediğimizi çayır çimende deviriyoruz valla. Daha önce de başpehlivan olan, babadan atadan miras pehlivanlığın 3.kuşak temsilcisi Ali Gürbüz, bu yılki Kırkpınar Güreşleri’nin şampiyonu oldu. Pandemi ertesi olduğundan olsa gerek cazgırından peşkircisine, izleyicisinden pehlivanına herkes pek bir coşkuluydu. O değil de önceden yağlı yağlı diye pek haz etmediğim güreşi bile artık keyifle izleten hayat, başka ne yapmaz ki! Hiç sormayın bana, bilmiyorum yenilen pehlivan gerçekten güreşe doymaz mı. Onu bilmem de bildiğim; “Hayatla güreş tutmayan, başarılı olamaz !
Tatilin Resmi olanı başlıyor !
Arife gününün de idari tatil sayılmasıyla tatil, resmen ve cismen başlamış oluyor. Uzun bir tatil bizi bekliyor!
Bir ses duyuyorum içimde; Durdurun dünyayı inecek var!
Hayatın kapısına “Lütfen rahatsız etmeyiniz” yazıp geçici bir süre servis dışı olmak kulağa güzel geliyor. Haberleri izlememek, gazete okumamak, üzebilecek her şeyden uzak durmak. Aldığım onlarca kitabı okumak istiyorum, yeni karakterler, yeni hikayeler keşfetmek. Dizidir, filmdir hepsini bırakmak kenarda, yerine saatlerce müzik dinlemek. Ruhumu yosun kokusu sürmek ve saatlerce yüzmek. Dondurma yemek istiyorum günde bilmem kaç tane. Topuklu ayakkabılarımı fırlatmak istiyorum, çıplak ayakla yürümek çimlerde. Kısa cümleler kuruyorum ben tatilde, kurduğum cümleler, uçlarına bağladığım fiyonklu düşlerimle gökyüzünde salınıyor ince ince. Fırına verdiğim planlar, kulak memesi kıvamına gelince diziliyorlar üst üste. Üzerlerine biraz hayal biraz da umut serpilip dinlendiriliyorlar, yayvan hayat tepsisinde. Duayla marine edilip iyi niyetle servis ediliyorlar tarafımdan, evrene zevkle sunulmak üzere…
Uzun bir tatil var önümüzde, bakalım kahramanlarımızı neler bekliyor olacak bu süreçte :)
CANSEN ERDOĞAN