Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

Bir hayalin gerçeğe dönüşme serüveninden bahsetmek istiyorum size;

Bundan yaklaşık 10 yıl önce bir TÜSİAD toplantısında dile dökülen hayal, bu hafta gerçekleşti işte!

Türkiye’nin ilk yerli otomobilinin tanıtımının ardından bu otomobili üreten fabrika da resmen açıldı!

Ülkemizin otomotiv endüstrisi ile tanışması, neredeyse bir asır önceye 1929 yılına uzanıyor! Tophane'de kurulan Ford otomobil montajı fabrikasıyla sektöre giriş yapan Türkiye, geçen yıllar boyunca yabancı marka otomobiller için cennet haline geldi. En yeni markalar, henüz yeni çıkan arabalar, hızla ülkemize geliyor, ciddi bir alıcı kitlesi oluşturuyor. Yerli otomobil üretebileceğimize ilişkin hayalini her fırsatta dile getiren Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, pazara tamamen yerli bir otomobilin yakışacağını belirterek; "Yarım asırdan fazla süredir faaliyette bulunduğumuz bu sektörde artık kendimize bir model oluşturmanın vakti gelmiştir. Bu işe girecek bir babayiğit vardır!” diyerek bu hayalin gerçeğe dönüşmesine öncülük etmiştir.

Haberin Devamı

Kendi deyimiyle 5 babayiğit; Anadolu Grubu, BMC Otomobil, Kök Grubu, Turkcell ve Zorlu Grubu biraraya gelerek 2018 yılında ‘Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu’nu yani TOGG’u kurdular!

27 Aralık 2019’da üretilecek yerli otomobilin prototip modeli hazırlanarak kamuoyuna sunuldu. Daha sonrasında ise Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Hakları Ofisi ve Çin'de tasarım tescili yapıldı. Kurulacak fabrika yeri olarak halihazırda sektörün kalbi olan Bursa seçildi ve inşası için harekete geçildi. Ve nihayet yılda 175 araç üretim kapasitesine sahip olan tesis, çok önemli bir tarihte, cumhuriyetimizin yıldönümünde, 10 yılda 5 farklı modelden toplam 1 milyon araç üretimi hedefiyle törenlerle açıldı!

Dünya dahi henüz yeni yeni alışırken elektrikli araç kullanımına, bizim de bu yarışa katılmamız, ilk yerli elektrikli aracımızı tanıtmamız son derece önemli bence! Fiyatı uygun olursa alım oranı artar, halk rahatlar. Fabrikada çalışacak işçiler olacağından yaratılan istihdamla yüzlerce kişinin, ailenin karnı doyar. Şimdiki gibi aylarca parça gelsin diye bekleme derdine nokta koyar.  

Haberin Devamı

Yerli üretim, yerli fabrika, yerli marka; Bir inancın ve inanca giden yolun, umudun ve de zaferin adı TOGG! Başka bir şey söylemeye de gerek yok!

………………………………………………..*……………………………………………….

Cadılar Bayramınız Mübarek olsun;

Bakın valla direndim hem de çok direndim. Yazmayayım dedim, yazmamalıyım dedim hatta yazmayacağım dedim. Ama seneler geçtikçe daha da artan bir coşkuyla heyecanla kutlandığını, bunun için heyecanlanıp hevesle toplanıldığını gördükçe ‘Tamam’ dedim. ‘Artık senin de bir iki kelam etme vaktin gelmiş kızım, haydi bakalım kalemine kuvvet!’

Ve işte ailenizin cadısından pardon yazarından; “Cadılar Bayramıııııı” !

Bilen bilir beni, severim aksiyonu, eğlenceyi. Hayatın rutininden, derdinden, tasasından, kaosundan biraz olsun kaçmak, deşarj olmak için fırsat olarak görürüm özel günleri. O yüzden önemlidir benim için bayramlar, seyranlar, yıldönümleri, doğum günleri. Lakin iki tanesi var ki, ısınamadım bir türlü, benimseyemedim kendilerini. Biri; ‘Babyshower’ denen doğmamış bebeğe don biçme partisi diğeri de ‘Halloween’ orijinli Cadılar eğlencesi.

Haberin Devamı

Ya tamam, eğlenceli, kostümlü, maskeli parti niyetine kutluyoruz diyoruz da yeminle Cadılar Bayramı'nı bir Amerikan vatandaşından daha sabırsızlıkla bekleyen, bir İtalyan’dan çok daha çılgıncasına kutlayan dev bir kitle var ülkemizde. Kendi bayramlarını hele de Kurban Bayramını beğenmeyip vahşet diye haykıranların, balkabağından içki içip Pagan Tanrılarına şükretmesi ilginç geliyor sadece. Bizimkinde hayvanları ölüyor tamam da öbüründe de ölü kıyafeti giyip dolaşıyorsunuz etrafta. 

İnsanların maskeler takıp ağızlarından kan damlayan hortlaklar, korkunç canavarlar olmaya özenmesini de anlamak mümkün değil. Hayır, prenses ol, şövalye ol, hiç olmazsa mısır koçanı falan ol ama ısırıklar ve kanlar içinde vampir olmayı niye isteyesin! Hadi istedin madem niye bayram edesin!

Haa bak, keşke dinimiz, geçmişimiz, tarihimiz buna izin verseydi de bizde de olsaydı bu bayram, o başka! Gerçekten de niye bizim ülkemizde yok, tam bizlik oysa. Doğal hallerimizle çıkardık, kostüme mostüme gerek kalmazdı. Kan desen ondan bol ne var ki, ortalık vampir, canavar kaynıyor hem de maskesiz yahu, aleni. Ülke olarak zaten her günümüzü cadılar bayramı tadında yaşadığımız için tek bir özel gün olarak kutlamıyoruz, acaba ondan mı?  Yahu, bize her gün cadılar bayramı!

Bir şey merak ediyorum, bugünü kutlamaya hevesli nesil ileride çocuklarına şöyle mi diyecek acaba;“Aaahh nerede eski bayramlar! Bizim zamanımızda daha bir güzel kutlanırdı. Kabaklar daha organik, kostümler süperdi. Akşam yatarken kanlı kostümümüz başucumuzda asılı durur, heyecandan uyku tutmazdı bizi. Artık bu da sıradanlaştı, hey gidi günler hey!”

‘Cadılar bayramı gelmiş, bir bal kabağı süslesek mi’ diyorum, annem; ‘Boşver, kabak tatlısı yaparım ben’ diyor. Bir de kostümleri görse kalbine iner herhalde. Nasıl anlatacağım ki ona; ‘Halloween, insanın kendine yakışanı giymemesidir aslında !’

Ülkemizde ve dış temsilciliklerde büyük coşkuyla kutlanan Cadılar Bayramı ile ilgili son diyeceğim;

“Bayramınız kutlu, yüreğiniz hoplu, ödünüz koplu, umutlarınız sonlu, sevdanız yollu, kostümünüz korkulu olsun!

Cadılar Bayramınız kutlu olsuuunnn!

……………………………………*……………………………..

Hoş geldin Anhedoni;

Gribin modası çoktan geçti, Koronavirüs’ün de geçti, şimdi ülkece yakalandığımız hastalık Anhedoni

Yunanca 'haz alamama' ve 'keyiften yoksun' anlamına gelen ‘Anhedoni’, mutsuzluk ve hiçbir şeyden keyif alamama olarak tanımlanan bir rahatsızlık! Depresyonun en önemli belirtisiymiş kendisi ve sinsiliği meşhurmuş tıp aleminde. Hayattan haz alamamak, mutlu olamamak, eskiden yapmaktan keyif aldığın şeylerden artık zevk alamamakmış halk dilinde!

Anhedoni miyim, değil miyim sorusunun cevabı, belirtilerin ortaya çıktıktan iki hafta sonrasına kadar devam edip etmemesinde saklı. Bu keyif alamama hali, iki hafta ve daha fazla sürüyorsa ‘Anhedoni’liler kulübüne hoş geldiniz! Merak etmeyin yalnız değilsiniz, an itibariyle ülkenin yüzde sekseni Anhedoni, geri kalan asosyal kısım ise bildiğiniz yabani!

Ortalıkta kanser gibi bir illet, kalp krizi gibi ciddi bir dert varken basit bir rahatsızlık gibi görünüyor bence de bu! Oysa ki depresyonu çok daha kötü boyutlara götüren, hayat kalitesini ciddi manada düşüren ciddi bir hastalık Anhedoni!

Kör kuyularda merdivensiz kalma hikayesi var ya, hani hepimizin zaman zaman kaldığı sonra bir elin uzanıp da oradan bizi çıkardığı, rahatlattığı! Anhedoni’ye yakalanmışsan da o kuyudan çıkamıyorsun, merdiven uzatan da yok, o merdivenle yukarı çıkma isteği de! Öyle de beter bir şey işte!

Fiziksel anhedoni, yemek yemekten, önceden çok sevdiğiniz bir içecekten artık keyif almamanıza sebep olurken cinsel ilişkiye karşı isteği bile azaltabiliyor. Sosyal anhedoni ise adından da anlaşılacağı üzere kişinin sosyal hayatından zevk alamamasına yol açıyor. Arkadaşlarla sohbet etmek, dertleşmek, birlikte partilemek, cazip olmaktan çıkıp hiçbir heyecan uyandırmıyor. Ayy yazarken bile içim şişti, nasıl bir hastalık bu, bitki gibi adeta, yaşamak için fotosentez yapıyor!

Benim zaten şansım da yok anhedoni’de, depresyondayım diye azıcık nazlansam annem; ‘Rahat batmıştır sana, ondandır’ diyor!

Tedavisine gelince, amaaannnn boşverin be! Bırakın gitsin giden, gelsin gelmek isteyen! İçinden kimsenin sağ çıkamayacağı bir oyun hayat, çok da ciddiye almamak lazım! Sevdiğin kitaplarda kaybolmak, hoşlandığın müziklere sarılmak, tarçınlı cevizli kekin her lokmasından zevk almak, yeni insanlarla tanışmak, eski dostlarla nostalji yapmak, birini sevindirmek, bir çocuğu güldürmek çok da zor olmasa gerek!

Kaldır başını da bak, evren seni mutlu etmek için hazır,

Ruhun şarkı söylerse hayat seni dansa kaldırır!

…………………………………………….*………………………………..

HAFTANIN EN’LERİ;

Haftanın Faciası; Maalesef Seul’da yaşandı! Güney Kore'nin başkenti Seul'da düzenlenen Cadılar Bayramı kutlamasında çıkan izdihamda 154 kişi hayatını kaybetti. 133 kişinin yaralı olduğu, 4 bin kişiden ise haber alınamadığı belirtildi. Nasıl yaşandı bu izdiham, göz göre göre nasıl geldi bu katliam, inanılır gibi değil! Görevliler mi az kişiydi, bayram diye eğlenip gülüp taklit ettikleri cadıların işi miydi bu bilinmiyor. Korkunç sayılara bakınca da buna facia demek az kalıyor!

Haftanın Kutlaması; Ünlü futbolcu David Beckham’ın oğlu Brooklyn Beckham’ın evlilik yıldönümünü, eşinin çırılçıplak fotoğrafını koyarak kutlaması, sosyal medyayı ayağa kaldırdı! Brooklyn’in öncesinde eşine yaptığı abartılı jestleri, eşiyle ilgili yaptırdığı dövmeleri, fütursuz söylemlerine bakınca bu çocuğun, David- Victoria Beckham çiftinin bu hayattaki imtihanları olduğunu söyleyebilirim! Ne çektiniz be Beckhamgiller!

Haftanın Bedeli; Dünyanın en zengin kişilerinden biri olan Elon Musk tarafından dünyaya ödettiriliyor!

Twitter’ı satın alan Elon Musk, mavi tikli hesap olarak bildiğimiz, onaylanmış/doğrulanmış hesaplar için kullanıcılardan aylık 8 dolar ücret alınacağını duyurdu, ünlüler cenahında kıyamet koptu! Valla ne diyeyim; Musk için iş geliştirme stratejisi, mavi tik sahipleri için şöhretin bedeli!

Haftanın Tasarrufu; Aslında haftanın değil yılın tasarrufu da değiliz buna! Paris Belediyesinin aldığı karar gereği, Fransa'nın başkenti Paris'te, mesai bitiminde ofis ve dükkanların ışıkları söndürülecek! Karar, vitrinlerindeki dijital ekranların ve ışıkların kapatılmasını da kapsıyor. Dünyanın en meşhur, en renkli, en ışıl ışıl caddelerinden biri olan Champ Elysees Caddesi de urban sokaklarına benzeyecek, karanlık, ışıksız! E boşuna bağırmıyorlardı enerji krizi geliyor diye yıllardır, geldi işte! O zaman Paris turistlerini, Bağdat Caddemize bekliyoruz biz de!

Haftanın Şarkısı; Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Subay ve Astsubay Mezuniyet Töreni'nde Teğmen Ahmet Hamdi Öğüt’ ün seslendirdiği İnci Tanem' şarkısı oldu! Yıllar önce Tarkan’ın seslendirdiği şarkıyı okuyan teğmene, şarkının asıl sahibi Tarkan da methiyeler yağdırdı! Beni de en çok, bir askerin, mesleği sebebiyle katı ve sert duran bir kişinin bu kadar romantik bir şarkıyı, tüm duygularını katarak söylemesi etkiledi! Acaba bu kadar içten söyleten neydi, sevgisi mi- hasreti mi?

 CANSEN ERDOĞAN