Tadilat sebebiyle kapandık evlere. Canım illa bacayı, çatıyı, salonu, mutfağı tamir edecek değiliz ya tadilat deyince her an. Bedenin ve ruhun da tadilata ihtiyacı olabiliyor zaman zaman. Şimdi de Corona virüsü, yakaladı bizi kıskıvrak, evlere tıktı ve haykırdı; “Elindeki her şeyi usulca yere bırak, teslim ol, eller yukarı !”
Eh mola verdik madem dışarıda sosyalleşmeye, içeriye kapandık, ne yapacağız o halde;
Durum kaçınılmaz olduğundan keyfini çıkaracağız. İşten güçten, yetişmek zorunda olduğumuz sorumluluk ve mecburiyetlerden fırsat bulup da yapamadığımız şeyleri yapacağız. Herkese ve her şeye ayırıp da bir kendimize ayıramadığımız o değerli vakti biraz da kendimize ayıracağız. Okunmak üzere alınan ama bir türlü fırsat bulunamayan kitapları tam da okuma zamanı. Hazır hava da soğuk ve yağmurlu, gir battaniyenin altına oku! Görüşülemeyen dostlarla uzun uzun görüntülü konuşmak, yeni hobiler edinmek, online kurslara girmek, ev ile ilgilenmek, saatlerce dizi, film izlemek aklıma gelenlerden bazıları. Geçen sefer maya bırakmamışlardı çarşıda pazarda, ekmek pişir bolca, kalmışsa eğer şansına. Bahar dönemindeki ilk kısıtlamalarda gördük ki herkesin içinde bir fırıncı yatarmış da fırsat beklermiş meğer. Valla sosyal medyada ekmek yapanları, lahmacun saranları, pizza hamuru yoğuranları sadece izlerken üç-dört kilo almışlığım var. Yani diyeceğim o ki isteyen ekmek yapar, isteyen dolma sarar. İsteyen albüm bakar, isteyen ev- oda toplar. Bu da geçecek elbet, kendini bırakmayan, moralini bozmayan e bir de maskesini çıkarmayan, bu işten sağ çıkar.
****
Corona illeti, sosyal hayatı kısıtladı, her sektörü fazlasıyla hırpaladı ama magazin yine yıkılmadı, ayakta kaldı. Gündem, yine bir boşanma haberi ile çalkalandı. Müzik sanatçısı Sıla ve şef Hazer Amani boşanma kararı aldı. Hatırlarsınız geçen sene bu zamanlarda, o dönem sevgili olduğu oyuncu Ahmet Kural’dan şiddet gören ve bu sebeple yargıya başvuran Sıla’nın, bu olayın yankıları henüz bitmemişken üç ay sonra Hazer Amani ile yaptığı evlilik, çok konuşulmuştu. Bu kadar kısa süre içinde hele de önceki ilişkinin çalkantılı adli süreci devam ederken böyle bir evliliğin gerçekleşmesi ile ilgili çeşitli görüşler ileri sürülmüştü. Henüz bir yıl dahi geçmemişken tarafların; “Boşanma kararı aldığımız doğrudur, anlaşmalı olarak boşanıyoruz” açıklamasına karşı birkaç kelam da ben edeyim o zaman;
Öncelikle bir hukukçu olarak, bir yılı doldurmamış evlilikler için anlaşmalı boşanma davasının mümkün olmadığını söyleyerek başlayayım. Evliliklerinde bir yıl dolmadan boşanma davasını anlaşmalı boşanma olarak açan tarafların davası, mahkeme tarafından ret olmaktadır. Yani tarafların anlaşmalı boşanma protokolünü imzalayarak tek celsede boşanması mümkün değildir. Henüz bir yıl dolmamışsa ve çift boşanmak istiyorsa davayı çekişmeli boşanma davası şeklinde açmak zorundadır. Dava açıldıktan sonra taraflar, evlilik birliğinin devam edilemeyecek bir hal aldığını, boşanma yönündeki hal ve tavırlarıyla, gösterecekleri tanıklarla ve diğer delillerle ispat etmeleri halinde çekişmeli boşanma davası hızlanır ve hâkimin takdir yetkisiyle de evlilik son bulur.
Buradan şunu anlamak lazım bence; Kanun bile anlaşıp anlaşamayacağınızı, evliliği devam ettirip ettiremeyeceğinizi görmek, anlamak için bir sene bekleyin, olumsuzluk halinde o zaman anlaşamayacağınız konusunda anlaştığınız için, imzalayın protokolü, boşanın tek celsede diyor. Yani bunu anlamak için en azından bir yıl beklemek gerektiğini vurguluyor. Ah sevgili Sıla, daha yedi-sekiz ay olmuş evleneli, ne ara anladınız bunun sürmeyeceğini. Biraz daha zaman verseydiniz belki de anlardınız birbirinizi. Hadi travmalı bir ilişkiden çıkar çıkmaz, beklemedin, sığınmak istedin bir limana anladık da bitirmek için acele etmeseydin bari bu ne hız, şaştık kaldık valla…
Tüketiyoruz her şeyi, hızla tüketiyoruz. Corona kadar ciddi bir hastalık bu aslında, tüketim hastalığı. İlişkileri de fast food formatında yaşıyoruz, hemen yaşayıp bitirip tüketerek. Hoşlanma ya da beğeniye aşk diyoruz, gerçek aşka haksızlık ediyoruz. Bugün onunla yarın öbürüyle anlık, günübirlik, hızlı ilişkiler yaşıyor, kalbimizi savaş meydanlarında ağır yaralı bırakıyoruz. Sıla’nın da yaptığı gibi, ayrılığın yasını, bitmiş ilişkinin acısını yaşamaya bile zaman bırakmıyoruz, biten bitti hoop gelsin yenisi…
Şu bir gerçek ki hızlı tüketmelerin sonunda ondan, bundan, herkesten kaçarken sonunda kendine yakalanırsın. Yüzleşirsin yalnızlıkla. Başka başka bedenlerde, farklı ruhlarda avuttuğun kalbin, kırgın ve yaralıdır, canın acımaktadır. Ama aşk dediğin öyle değildir. Tüm kalbini, başkasının merhametine bırakırsın; ya çok mutlu olursun sonunda ya da mahvolursun.
Ama yaşadığın şeyden asla pişman olmazsın, sonu ne olursa olsun !…
CANSEN ERDOĞAN
(Avukat - Yazar)