Hadi gözümüz aydın! Ülkenin dış borcu kalmamış, kadına şiddet tarihten silinmiş. Çocuk istismarcıları, hadım edilmiş. TL, Amerikan doları ile aynı olmuş. Ülke bir refah, bir zenginlik içinde, millet parayı koyacak yer bulamıyormuş. Şaşırdınız mı?
Ben de ilk önce böyle sandım. Ülkede dertlenecek, atarlanıp giderlenecek başka konu kalmamış, ihale Sezen Aksu’ya kalmış!
İlk başta şaka sandım ne yalan söyleyeyim, Aksu’nun yıllar önce yazdığı; "Şahane Bir Şey Yaşamak" isimli şarkısında geçen; "Binmişiz bir alâmete. Gidiyoruz kıyamete. Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem’e..." sözleri dine hakarettir diye duyunca. Baktım ki mevzu derinleşiyor, olay kadının evini basmaya kadar gidiyor, buna iki kelam bir şey de benim söylemem gerekiyor.
Herkes, her sanatçıyı sevmek ve dinlemek zorunda değil! İyi bir insan olarak görülmeyebilir, siyasi fikirleri doğru gelmeyebilir, her şeyi söyleyebilirsiniz ama kadının hakkını da yiyemezsiniz be kardeşim.
Kaç nesil onun şarkılarıyla büyüdü, onun şarkılarıyla güldü, ağladı, aşık oldu. Onun şarkılarıyla yaşandı ayrılık acıları, özlemler, vuslata erdi hasretler. Bu ülkede çok emeği var ya, yapmayın Allahaşkına!
Ya koskoca parti lideri bile sanki ekonomi güllük gülistanlık, virüs gitmiş, tüm dertler bitmiş gibi ülkenin en değerli sanatçılarından birine meclis kürsüsünden laf atıp; “Serçe isen serçeliğini bil, kuzgunluğa heves etme diyebiliyor. Ya Adem ile Havva, nefislerine yenilip yasak elmayı yiyip cennetten kovulmadı mı? Allah kovmuş cennetinden, size ne hala onların cehaletinden!
Tabi bu bilinçli prokovasyon ve cesaretlendirilmiş örgütlü cahilliğin, siyasal islamin linc etmesi icin önüne attıkları bu kadın linc yerken kaybeden onlar da olacak aslında. Bir sanatçının İfade özgürlüğünün elinden alınışını izlerken bir gün anlayacaksınız siz de; Gün gelip de ifadenizi özgürce edemediğinizde!
Velhasıl sevgili Sezen Aksu;
Şimdi bize kaybolan yıllarımızı vermesinler be! Ne hatır, kıymet biliyoruz ne de tövbe!
………………………………………..*………………………………………….
Devlerin En Duygusalı;
Ah benim hepten aykırı yüreğim! Onu sevmeyeceğim de kimi seveceğim?
O da kurallara boyun eğmiyordu benim gibi, yozlaşmış bir düzenin parçası olmayı reddediyordu. İçindeki onca karmaşaya rağmen huzur parmaklarından akıyordu. Sürülse de gurbet ellere, asla unutulmuyordu. Devlerin en duygusalıydı o, mavi gözlü olanı, sevmekten hiç usanmayanı!
Evet Nazım Hikmet’ten bahsediyorum, edebiyatın anarşist ruhlu, isyankar romantiğinden, şiirlerin efendisinden! Şiir seven herkesin yüreğine dokunmuştur illa bir dizesi. Kaybolmuşluğum çok olmuştur şiirlerde ama bulmuşumdur sonunda çıkış yolunu. Oysa Nazım şiirleri bir labirent, ne başı belli ne sonu. İlla tetikliyor derinlerde bir duygunu, sarsıyor bünyeni, sarıyor ruhunu!
Vatan- millet şiirleri, sürgünlerdeki sıla hasretini okusak çoğu zaman, en çok aşklarıyla tanıdık biz onu. Piraye’ye olan aşkı, tüm kadınları mest etti mesela. Ne mektuplardı onlar, yüreği ok gibi delen, en duygusuz kadını bile kendisine aşık ettirebilen. Sanatçıydı adam, ağzı iyi laf yapacaktı ama valla bu kadarı, tüm hemcinslerine şapka çıkarttırırdı. Ve tabi bir de Vera’ya duyduğu büyük aşk vardı. Kendinden hayli genç ve güzel bu kadını etkilemek için elinden gelen her şeyi yapsa da tıkanıyordu bir yerde. Çiçekler, hediyeler, çikolatalar, ne yapsa nafile. Kendisi gibi sıradışı bir kadını etkileyecek ya acaba kendisi ne yapsa hoşlanırdı diye düşünüyor ve aklındakini denemeye karar veriyor. Litre litre turşular, Vera'nın masasına doluşmaya başlıyor, sonrası malum. Nazım, turşuyla kalp çalan ilk erkek olarak tarihe geçiyor!
Kim ne derse desin, hakkında ne düşünürse düşünsün, bu dünyada bir Nazım Hikmet geçti.
Valla kendisi, Türk edebiyatının en renkli, en asi, en aşık şairi, bunu derim, bunu söylerim!
Bu dünyadan göçüp gidebilir ama ne diyordu; “Gitmek sadece bir eylem oysa unutmak koca bir devrim!”
120.Yaşgünün kutlu olsun mavi gözlü dev! Yüreğimizde, aklımızdasın her daim!
……………………………………….. *……………………………………………………..
İyi Ve Kötü Aslında Aynıdır;
Biz hangi ara bu hale geldik, bilmiyorum. Sanki başka bir gezegende yaşadık çocukluğumuzu ve orada bıraktık insanlığımızı, umudumuzu. Edep gördük biz o gezegende, hal hatır bildik. Teşekkür etmeyi, hayvanları korumayı, kadına nezaketi, çocuğa sevgiyi öğrendik. Büyükleri saydık, ihtiyacımız kadar olanı aldık. Sonunda hep iyilik kazanacaktı, buna inandırıldık!
Şimdi herkes mutsuz, keyifsiz. Hırsızlık, dolandırıcılık normal karşılanıyor, eziyet etmenin cezası olmuyor. Ya biz üçe kadar sayarken bile kıyamayıp araya ikibuçuğu sıkıştıran beşerlerdik, ne zaman bu hale geldik! Kötü olmak, zeki olmak sayılıyor, dolandırıcılık neredeyse kutlamalık!
Bunun ilgili bir hikaye geldi aklıma;
Leonardo da Vinci 'Son Akşam Yemeği' isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı. İyi'yi İsa'nın bedeninde, Kötü'yü de İsa'nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda 'nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı. Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı. Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu gördü. Onu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız taslak ve eskiz çizdi, sonunda beğendi. Lakin sonra üç yıl geçti, ‘Son Akşam Yemeği' neredeyse tamamlanmıştı ama Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı, zamanı daralmıştı. Günlerce aradıktan sonra vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam, sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı. Leonardo yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı. Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler. Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı. Leonardo, adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günah, bencilliği tuvale döküyordu.
Resim bittiğinde artık sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü. Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle; 'Ben bu resmi daha önce gördüm' dedi.
'Ne zaman' diye sordu Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı.
'Üç yıl önce' dedi adam, elimde avucumda olanı kaybetmeden önce. O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum, pek çok hayalim vardı. Bir ressam beni İsa'nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti'
İyi ve Kötü’nün yüzü aynıdır. Her şey, insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır!
…………………………*………………………………
HAFTANIN EN’LERİ;
Haftanın Kıyafeti; Tabiki şarkıcı Gülşen’in sahne kıyafetiydi. Ben diyeyim bikini, siz deyin sütyen-külot, üstüne de simli şifon, haydi sahneye! Sahne deyince her şey mübah oluyor tabi, zaman şov zamanı. Önce göze sonra kulağa hitap edecek, aldığı yüksek meblağın hakkını verecek. Hayır işin ilginci; Kadınların kendi istemediğinde soyulmasına hatta tecavüz edilmesine ses çıkaramayanlar, istererek soyunmasına karışıyorlar. Sizce neyin kafasını yaşıyorlar!
Haftanın Vahşeti; Başakşehir Çam ve Sakura Devlet Hastanesi'nde yaşandı. Hamile hemşire Gülhan D., kendileriyle ilgilenilmedikleri gerekçesiyle hasta yakınlarının saldırısına uğradı. Baba-oğul saldırganlar kadının yüzüne ve karnına tekme attılar. Kan donduran bu şiddet sonrası neyse ki tutuklandılar.
Ne diyeyim, Şahin görünümlü Doğan, İnsan görünümlü hayvan!
Haftanın rengi; Mor! Sebebi enteresan; Dünyada toplam 195 ülke bulunuyormuş ve bu ülkelerin hiçbirinin bayrağında mor renk kullanılmıyormuş. Nedeni, mor rengin üretiminin diğer renklerden çok daha zor olması. Mor renk yüzyıllar boyunca Murex olarak adlandırılan deniz salyangozlarından elde edilen pigmentlerle üretilmiş. Bugün Lübnan sınırları içerisinde kalan Sur antik kentinde bulunan salyangozlardan bir gram mor boya elde edebilmek için on binlerce salyangoz gerekiyormuş. Dolaysıyla bayraklarda kullanmak mümkün olmuyormuş!
Haftanın Kehanetleri; Elbette ki Simpson’ lardan geldi.Yakın gelecekteki olayları tahmin etmesiyle gündeme damgasını vuran Simpsonlar dizisi, yeni bölümleriyle 2022’de olacaklardan işaretler veriyor. Buna göre; Mars’ta kolonileşme başlıyor, Sanal gerçek yemekler, hayatımıza giriyor. Donald Trump’ın kızı Ivanka Trump, başkanlığa aday oluyor.
Bakalım bu sefer bizi nasıl şok edeceksiniz Simpsonlar! Teyakkuzdayız, bekliyoruz :)
CANSEN ERDOĞAN