Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

Beyaz örtülü bir masa, kızarmış ekmek kokusu, birkaç meze! Yanında aslan sütü, yareni şalgam suyu! Pencereden sızan loş ışık, ışığın yansıdığı efkarlı yüzler! Evet bence de bir şey eksik burada; ‘İsmi Mesut, göbek adı Bahtiyar’ – ondan gelsin tüm şarkılar!

Gözlerimi buğulandıran, uzak ufuklara daldıran, kesif bir hasret kokusuyla anılan, yaşanmış-yaşanamamış, tüm duyguları notalarla anlatan, en kalbi duyguların tercümanı, sanatın paşası Zeki Müren! Soğuk ve yağmurlu bir aralık akşamında, kağıt kesiklerinden keşke’ler ve içimizde kopan fırtınalara sebep ‘Tüh be!’ ler ile onu anıyoruz doğum gününde!

Haberin Devamı

Ülkenin gelmiş geçmiş en iyi sanat müziği şarkıcısı! Sanatın, cinsiyetinin, dilinin, dininin, şekil şemalinin olmadığının en büyük kanıtı! Ve bence sanat dünyasının sadece güneşi değil en büyük devrimcisi!

Filmleri, resimleri, şiirleri ve getirdiği yenilikleri ile ölümsüzlüğe ulaşmış özel kişi!

Alışılagelmiş siyah smokinli kostümden bordo renkli cekete ardından ceket yakalarına payetler işlemeye bununla yetinmeyip pelerine hatta şort giymeye uzanan sahne kostümleri! Kaç küsur yıl geçmiş, modern anlayış, her cepheyi ele geçirmiş lakin hala ondaki cesaret, kimsede yok hala! Saz heyetine bir örnek takım elbise giyme kuralını getiren de o, ilk “T” şeklinde podyumlu sahne kurduran da! 25 yıl aralıksız, yaz tatili dahi yapmadan sahnede çıkan, 40 derece ateşle de olsa seyircisiyle buluşan, böbrek taşını dahi bir piyanonun arkasında, kırmızı perdenin ardında düşüren, seyircisine saygısızlık etmekten çekinen ve hiçbir koşulda konserini iptal etmeyen bir sanatçı Zeki Müren!

91 yıl önce annesi doğururken onu, oğlunun bu topraklardaki her dertli gönülde sonsuza dek yaşayacağından habersizdi elbet! Biz de aşkı, derdi, efkarı sayesinde bu kadar derinden yaşayacağımızdan habersizdik. ‘Dertli gönüllere giren, işte benim Zeki Müren!’ dediğinde, bunu ziyadesiyle öğrendik! Bence o da dertliydi baya, dokunamazdı kalplerimize böyle yoksa! Kanatamazdı yaralarımızı her bir nağmesiyle, delik deşik edemezdi hatıraları rastla, hicazla, nihaventle! Giydiği tüm o renklerin, pulların, tüylerin içinde dahi soluk bir yalnızlığı vardı aslında! Beyefendi kişiliğinin altında bir isyankar, sonsuz nezaketinin içinde de eli maşalı bir cabbar! Mesleğine o kadar tutkun ki ses telleri bozulmasın diye hayatı boyunca dondurma yememeyi göze alacak kadar fedakar! ’Ne var canım, yememişse yemeyin’ demeyin sakın, benim dondurmadan vazgeçmem mümkün değil zinhar! Eeee tabi sanat güneşi olmak kolay değil, yoksa niye sürekli dönsün etrafında, biz dünyalılar!

Haberin Devamı

Yalnız o değil de bazen kafamızı karıştırdığı da olmuştur zat-ı şahanelerinin. ‘Elbet bir gün buluşacağız’ diye umut verirken öte yandan; ‘Hiç ayrılamam derken kavuşmak hayal oldu’ diyerek mesela! ‘Çoktan unuturdum seni, ah bu şarkıların gözü kör olsun’ la kuyruğu dik tutup suçu şarkılara atarken; ‘Gitme sana muhtacım/Beni öldür öyle git/Yaşamak için senin sevgine muhtacım’ la gururu falan bırakıyor bir kenara! Tamam kabul, her ayrılıkta; ‘Gözlerin doğuyor gecelerim(iz)e’ de, ‘Gönül penceresinden ansızın bakıp geçme/ Bir yangının külünü yeniden yakıp geçme’ sen de mümkünse!

Haberin Devamı

Ah be Zeki Müren! Sen gittin ya bir şeyler eksik kaldı! Sen gittin ya, zerafet, nezaket ve hoş sohbet kayboldu, saygı kayboldu, sanat dört bir yana savruldu! Paşa paşa oturuyorduk ne güzel, erkenden bırakıp gittin bizi, yazık oldu!

Gökyüzünde yalnız gezen yıldız’ın 91.yaşgününü kutluyoruz sevgi ve hasretle!

Onu dinliyoruz hala, şarkılarıyla tutunuyoruz hayata!

Ne saygımız bitecek ona ne özlemimiz dinecek, besteleri nesiller boyu hep dinlenecek!

Siz sormadan ben söyleyeyim;

Merak etmeyin Zeki Müren de bizi görecek! :)

………………………………………………….*……………………………………………………………

Altından Kelebek, Kimlere Kondu?

Geçmişte günümüze uzanan nadir törenlerden biri; “Altın Kelebek Ödülleri’

Öncesinde yapılan tartışmaları, manşetten inmeyen münakaşaları, adaylar arasında kopan fırtınaları sonrasındaki spekülasyonları ile hiç kuşkusuz ülkenin en büyük, en görkemli organizasyonlarından biri!

Ne kadar eleştirilirse eleştirsin, kim ne derse desin, “Altın Kelebek”li olmak bir prestij meselesi!

Amerika’nın Oscar’ı varsa bizim de Kelebek’imiz var, Altın gibi değerli! 'Pantene Altın Kelebek Ödülleri', Zorlu PSM'de düzenlenen görkemli bir törenle sahiplerini buldu. Yetenekleri, reytingleri ve başarıları ile tanıdığımız sevilen sanatçılar, ödüllerine kavuştu. En iyi şarkıcılar, en iyi oyuncular, senaristler, yapımcılar, kelebeğin altın kanadında buluştu.

Geçen seneki törene beyaz elbisesi ve ödülü alırken yaptığı konuşmayla damgasını vuran oyuncu Melis Sezen’in tahtına, bu sene en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Pınar Deniz oturdu valla. Melis Sezen, ödülünü aldıktan sonraki teşekkür konuşmasında; ‘Bunu tutuyorum çünkü elimde şu an!’ diyerek sosyal medyanın diline düşmüştü hatırlarsanız. Bu sene de Pınar Deniz; "İzlediğim bir filmde, para yüzünden çocukları katlediyorlardı,  bundan çok etkilendim. Benim bu dünyayı kurtarmam lazım, insanlara yardım etmem ve onlara dokunmam lazım dedim. Ve tam olarak bu duygu beni oyuncu yaptı” dedi ve linç tayfa harekete geçti. ‘Şu an evde rahat yatabiliyorsak Pınar Deniz’in oyunculuğu sayesindedir’den tutun da ‘Dünyayı kurtarmak içim bilim insanı ya da süper kahraman olmaya gerek yok, oyuncu ol yeter’ e kadar bilumum espri ve eleştiriler gırla gitti. Filmde elmas kaçakçılığı yapanlar tarafından çocukların öldürülüşünden etkilenerek dünyayı kurtarmak için oyuncu olmaya karar veren Deniz’in bir elmas firmasının reklam filminde oynaması da ayrı bir ironi tabi!

Sizi bilmem de törende beni en çok etkileyen; ‘Yıldızı parlayanlar’ ödülünü alan Taro Emir Tekin’in sahnede, annesi Şevval Sam’a teşekkür ederken, Şevval Sam’ın gözyaşlarıyla oğlunu izlemesiydi. Bir annenin gururunu iliklerime kadar hissettim ne yalan söyleyeyim. Allah’ın tüm annelere, bu duyguyu bahşetmesini dilerim!

Törenin başında yayınlanan klipte, Altın Kelebek alan Kemal Sunal, Adile Naşit, Metin Akpınar, Tarık Akan’ görünce üzerine de sahnede İzel- Çelik Ercan üçlüsünün şarkılarını dinleyince çok duygulandım, çocukluğum geldi gözlerimin önüne, geçen zamana hayıflandım. Tırtıldık o zaman, çıktık kozamızdan kelebek olduk. Uzak diyarlara uçanlar oldu aramızdan fark ettim ki aslında hepimiz sıramızı bekliyorduk!

İncitmeyin kelebekleri, ömürleri 1 gündür diyorlar, hiç düşündünüz mü;

Ya kelebekler dünyayı görünce intihar ediyorlarsa!

Utançta Son Zirve;

Evet bence de intihar ediyor kelebekler, bu yozlaşmış, kokuşmuş dünyayı görünce!

Bir cemaate bağlı vakıf başkanı, 6 yaşındaki kızını yetişkin bir adamla evlendiriyor! Utanmadan gelinlik giydiriyor, bilezik takıyor! İmam nikahıyla kızla evlenen adam ise küçücük kıza ‘karım’ diye sarılıyor!

Ya bu nasıl bir sapıklık nasıl bir hastalık, aklım da midem de almıyor!

Cinsel istismarın böylesine alenileşmiş, belgelenmiş haliyle bu toplum çocukların yüzüne nasıl bakabilecek merak ediyorum! 6 yaş nedir ya, bebek neredeyse! Oyuncaklarıyla oynayan, hayalleri olan küçücük, masum bir kız çocuğunu bu denli korkunç, bu denli hayasız, çirkin emellerinize nasıl alet edebilirsiniz? Hiç mi insanlığınız, Allah korkunuz yok, bu utançla yaşamayı nasıl düşünebilirsiniz?

Çocuğun anasından babasına, kocasından, nikahı kıyan hocasına hatta bu rezil resimleri çeken fotoğrafçısına kadar herkes cezalandırılmalı! Kolektif bir suç var ortada ve bu durumu gören, bilen, izleyen, hiçbir şey yapmadan oturup bekleyen herkes bu cezadan hakkına düşeni almalı! Buna bu çocukları koruyamayan yetkililer, vah vah demekten başka bir şey yapmayan bizler de dahil!

Tekke ve zaviyeleri neredeyse 100 yıl önceden kapatan ulu önder, ne büyük lidersin sen ya!

1925 yılında; “Ey millet! İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır." derken ne haklıymışsın meğer!

Kız çocukları okusun, kendi ayakları üstünde dursun, kendi yollarını kendileri bulsun derken 6 yaşındaki bir masuma gelinlik giydirildiğini, evlendirildiğini görseydin acaba ne derdin?

Teknoloji ilerledikçe daha da kötüleşiyoruz, balçığa batmış vicdanlarımızla insan olmaya dair tüm değerlerimizi yavaş yavaş kaybediyoruz!

Tanrım. Cennet için sana ihtiyacımız var! Cehennemi kendi başımıza da yapabiliyoruz!

…………………………………….*……………………………………………..

HAFTANIN EN’LERİ;

Haftanın Yıldönümü; Biz kadınların, birey olarak kabul edilmelerinin yıldönümlerinden biri! 5 Aralık 1934’te Türkiye’de ilk kez kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı! Kadınların evden çıkamadığı, neredeyse insan dahi sayılmadığı, mal gibi görülüp alınıp satıldığı bir dönemde böyle bir hakkın tanınması, böyle bir yasanın çıkması gerçekten bir devrim! Umarım haklarımıza sahip çıkabiliriz, kadınlara yapılan eziyete, işkenceye, bitmek bilmeyen kadın cinayetlerine artık son verebiliriz!

Haftanın Kavgası; Erzurum’da 13 ve 14 yaşlarında iki kızın, atıl bir binada, bir erkek yüzünden ölesiye kavga etmeleri oldu! Saç saça baş başa, tekme tokat kavga sahnelerini izleyince kanım dondu! Bizim zamanımızda ‘kız’ yüzünden kavga olurdu, şimdi kızlar ne olduklarını unuttu! Nasıl bir öfke nasıl bir gözü karalıktır ki kız kızın canını acıtsın hatta acıtmakla yetinmeyip neredeyse canını alsın! ‘Ayıp artık, bu ne hal! Kendinize gelin!’ dedirten bu video, şiddetin bir erkek davranışı değil bir insan davranışı olduğunu gösteriyor!

Haftanın Romantizmi; Bir dergi tarafından ‘Yılın ikonu’  ödülüne layık görülen ünlü sanatçı Kenan Doğulu’ya ödülünü takdim eden eşi Beren Saat’in yaptığı konuşma, haftaya damgasını vurdu! Eşine hitaben tüm samimiyeti ve 15 yaşındaki bir kızın masumiyeti ve heyecanı ile yaptığı övgü dolu konuşma hem eşinin hem bizlerin gözlerini doldurdu! Böyle içtenliğe, romantizme ne çok ihtiyacımız varmış!