Severim ben bayramları, dinisini de millisini de. Ait olma hissi yaşatıyor bana, ondan galiba. Bir aileye, bir millete ait olma hissi. En çok da 29 Ekim’i seviyorum, itiraf ediyorum. Özgürce yaşayabildiğimiz bir ülkede, insan gibi yaşayabilmemizin bayramı olduğu için belki de. Hele de Afganları, Suriyelileri gördükçe…
Cumhuriyet konulu ödev hazırlayan oğlumun; “Anne cumhuriyet nedir, niye önemlidir” sorusuna; “Ne değildir ki, o her şeydir” dedim. İlk anayasa, ilk cumhurbaşkanı, Soyadı kanunu, Takvim-saat-Uzunluk ölçüleri, Kılık Kıyafet, Çok Partili Sistem ve daha onlarca yenilik. Bunlardan sadece bir tanesinin bile getirilmesi devrim sayılırken hepsinin arka arkaya sunulması, yaygınlaştırılması, en büyük kutlamaları hak ediyor bence. Bir imparatorluğun çökmüş temellerine kurulan ve her şeye inat dimdik ayakta duran bir ülkenin haklı sevincidir çünkü o. Değil sadece silah arkadaşlarıyla tüm memleketle zıtlaşma pahasına, bu ülkeyi bir cumhuriyete dönüştüren ulu önderin, kutsal emanetidir bizlere.
Oğlum, hazırlamakta olduğu ödevden başını kaldırıp; “Daldın anne, ne düşünüyorsun” dedi. Gözüm kitaptaki Atatürk fotoğrafına takılı; “Tarihte eşi görülmemiş bir kurtuluş mücadelesiyle gücünü tüm dünyaya kanıtlayan ve bağımsızlığını söke söke alan Türk ordusunun dahi başkumandanı büyük Atatürk’ün, sosyal ve siyasi sayısız başarılarının en çok da ilerigörüşlülüğünün ve büyük hayal gücünün yıldönümünü kutladığımız gündür Cumhuriyet Bayramı” dedim, gözlerim buğulanarak.
“Hayalgücü mü ?”dedi oğlum, “Nasıl hayalgücü yani ?”
Çok etkilendiğim bir hikayeyle cevapladım sorusunu. Ölene dek Atatürk’ün yanında olan, yakın dostu Mazhar Müfit Kansu’nun anlattığı anıyı anlatarak;
Erzurum Kongresi yapıldığı dönemlerde geçen bir konuşma:
-“Mazhar not defterin yanında mı?”
-“Hayır Paşam!”
-“Zahmet olacak ama bir merdiveni inip çıkacaksın. Al gel!”
Mazhar Müfit Kansu’nun aşağıya gidip elinde not defteriyle geldiğini görünce, sigarasından bir iki nefes çektikten sonra; “Ama bu defterin, bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir sen, bir de Süreyya (Kalem Mahsus Müdürü) bileceksiniz, şartım bu!”
Paşa’nın şartı kabul edildi. “Öyleyse tarih koy” dedi. Koydu Mazhar Müfit.
28 Temmuz, 1919 Sabaha karşı!
“Pekâlâ, yaz” diyerek devam etti Atatürk; “Zaferden sonra hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır, bu bir...”
“İki; Padişah ve Haneden hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır!”
“Üç; Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir!”
Kalem bir anda Mazhar Müfit’in elinden düşüverdi. Yüzüne baktı Paşanın, O da Mazhar Müfit’ in yüzüne bakıyordu. Bu, gözlerin bir takılışta birbirlerine çok şey anlatan konuşuşuydu. -
-“Neden duraksadın?” dedi Paşa.
- “Darılmayın ama Paşam, sizin hayal peşinde koşan taraflarınız var” dedi Mazhar Müfit.
Güldü Paşa; “Bunu zaman gösterir, sen yaz” dedi;
-“ Dördüncüsü; Latin harflerini kabul etmek!”
-“Aman Paşam yeter…” dedi Mazhar Müfit, biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insanın davranışı ile. “Cumhuriyet ilanını başarmış olalım da üst tarafı yeter” dedi ve defteri kapattı;
-“Paşam sabah oldu. Siz oturmaya devam edeceksiniz, hoşçakalın” dedi ve yanından ayrıldı
Aradan yıllar geçmişti. Cumhuriyet ilan edilmiş, Latin harfleri, Soyadı kanunu ve akabinde birçok yenilik kabul edilmişti. Şapka devrimini açıklamış olarak Kastamonu’ndan dönüyordu Atatürk. Ankara’ya geldiği zaman otomobil ile eski meclis binası önünden geçiyordu. Mazhar Müfit de kapı önünde duruyordu. Onu gören Atatürk, arabayı durdurdu, yanına çağırdı ve gülümseyerek;
- “Azizim Mazhar Bey, kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun :))”
98.yıldönümünü kutladığımız cumhuriyet ve demokrasi, tüm zamanların en eşsiz çiftidir. Birbirlerine yoldaş, kardeştirler. Cumhuriyet, en başarılı yönetim şekli, varlığımızın teminatı, bu coğrafyanın başına gelen en güzel şey, kıymet bilene nimettir. O, ecdadın kanlarıyla anaların feryadıyla şekillenmiştir. Ve ulu önderin de dediği gibi;
“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir..
CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN !
…………………………………………….*………………………………………………
Büyük Lokma Ye, Büyük Laf Etme !
“Söylediklerine dikkat et, gerçek olur! Düşüncelerine dikkat et, kaderini olur!”
Ne severim bu sözü, ne kadar doğru çünkü. Büyüklerin; “Dua ederken, dilek dilerken, ah ederken dikkat et, saatine gelir bak” sözü ne kadar doğru aslında. Bunu günlerdir dünya gündeminden düşmeyen, ünlü film oyuncusu Alec Baldwin’in film setinde kullandığı kuru-sıkı tabancayla filmin görüntü yönetmenini vurarak öldürmesi olayında bir kez daha gördük. Neden derseniz, 2017 yılında bir polis memurunun genç bir delikanlıyı silahıyla vurarak öldürüp bunun bir kaza olduğunu söylemesi üzerine Baldwin şöyle bir tweet atmış; “Birini haksız yere öldürmenin nasıl bir his olduğunu merak ediyorum!”
Bilimum atasözleri ve deyimler uçuşuyor aklımda; “Kınama, kınanacak hale düşersin” mi desem “Büyük lokma ye, büyük laf etme” mi bilemedim.
Olay, gerçekten büyük facia. Henüz 42 yaşında, mesleğinin doruğunda bir yönetmen-ki kendisi aynı zamanda bir anne- kaza mı kasıt mı ne olduğu bilinmeyen bir sebeple hayata veda ediyor. Sorumlu kim sorusuna da set içinden kaynaklar, silahlardan sorumlu Hannah Gutierrez-Reed’i işaret ediyorlar. İçinde ağır çelişkiler barındıran bu olay bu. Bugünün teknolojisiyle bilgisayarla akla gelebilecek her efektin yapılabildiği bir ortamda, silahta gerçek merminin ne işi var!
Bunun kazadan ziyade kasıt, ihmal dahi olsa yine kasta sebebiyet verdiği aşikar! Üstelik silahı ateşleyen Alec Baldwin’in ciddi bir silah ve NRA karşıtı olduğunu bilince de durum daha bir manidar! Olay buram buram komplo kokuyor valla, aksini kmse diyemez!
Ha aklıma geldi, bir de ne demişti atalar; “Silahla şaka olmaz” çünkü hayat şakaya gelmez!
Durdurun Dünyayı, İnecek Var !
Depremdir, Covid’dir derken, küresel olarak ısınıyoruz, su kaynaklarını kurutuyoruz diye inlerken başı dertten kurtulmayan güzel gezegenimizin başına bir de bu geldi, bilim adamları acil kodla çağrıldı. Sebep, dünyanın dönüşü yavaşladı!
Mecaz falan değil yalnız, fiziken yavaşlamış dünyanın dönüşü. Daha öncede rastlanmış fakat sonra yeniden normal hızına dönmüş. O zamanki yavaşlamalar doğrudan okyanusları etkilemiş. Bu sefer ise etkilenen ‘zaman’. Dünyanın dönüşündeki bu yavaşlamayla birlikte günler uzayacakmış. Şimdilik dört salise olarak görünen bu uzamanın, daha da artacağından korkuluyormuş. Hey gidi koca dünya, gam yüklü müsün diye soruyorduk aldık evet cevabımızı. Hem de öyle ağırmış ki yükün, dönüşün bile yavaşlamış düşün !,
Bilmem ne yapsak da seni kurtarsak, dönüşünü hızlandırsak! Hem yorgunsun hem bitap, cefakar. O zaman,
Durdurun dünyayı, inecek var! :)
…………………………………………………*……………………………………………………….
HAFTANIN EN’ LERİ ;
Haftanın En Trajikomik Olayı; Denizli’de sağlık çalışanlarına ithafen yapılan heykeller oldu. Sosyal medyada gündem olan heykeller ile ilgili halk ayağa kalktı. Bir kısım bu heykeller, heykel sanatına hakaret derken bir kısım da çocuklar görünce korkuyor, buna nasıl heykel deniyor diye veryansın ediyor. Valla farkında mısınız bilmem ama son birkaç yıldır belediyeler arasında ‘Kötü heykel yapma’ yarışı var adeta. Belediyeler, heykelleri hangimiz daha kötü yapabiliriz telaşında. Ortaya çıkan tabloya bakınca da işin vehameti ortada. Bir şey diyeceğim yaaa, artık bu heykel sevdasından vazgeçsek mi acaba, değil sadece bizim vatandaşa, turistlere de rezil oluyoruz valla !
Haftanın Kaprisi; Fenerbahçe’nin efsane başkanlarından Ali Şen’in gelini Aslı Şen’inkiydi. Cemiyet hayatından bayan arkadaşlarıyla şarkıcı Linet’i izlemeye giden Aslı Şen, şarkıcının kendi masalarına hiç yüz vermediğini ama erkekli masalara gülücükler attığını bu yüzden mekanı erkenden terk ettiklerine dair paylaşım yapmış. Starlığın sadece ses ile olmayacağını adab-ı muhaşeret kurallarına da uyulması gerektiğini vurgulamış. Cümlede dikkat çeken husus, en ön masadayız, bize niye ilgi gösterilmedi kısmı. Tabi bir de Linet’in resminin kırmızı ile çarpılanması. Selam vermedin –hop kırmızı çarpı, erkeklere gülümsedin, bize gülümsemedin- hop çarpı. En ön masaya ekstra ilgi göstermedin- yine çarpı. Şarkıcının görevi, şarkısını söylemektir, diğerleri olursa artı. Çarpma-toplama derken sanatı da dört işleme sığdırdık ya vay anasını :)
Haftanın Düğünü; Cemiyetin tanınmış simalarından Ölmez çiftinin, lüks bir otelde yapılan ve şarkıcı Berdan Mardini’nin katıldığı düğün oldu. Zengin düğünlerinin vazgeçilmezi olan şarkıcının tepesinden dolarlar yağdırılması, bu düğünde de gerçekleşti lakin ünlü şarkıcı şaşkınlığını gizleyemedi. Dolar kurundan haberiniz yok herhalde, biraz fazla atılmadı mı sanki sözlerine katılmamak mümkün değil. Zira dolar atılıp daha havadan aşağı düşerken dahi kur değişiyor, yükseliyor. Ne diyeyim, dolar yağmurlarında şemsiyesiz kalalım inşallah !
Haftanın Cezası; Nihayet geldi ve artık scooter’lara da ceza kesilme dönemine geçildi. Valla çok da iyi edildi. Yemek dağıtan motorcuların, kuryelerin trafikteki tehlikeli hareketlerinden şikayetçiyken bir de scooter’lar eklendi bunlara. Yaya kaldırımlarında, son hızla ve de kontrolsüzce giden scooter kullanıcılarına ceza yağdı. Onca şikayet sonrası bu konuda denetimlere başlanması ve gereken yaptırımların uygulanması umutlandırdı. O zaman hadi bakalım hayırlısı!
CANSEN ERDOĞAN