Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

Hafta sonu keyifli bir düğündeydim, düğün-dernek sezonu daha bitmemiş, yerinde tespit ettim. Mutlu çift, gururlu aileler, coşkulu gençler, neşeli ezgi, lezzetli yemekler! Buram buram umut saçan aydınlık yüzler, mutluluğa dair dilekler, temenniler! Şöyle bir düşününce, bekarlığa veda ederken nikah kıyılıp da düğün dernek eğlenilirken evlilik, nihayet kavuşulan, çok keyifli bir müesseseymiş gibi geliyor kulağa öyle değil mi?

Şurası doğru bak, evlilik dünyanın en eski ve en sürekli sosyal güvenlik projesi! Bir de şimdi ben avukatım ya hukuki bir bakış açısı da getireyim havam olsun; Evlilik,  kişi mülkiyetinin tek imzayla ipotek altına alındığı ve temlik edilme imkanı olmayan sosyal kurum!

Haberin Devamı

Ah analar, canım analar! ‘Evlen de, evin olsun, yerin yurdun belli olsun’ diyen anneyi; ‘Benim evim var zaten’ cevabı hiçbir zaman tatmin etmeyecektir. O bir Türk annesidir, doğurmuş, okutmuş, büyütmüş şimdi de evlendirecektir. Zira toplum, elinde madalya ile ondan bunu beklemektedir. O son viraja başarıyla girmiş anne, şimdi pes mi edecektir,  Asla?

Hadi onu geçtik, davetiyelerden, lokantalardaki masa düzenlerine, aile içi sohbetlerden, romantik komedilere kadar her şey çift’leşmek üzerine kurulu. ‘Bekâra ev verilmez’, ‘Bekârın parasını it, yakasını bit yer’, ‘Bekâra karı boşamak kolay’ diyenler, tamam evlilik doğru kişiyle, doğru zamanda yapıldığında en güzel hadise de peki o ‘doğru’ nerde? Ayrıca doğru kişiyi bulmak kadar doğru kişi olabilmek de mesele!

Arkadaş, istersen en iyi okulları bitir, bölüm birincisi ol, dört lisanı anadilin gibi konuş, üst düzey bir şirkette yönetici ol, bilmem ne kadar maaş alıyor ol, önemi yok. Eşin varsa başarılısın, yoksa solda sıfırsın toplumun gözünde. Tabi bu genetik kodlama, mahalle baskısı, Türk yazgısı, daha bebekken başlıyor bizde. Henüz minicik bir bebekken, kucaktan kucağa gezdirilirken, etrafa şaşkın şaşkın bakınırken, kulağınıza isminizden hemen sonra üflenen; ‘Mürüvvetini de görelim inşallah’  lafıdır. Durun, bir büyüdüğünü, yürüdüğünü gör önce, evliliğine ne ara gittin be teyze?  

Haberin Devamı

İşte bu evlilik müessesesi dünyaya Fransa’dan yayıldı. Bizde de Medeni Kanun'un yürürlüğe girmesinin ardından ilk resmî nikâh Şehremini’li Muhittin Bey (Muhittin Üstündağ) tarafından 96 yıl önce yine bir ekim ayında İstanbul'da kıyıldı. Çok eşlilik yasaklandı, medeni nikah ile kadınlara bir çok haklar tanındı!

Tabi konu bununla kapanmadı! Evliliğin gerekliliği halen de olduğu gibi hep tartışıldı!

Bakış açısına göre değişik anlamlar yüklenebiliyor kendisine, örneğin; ‘resmi sevişme izni’ denmesi gibi! Ve bu iznin, devletin önünde şahitler huzurunda verilmesi, pembe bir nikah cüzdanıyla şereflendirilmesi! Teamül gereği bu cüzdan kadına veriliyor nikah sırasında ama kütüğü babadan kocaya taşınıyor anında! Ve yeni kütükte hayatta hiç görmediğiniz, gitmediğiniz bir il-ilçe yazıyor. Olur da boşanırsanız da babanıza geri taşınıyor kütüğünüz, yeniden evlenirseniz yepyeni bir ile- ilçeye taşınıyor. O değil de kadının aile kütüğü, anlamıyorum neden oradan oraya gezinip duruyor?

Haberin Devamı

Neticede toplumsal birlik ve beraberliğe her daim ihtiyaç duyulan ülkemizde, aile birliğine dair tek geçerli nikahtır ‘Medeni Nikah’! Ele güne, el aleme karşı; ‘Ben’den ‘Biz’e geçişin sembolü!

Ulu önder Atatürk’ün, Medeni Kanunla o zamana dek hep ikinci sınıf görülen kadınlara verilmesini sağladığı sosyal ve hukuki haktır! Erkeğin çok eşli olmasını yasaklayan, kadını erkeğin yanına yakıştırandır. O sebeple 14 Ekim 1926’da kıyılan ilk resmi nikâhın 96.yıldönümü kutlu oldun diyorum ve sevgili bekarlara;

''Bekarlığın sultanlığı, ruhunuzun eşini bulana kadar, ondan sonrası zaten krallık'' diyorum!

Heee, var mı öyle biri derseniz, valla onu da sizin hayal gücünüze bırakıyorum !  :))

………………………………………..*……………………………………………..

 

Yapay Zeka & Geri Zeka

Hafta sonu bu resim ile çalkalandı!

Bir sosyal medya kullanıcısı, yapay zeka teknolojisinden faydalanarak Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü günümüze uyarlayarak çizdi. “Atatürk bugün yaşasaydı nasıl görünürdü” notuyla paylaşılan çizim, sosyal medyada büyük yankı uyandırdı. Mustafa Kemal Atatürk'ün yüz çizgileri ve vücut ölçülerinin günümüz kıyafetlerine uyarlanarak günümüz ortamına getirilmesi, derin bir özlemi, koca bir hasreti de gün yüzüne çıkardı. Cumartesi sabahı kalkmışım, uyku sersemiyim daha, ayılmamışım, açıyorum telefonu, bir bakıyorum Atatürk ile karşı karşıyayım! O kadar kanlı canlı o kadar gerçek ki hani uzansam dokunabilecekmişim gibi! Fotoğrafa bakınca bir derlenme toparlanma ihtiyacı duydum sanki! Adam her zaman karizma, tüm zamanlarda, her yüzyılda!

Tabi konu yapay zekaya geldi illa! Yapay zeka, insanlık için bir muamma hala! Yapanın zekasıyla sınırlı bir zeka mı bu acaba yoksa gerçek zekadan bir tık mı fazla? Bana soracak olursanız insanın doğal zekasıyla yapmayı düşündüğü bir bela! Bir bilgisayarın kendi kendine düşünebilmesi, öğrenebilmesi kendi kararlarını alabilmesi en kötüsü de bunları yerine getirebilmesi. Geliyor gelmekte olan! 90’lı yıllarda izlediğimiz bilim kurgu filmlerinin çoğu artık hayatımızın bir parçası. Robotlar, hayatın her alanına çoktan yayıldı. Neler getirdiği belli de neler götüreceği belli değil hayatımızdan. Faydası olduğu muhakkak, kontrolden çıkarsa muamma. Gerçek zekanın yerine geçebilir mi, bence asla! Kabul,  yapay zeka hastalıklara doğru teşhis koyabilecek, mühendislik namına koca gökdelenler dikebilecek, uzaktan ameliyatlar yapabilecek ama akşam eve giderken eşime çiçek alsam mı, koynumda yatırıp kulağına sevdiğimi mırıldansam mı diye düşünemeyecek! Anılara hislenip acılara yürümeyecek, inandığı kavgaya yüreğini sermeyecek! Dünyanın sonu da iddia edildiği gibi yapay zeka yüzünden değil kötü, vicdansız ve de ahlaksız insanlar yüzünden gelecek! 

……………………………………………….*………………………………………………

Temiz Delirdik;

Ne olacak bu dünyanın hali!

Çivisi çıkmış da durduramıyoruz sanki! Eskiden kadere atardık suçu, ‘vardır bunda da bir hayır’ der teslim olurduk neyse ki suçlayacağımız gezegenler var şimdi. Geri gitmekten ilerlemeyi unutan Merkür, ortalığı karıştırmaya hazır Mars ve onunla kırıştıran Venüs tüm olup bitenlerin sorumlusu. Rahat durmayıp yörüngelerini karıştırdıkları yetmez gibi bir de ikide bir tutulan aya – güneşe karşı bir duruş sergiliyorlar, yükselen- alçalan burçların ayarını bozuyorlar. Gördüğünüz gibi tüm yaşananların, şirazeden kaymışlığın sebebi Samanyolu, fail bulundu!

Nereden geldin buna derseniz bitmek bitmeyen felaket haberleri, seller, depremler, baskınlar, eylemler, cinayetler, bu hale getirdi beni. Ya bu hafta şöyle keyifli bir şey yazayım, okuyucumun içini açayım diye oturuyorum bilgisayarın başına, bakıyorum gündem kan revan içinde! Alın size örnek işte;

Tayland'ın kuzeydoğusundaki bir çocuk bakım merkezine düzenlenen silahlı saldırıda çoğu çocuk 30'dan fazla kişi hayatını kaybetti. Üstelik saldırgan da eski bir polis memuru!

Bu nasıl bir delirme nasıl bir öfke! Yaşları 2 ila 5 yaş arası çocukları silahla katletmek, oyuncaklarla dolu rengarenk bir kreşi kan gölüne çevirmek, 8 aylık hamile bir öğretmene ateş etmek! Valla bu dünyanın suça meyilli genlerden en kalıcı yöntemlerle kurtulması gerek!

Kime sorsam mutsuz bu ara, herkes bir depresyonda. Pandemi ile birlikte ortaya çıkan yaşamın anlamsızlığı hissi, beraberinde gelen alım gücünün düşmesi. Savaşın filmlerden çıkıp günlük hayatın göbeğine yerleşmesi ve içten içe saran panik hissi.

Şimdi işin kolayına kaçıp; “Yeni bir iş, yeni bir aşk, yine gülecek bir neden lazım” şarkısını söyleyelim demeyeceğim elbet. Daha beterini söyleyeceğim; “ Haline şükret!”

Beterin beteri var, vallahi de var billahi de var! Okuduğun kitap, dinlediğin şarkı, soluduğun hava, içindeki sevgi ve merhamet, tüm sıkıntıları kovar, biriken tortuları yıkar. 

Ve son olarak;

Depresyondayken gülmek, depresyonu bozar!

…………………………………………*……………………………….

HAFTANIN EN’LERİ;

Haftanın Gururu; Ampute Futbol Milli Takımımızın, 2022 Dünya Kupası'nın finalinde Angola'yı 4-1 yenerek dünya şampiyonu olması! Büyük emek var bu kupada, kan- ter- gözyaşı ve biliyor muydunuz müzelerindeki tek eksik bu kupaymış, o da şimdi tamamlandı. Helal olsun hepsine, Türk futbol tarihinin en büyük başarısını yaşattılar bizlere!

Haftanın Günü; Bir türlü anlam veremediğim ‘Dünya Kız Çocukları Günü’! Kız çocuklarına yönelik cinsiyetçi bakış açısının ortadan kaldırılması amacıyla kabul edilmiş lakin sırf varlığıyla cinsiyetçi bakış açısına en büyük katkıyı yapan gün oluyor kendisi! Kadınlar Günü’ne bile karşıyken Kız Çocukları Günü de neyin nesi! Çocuk çocuktur, olmaz cinsiyeti!

Haftanın Cesareti; Şampiyon motosiklet sporcusu Kenan Sofuoğlu’nun 3 yaşındaki oğluna motosiklet sürdürmesi oldu. 560 cc’lik koskoca motosiklete tek başına bindirdiği oğlunun motosikleti ustalıkla kullandığı görüntüler, kimilerine ‘helal olsun’ dedirtti kimilerine de; ‘Bu nasıl ebeveynlik’ diyerek öfkelendirdi. Valla ben oğlum üç yaşındayken tuvalete gönderemiyordum tek başına, motosiklet kullandırmak da nedir Allah aşkına!

Haftanın Tıbbi ve Sosyal Sorunsalı; Sosyal bir platformda başlayan diziyle yeniden gündeme gelen “Andropoz” meselesi! Testesteron hormonunun azalması ya da tamamen bitmesi ile olduğu bilinen bir eğilim kendisi. Kendini hala genç sanma, yıkılmadım- ayaktayım modunda yaşama da belli başlı belirtileri. Engin Günaydın, andropozlu bir adamı gayet güzel oynamış ve 40 yaş üstü kocası olan hanımlara da; ‘Acaba bizim bey de yapar mı’ dedirterek aklını karıştırmış!

 

CANSEN ERDOĞAN