Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

“Hayat, geçmişe bakarak anlaşılır, geleceğe bakarak yaşanır” denir ya hani yaşadıklarımız, görüp anlamaya çalıştıklarımız, hiçbirisi tesadüf değil gibi. Evren bazı hisleri, yapılanların sebebini, geçmişin izlerini anlamamız için benzer motifler işliyor yaşam gergefimize sanki. Veba, İspanyol Gribi, Verem, Tifo gibi toplumları etkileyen salgın hastalıkları bir hikaye gibi dinlerken tarih tekerrür etti ve bir pandemi bizi de altüst etti. Gene biz şanslıydık, evlere kapandık, vitaminlere dayandık, aşıyı bulduk da rahatladık. Şimdi de savaş krizi yaşıyoruz tüm şiddetiyle. Yanı başımızda çarpışırken Rusya ile Ukrayna, acaba bize de sıçrayacak mı, Üçüncü Dünya Savaşı yakında mı diye bekliyoruz endişeyle. Gündemimiz, can derdinden vatan- millet- Sakarya’ya evrilmiş vaziyette. Bir yandan Ukrayna halkını tebrik ediyoruz, bırakıp kaçmadıkları için yurtlarını bir yandan da başımıza gelse; ‘alırız kazma- küreği, tüfeği, silahı, koruruz vatanı’ diye replikler düzüyoruz. Kurtuluş Savaşı, tüm hatıralarıyla anılıyor, İstiklal Marşımız bu aralar daha yüksek sesle söyleniyor.

Haberin Devamı

İstiklal Marşı demişken işte ona yine bir savaş tehdidi sırasında ihtiyaç duyulmuş. 1920'nin sonlarında, Batı Anadolu'daki Türk kuvvetlerinin Çerkez Ethem meselesiyle meşgul olmasından yararlanmak isteyen Yunan ordusu, büyük bir taarruza hazırlanıyormuş. Durum gerçekten son derece kritikmiş ve  Türk ordusunun sadece silaha ve cephaneye değil, gelecekle ilgili ümitlerini canlı tutacak manevi desteğe de ihtiyacı varmış. Bunun üzerine vatanın ezelden ebediyete kutsallığını hatırlatacak milli bir marş hazırlanılması kararlaştırılmış bu un için de yarışma yapılmasında karar kılınmış. Yarışma ilanı, önce okullara duyurulmuş, gazetelerde ise “Şairlerin Dikkatine” ifadesi yer alan bir ilan yayınlanmış. İlanda, edebî bir heyetin gönderilen eserleri inceleyip değerlendireceği, millî marş olarak kabul edilecek esere 500 lira, bestesi için de bilahare yarışma açılarak kazanana ödül verileceği ilan edilmiş. Devrin önemli şairlerinden, mebuslarına hatta generallerine kadar birçok kişi şiirlerini yazarak yarışmaya katılmış ancak gönderilen 724 şiir içinden Millî Mücadele’nin ruhunu yansıtan bir şiir bulunamamış. Zamanın ünlü şairlerinden Mehmet Akif Ersoy, milli marşa ödül konması sebebiyle yarışmaya katılmamış. Edebi heyetin başındaki Maarif Nazırı Hamdullah Suphi, Mehmet Akif’ e mektup yazarak ödül konusunun uygun bir şekilde çözümlenebileceğini ve yarışmaya katılmasını istemiş, bunun üzerine Mehmet Akif Ersoy yarışmaya katılmış. 

Haberin Devamı

Marşın ilk sözlerini, mum ışığında bir dergahın duvarlarına yazmış; “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak/ Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak/ O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak/ O benimdir, o benim milletimindir ancak!”

Tam bir huşu içine girmiş. Evde, camide, sokakta, yatarken uyurken, yemek yerken sürekli marşı düşünüyormuş. İki gün içinde kelimeler cümlelere, cümleler dizelere dönüşmüş. Mehmet Akif’in şiiri birinci seçilmiş ve dönemin Maarif Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından TBMM’de okunmuş.

Haberin Devamı

Mecliste bulunan tüm milletvekilleri tarafından büyük bir coşku ve heyecan içerisinde, iki kez ayakta dinlenen İstiklal Marşı, 12 Mart 1921’te TBMM tarafından Milli Marş olarak oybirliği ile kabul edilmiş.

Yıllar sonra tüm eserlerini topladığı “Safahat”a İstiklal Marşını koymayan Mehmet Akif; ‘Ben onu milletimin kalbine gömdüm’ diyerek açıklamış nedenini! ‘Benim millete karşı en değerli hediyem budur. Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın’

Tüm kalbimle amiiiiin diyerek kutluyorum İstiklal Marşı’nın 101.yıldönümünü!

……………………………*……………………………………..

22’DEN 87’E BİR SELAM

Atalarımız ya, ne doğru söylemişsiniz, her şeyi de bilmişsiniz. Mart kapıdan fena halde baktırdı, kazma kürek yaktırmakla da kalmadı, megakent evde mahsur kaldı. Maskeleri daha yeni çıkarmıştık ya nereden çıktı bu eve kapanma!

Günlerdir geldi- geliyor, bastırdı- bastırıyor derken geldi kış geri hem de tüm haşmetiyle. Herkesin de dilinde 87 kışı var. ‘87 kışı geri geliyor’, ’87’de yağan karın aynısı yağacak, afet kıyamet kopacak’ derken geldi zat-ı şahaneleri. Bugün ile kıyaslanan o meşhur 87 kışında ne olmuştu peki?

1987 yılında, 3 Mart'ı 4 Mart'a bağlayan gece Balkanlar üzerinden gelen soğuk hava kütlesi önce Trakya'yı ardından tüm yurdu etkisi altına almıştı. Meteorolojinin 9 derece sıcaklık tahmini yaptığı İstanbul, beklenmedik bir şekilde o gece sıcaklığın -5 dereceye kadar düşmesiyle günlerce süren yoğun bir kar yağışıyla tanışmış oldu. Sabah gözünü açanlar neye uğradığını şaşırdı. Okullar yaklaşık iki hafta boyunca kar tatili yaptı. 4 Mart 1987 tarihinde 22 cm olan kar, 8 Mart 1987'ye kadar kademeli artarak 70 cm'e kadar yükselmişti. Günlerce ara vermeden yağan kar yüzünden İstanbul’da 26 kişi hayatını kaybetti. Ve ben gayet iyi hatırlıyorum o günleri. Yaşım da ortaya çıktı iyice, azıcık idare edin yani!

Hep Balkanlardan gelmesine alışığız ya bu sefer Sibirya’dan gelince afalladık tabi. Tam da bahar geldi, hoş geldi türküleri söylemeye başlamışken hamle tersten geldi. Ya öyle dondurucu bir soğuk olmadı neyseki, tüm o çirkin görünümlü semtler, varoş mahalleler birer masal şehrine benzedi. Koca metropol beyaz yorganını çekip kendini sessize aldı.  Yaradan ‘durdur’ tuşuna bastı. Zaman yavaşladı, koşturmaca azaldı. Ah be sevgili kış! Madem geldin geri, efendi ol bi! Zaten ortalık karışık, adamı hasta etme bari!

………………………………*……………………………….

GEREK YOK RADİKALLİĞE;

Ah be Yıldız Tilbe, yaptın gene yapacağını! Bilmiyorum ne zaman vazgeçeceksin haklıyken haksız görünmekten! İyi niyetle bir şeyler söylemeye çalışırken linç edilmekten! Ünlü şarkıcı, köpek saldırılarıyla ilgili olarak gelen haberlerin ardından sosyal medya sayfasında yaptığı paylaşımla eleştiri oklarının hedefi oldu. Tilbe; 'Saldıran köpek gruplarına, bulundukları bölgenin halkı zehirli et versin, hepsi gebersin! İnsan parçalamak nedir ya?' sözleriyle büyük tepki çekti.

Küçücük bir çocuğun yine genç bir kadının sokak köpeklerinin saldırısıyla ölüm-kalım savaşı vermesi üzerine, anlık öfkeyle yazmış olduğu bu tweet, gereksizdi bence. Saldırıya açık, yanlış yönlere gidebilecek bir isyandı ve öfkeli halktan nasibini aldı!

Hayattaki en büyük yatırımı dostluğa yapmış biri olarak hayvanların dostluğunu da en derinden tadan, yaşayan ve yaşatan şanslılardanım ben. Kendimi bildim bileli hayatımdalar benim; Köpekler, kuşlar, keçiler, ördekler. Doktorluk kutsal bir meslek, tıp okusaydım kesin veteriner olurdum. Konuşamayan, derdini anlatamayan o canlılara yardım edebilmek, iyi edebilmek için. Malum hemen her gün şiddete, işkenceye, tecavüze ve kötü muameleye uğrayan hayvanlara yönelik haberler okuyoruz. Yüreğimiz sızlarken bu haberlere, aciz aciz otururken bir köşede, sevdiğimiz bir sanatçıdan böyle bir Tweet’i dehşetle karşıladık haliyle. Sanatçı olmak, sesinin güzel olmasıyla, hit şarkıların yaratıcısı olmakla bitmemeli. Kitleleri peşinden sürüklerken toplumun hassasiyetlerini de bilen, gözeten, ince ruhlu olmalı. İnsanları iyiye, iyiliğe, güzele, merhamete yönlendirmeli. Sokak köpekleri, direkt öldürülsün demek ne kadar radikal bir fikirse hiçbir şey yapılması, sokaklara salınsın demek de aynı derecede radikal bence. Her tür radikal düşünceye, körü körüne inanma fikrine karşıyım ben; Koyu dini görüşe de, feminizime de, köpek sevgisine de Hitlercilliğe de!

Abartmasak daha iyi olmaz mı sizce de?

…………………………………*………………………………………

HAFTANIN EN’ LERİ;

Haftanın Klibi; Valla sadece haftanın değil son yılların en cüretkar klibi , Gülşen’in ‘Lolipop’ klibi!  Şarkıyı beğenmesem de Gülşen deyince aklıma hala; ‘Oofff offf’, ‘Be adam’, ‘Bangır bangır’ gelse de, yaşıyla, evliliğiyle, anneliğiyle, kilosuyla kendisini belli kalıplara sokmaya çalışanlara inat, özgür iradesiyle olduğu kadın olmakta ısrar edişiyle kocaman bir alkışı hak ediyor bence. Dansı, kıyafetiyle bir kadının toplumsal baskı görmeden olmak istediği kişi olma özgürlüğünde diretmesini gösteriyor. Bize de tebrik etmek düşüyor!

Haftanın İzni; mi desem, meydan okuması mı desem bilemedim. Ünlü sosyal medya devi Facebook, Putin ve Rus askerlerine yönelik nefret sözlerini serbest bıraktı. Normalde kural ihlali sayılan küfür, hakaret, tehdit gibi söylemleri, Rus işgalcilere yönelik olmak kaydı ile geçici olarak serbest bırakmış. Herkes kendince bir tepki koyuyor da, Facebook bunu koyacağına para koyaydı daha mı iyiydi sanki :))

Haftanın Ayrılığı; Milli derdimiz olan Şeyma& Meedo çiftinin geleneksel ayrılığı! Şeyma ayrılığı sosyal medya hesabından duyurmasaydı da anlardık zaten ayrıldıklarını. Çünkü ne zaman ayrılsalar, Şeyma hop İstanbul’da! Bu sefer hamama da gitmiş üstelik gelir gelmez, bilmem neden arınıyor. Ama durumla ilgili kulağıma şöyle bir ses geliyor; Rota yeniden oluşturuluyor :))

Haftanın Gafı; Hakikaten güldürecek cinsten. ABD Başkanı Joe Biden, Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in dün katıldığı etkinlikte neden yanında olmadığına ilişkin yaptığı açıklamada, "First Lady'nin eşi koronavirüse yakalandı" ifadesiyle şok etkisi yarattı. Çünkü Biden'ın, ‘First Lady'nin eşi’ ifadesinden kendisinin koronavirüse yakalandığı ya da Harris'in "first lady" olduğu anlamı çıkıyor. Bilmiyorum ama acaba Allah mı söyletiyor?

CANSEN ERDOĞAN