Yeni yıl geliyor, şöyle kırmızılı yeşilli, ışıklı renkli bir yazı yazayım, rutubetten is tutmuş yüreklere vereyim coşkuyu- vereyim coşkuyu diye oturuyorum bilgisayar başına da mümkün olmuyor asla!
Düşünüyorum da dünya, bir virüs sebebiyle bizleri eve hapsetmek için, 3.Dünya Savaşı’nı başlatmak için bizim neslin büyümesini mi beklemiş acaba?
Tek kanallı televizyonlu, cep telefonsuz, internetsiz bir dünyaya gözlerini açan, okuyup da bir meslek sahibi olabilmek için gece- gündüz çalışan, ailelerini mutlu etmek için çocukluk ve de gençliklerini ıskalayan biz zavallı X ve Y kuşakları, çalıştık- çabaladık, unumuzu da eleyip eleğimizi astık, bizim de hakkımız artık biraz rahatlık derken, hop dünyada pandemi hop savaş meydanlarında pandomim!
Rusya- Ukrayna arasında tuhaf bir savaş yaşanırken İsrail Filistin’i darmadağın ediyor. Dünya da bu korku filmini çekirdek çitleyerek izliyor. Bence uzaylılar da geldi gelecek ama şu ortamı görünce onlar da muhtemelen çekiniyor.
Dünya karışık, Ortadoğu yangın yeri! Ortadoğu’nun baş aktörlerinden olan Suriye’de 13 yıllık iç savaş bitti, hükümet devrildi, ülke yeni bir rejime evrildi! Savaş başladığında yani 2011'de nüfusu 22 milyon olan ülkede, 13 yılda 600 binden fazla kişi hayatını kaybetti. 6 milyona yakın sığınmacı da Suriye'yi terk etti. Ne acıdır ki bugün ülkede bir yakınını kaybetmemiş, ilesinden uzak düşmemiş bir Suriyeli bulmak imkansız! Emperyalist ülkelerin kanlı ağızlarından akan petrol damlalarından, Esad rejimi yüzünden memleketlerinden göç eden, sığındıkları ülkelerde istenmeyen- hor görülen halktan bahsetmeyeceğim şimdi. Tarihe sığmamış bir vahşeti, dramla işlenmiş bir stratejiyi burada üç- beş kelimeyle anlatmak mümkün değil elbet! Ben hikâyenin başka bir kısmından bahsedeceğim burada, her şeyin sorumlusu Beşşar Esad, kim aslında!
3 çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olarak 11 Eylül 1965’te Şam’da dünyaya geliyor Beşşar Esad!
“11 Eylül- Amerika”; deli sorular, kafamda!
İngilizce- Fransızca öğrenen Beşşar, Şam Üniversitesi’nde tıp okuyor, göz doktoru oluyor. Mesleğini çok sevdiği için daha da ilerletmek, kendini geliştirmek için Londra’ya giderek tıp eğitimine burada devam ediyor. Sonra bir şey oluyor ve onun- ailesinin- ülkesinin ve hatta dünyanın planları altüst oluyor!
Ağabeyi Basil, babasından sonra iktidarın başına geçmek üzere hazırlanırken 1994 yılında bir trafik kazasında ölüyor. Baba Hafız Esad’ın halefi artık mecburen Beşşar oluyor ve eğitilmek için Şam’a geri çağırılıyor. Askeri ve siyasi deneyimi hatta yeteneği çok az olan Beşşar’ın kaderi yeniden yazılıyor. Akademilerde eğitimler alıyor, albay rütbesi veriliyor, popülaritesini arttırmak için programlar yapılıyor. Baba Hafız, 2000 yılında ölünce, hızlı bir anayasa değişikliğine gidiliyor ve devlet başkanı olma yaşı 40’tan 34’ e düşürülüyor. Liberal ekonomi ve siyasi reformlar yapma sözü veriyor ama batı modeli demokrasiyi kabul etmeyeceğini de net olarak söylüyor. Modern tarzı benimsemiş Esma ile evleniyor, 3 çocuğu oluyor. Şam baharı yaşanıyor bir süre, her şey yolunda gidiyor derken rüzgar tersten esiyor, Beşşar kabuk değiştiriyor, film orada kopuyor. Reform yanlıları hapse atılıyor, demokrasi isteyen muhalifler ayaklanıyor ve yıllarca sürecek topyekün bir iç savaş başlıyor. Esad zulmü denen kavram, böylece tarihe geçiyor. Ve filmin sonunda çöken Baas rejiminin devrik lideri Beşşar Esad, görevden ayrılarak ülkesini terk ediyor!
Yıllar önce ülkesini, halkını iyileştirmek amacıyla doktor olan, daha faydalı olabilmek için ülkesinden ayrılan Beşşar, yıllar sonra kader bu ya- iyileştirmek yerine iyileşmesi mümkün olmayacak şekilde yaralayarak ülkesini terk etti! Doktor olacak iken katil oldu!
Ey Beşşar! Örmüşse de ağlarını kader ince ince, keşke biraz olsun vicdanlı olabilseydin!
Bu işin asıl suçlusu sensin!
Dediği gibi şarkıda; ‘Kader diyemezsin, sen kendin ettin!...’
………………………….*………………………………………
Süper Lig'de, Dengeler pardon Yengeler değişiyor
Çarşıda, pazarda, okulda- ofiste, kuaförde, sokakta hala onlar konuşuluyor, onlar çekiştiriliyor!
Girmeyeyim dedim, aile meselesidir karışmayayım dedim ama bitmiyor, sular bir türlü durulmuyor!
Yeşil sahalardan, renkli ekranlara sıçrayan o aşk hikayesinden bahsediyorum!
Galatasaraylı ünlü futbolcu İcardi’nin, her yaptığı olay olan karısı Wanda Nara ile son zamanlarda gündemden düşmeyen ilişkisi, yeni bir olayla yeniden konuşulmaya başladı. Bir dargın bir barışık ilişkileri, çalkantılı evlilikleri, erotik resimleri ile magazin dünyasının nabzını tutan çift, bu ilişkiye dahil olan 3.kişi yüzünden kanlı bıçaklı oldu. Wanda Nara’nın, Arjantinli futbolcudan ayrılarak şarkıcı L-Gante ile ilişki yaşamaya başlamasıyla ortalık karıştı. Benim diyen pembe dizilerin bile eline su dökemeyeceği bu aşk üçgeni, bizim ligi de fena sarstı.
Hikayenin kötü kadını Wanda!
Bugüne kadar hakkında çok şey söylenen, fiziği, anneliği, eşliği, ahlakı sorgulan, İcardi’nin asla kopamadığı, istese de ayrılamadığı Wanda’nın hikayesi de trajik! Bir psikolog değiliz belki ama çocukluğuna inebiliriz. Daha küçücük bir kızken annesi ile babası şiddet yüzünden ayrılıyor, onu büyükannesi büyütüyor. Ailesin alması gereken ilgi ve sevgiyi alamayan o yüzden bunlara hep aç olan Wanda, kendini bir türlü sevemiyor, hep kendini suçluyor. Denediği 3 intihar girişiminden sonra bir dizi estetik ameliyat geçirerek hiç sevmediği, hep suçladığı kadından- kendinden kurtuluyor. 2008 yılında Maxi López ile evleniyor ve 3 çocuğu oluyor. Wanda rahat dursaydı belki hikaye böyle güzel, masum bitecekti ama durmuyor ve kocasını, takım arkadaşı olan 21 yaşındaki İcardi ile aldatıyor. Arjantin’de kıyamet kopuyor, İcardi hain ilan ediliyor, takımdan atılıyor. Wanda kocasından boşanarak İcardi ile evleniyor ve ondan da 2 kızı oluyor.
Çiftin ilişkileri hep olaylı! Kocasını Galatasaray’a getirdiği için taraftar Wanda’ya minnettar da serde erkeklik var, başka adam girerse araya Türk erkeğinde şalterler atar. Wanda Nara, Arjantinli şarkıcı L-Gante ile yeni bir aşka başladığını duyurup, "Mutsuz olduğum bir ilişkide sırf yakışıklılık için kalamam" deyince yenge’ lerini kara listeye acımadan koydu taraftarlar! Üstüne Mauro İcardi de Galatasaray'ın Tottenham ile oynadığı maçta sakatlanınca Allah Allah! Mağdur İcardi’ye karşı kalleş Wanda!
İşte duralım orada!
Canımız ciğerimiz, kandırılmış- aldatılmış İcardi’miz gitmiş kendinden kaç yaş büyük, çoluklu çocuklu üstelik yakın arkadaşının hatununa göz koymuş, arkadaşına kazık atıp yuvasını dağıtmış bir de karısı yapmış, bir şey denmiyor! Kadın bunu bırakıp gidip, başkasıyla olunca vah vah, tu-kaka!
Yok ya!
Etme bulma dünyası, hocam bu! Yuva yıkanın yuvası olmaz!
Kocasını aldatan kadınla evlenmişsin, bir gün aldatılabilme ihtimalini baştan kabul etmişsin demektir! Öncekine bunu yapan sonrakine niye yapmasın, kimse kendini kandırmasın! İcardi’nin o bebeksi yüzüne bakıp aldanmayalım, mağdur edebiyatına kanmayalım!
Tabi yeni sevgilisi L-Gante’ye Fenerbahçe forması giydirip poz verdirmesiyle Wanda, evliliğine de, Galatasaray’a da son noktayı koydu. Diyebiliriz ki sadece Galatasaraylıların değil Fenerlilerin de yengesi oldu!
Anlaşılan o ki Süper Lig’de, dengeler- pardon yengeler değişiyor!
Bakalım bu karmaşık ilişkide, kahramanlarımızı daha neler bekliyor!
……………………………………*………………………
Çay Var, İçersen
Hep bir sitem hep bir şikayet zat-ı alime!
Neymiş efendim, hem kahveye methiyeler düzüyormuşum, kahveyi övüyormuşum!
Yetim bir çocuk gibi kalan çayın başını hiç okşamıyormuşum!
İşte size affettirmek için kendimi, karşınızdayım!
Kahvenin kutlandığı bir sürü özel gün olur da çayın olmaz mı!
15 Aralık, birçok ülkede Uluslararası Çay Günü olarak kutlanıyor! Ben de günün anlam ve ehemmiyetine binaen iki kelam edeyim, çaysever okurlarımı mutlu edeyim istedim!
Çayın ortaya çıkış hikayesi enteresan! Çay, ilk kez yaklaşık 5.000 yıl önce Çin'de bulunmuş. Denilen o ki Çin İmparatoru Shen Nurg, askerleriyle birlikte bir ağacın altına oturuyormuş. Hava soğuk olduğundan ısınmak için biraz su kaynatılırken rüzgârın savurduğu çay bitkisinin yaprakları, suyun içine düşmüş ve çay tesadüfen bu şekilde keşfedilmiş. Kurban olayım rüzgarına, ne iyi yapıp da estirmişsin, demleme çayı önümüze getirmişsin!
Serde avukatlık var ya adalet duygusu dört bir yanımda! Çay da en adil içecek bu meyanda! Çöp toplayıcıları da çar içer, şirket patronları da! Sınıf- statü gözetmeden yaşar, ince belli bardaklarda!
Zamanı da yoktur çayın; sabah kahvaltısında, öğlen yemeği sonrasında, akşam üzeri, yatmadan önce yani günün her saati içilebilen belki de tek içecektir. Mekansızdır da aynı zamanda, evde- dışarıda, arabada- uçakta, her yerde içilebilir. Muhabbetin de yarenidir, çaysız sohbet mi çekilir!
Bence çay, biziz! Buram buram Anadolu, fersah fersah Mezopatamya, nağme nağme Türkiye!
Delikanlı adamın içeceğidir, içmeyen adam da yani ne bileyim sanki biraz şüphelidir. Çay içmeyen adama güvenilmez diye boşuna denmemiştir. Çay içmeyen, bizim kültüre, arabeske ruhumuza uygun gibi değil! Uzun sohbetlerin, demli acıların, huzurlu zamanların hem kalabalıkların hem yalnızlığın resmi içeceğidir. Harareti alır, sıcaklığı baki kalır. Biz
Çay deyip geçmemek lazım, şifadır çünkü kendisi! Misal; boğaz ağrısına tarçın çayı, soğuk algınlığına ballı limonlu çay iyi gelir. Uykusuzluğa papatya çayı, sinüzite zerdeçallı zencefil çayı birebir! Şişkinlik hissediyorsanız nane çayı, anksiyeteniz varsa fesleğen çayı için, geçsin! Yahu küçücük bitki çay, sizin için daha ne yapsın, ne etsin! Bayılıyorum çaydanlığı tıngırdatan sesine, suyun ateşle dansına!
‘Bir bardak çaydan daha güzel olan şey, bir demlik çaydır’ diyen bilge kişi, o kadar haklısın ki!
Dünyada en çok çay içilen ülke neresiymiş biliyor musunuz? Türkiye!
O yüzden çaya, milli içeceğimizdir desek yanlış olmaz bence! Topu topu 100 yıldır hayatımızda ama kök salmış baya baya! Şiire, şarkıya, romana, aşka, acıya, ayrılığa, vuslata, her şeye de bu kadar yakışılmaz ki ya!
Neyse ki çayın demi var, hayatın gamına inat!
Hakkını vererek yaşamak istiyorsanız hayatı, çayı közde, sevgiyi gözde, tebessümü yüzde, adamlığı özde, mutluluğu azda arayın!
Ve olur da bir gün her şeyi kaybederseniz, dediği gibi ustanın,
Çay koyup yeniden başlayın!
…………………………….*………………………….
HAFTANIN EN’LERİ
Haftanın Kaybı: Türk Sinemasının çok önemli bir yönetmeni! Yılmaz Güney’in ünlü filmi, Altın Palmiye ödüllü Yol filminin de yönetmeni, Yeşilçam’ın en usta isimlerinden biri alan Şerif Gören, hayatını kaybetti! 22 Kasım'da evinin merdivenlerinden düşüp başını çarpan ve hastaneye kaldırılarak tedavi Gören, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı! Mazinin yaprakları, birer birer dalgalanarak koparken hayattan, veda ettiğimi hissediyorum ben de, geçmişime, gençliğime!
Işıklarda uyu büyük usta!
Haftanın Ayakkabısı: Belki de tüm zamanların ayakkabısı! Sinema tarihinin unutulmaz filmi 'Oz Büyücüsü'nde, Judy Garland'ın giydiği kırmızı ayakkabılar, açık arttırmada 32.5 milyon dolara satıldı! Filmin çekilmesinden 85 yıl sonra dahi 32,5 milyon dolar gibi çok pahalı bir değer biçilmesi, filme ilgiyi yeniden uyandırdı! Kırmızı ayakkabılar, şimdiye kadar açık artırmada satılan en değerli film eşyası oldu! Eh bir de zenginin parası da züğürdün çenesini yordu!
Haftanın Sistemi: Bilmiyorum rahatlık getirecek mi! 17 Nisan’da hayata geçirilecek yeni uygulama ile İstanbul Havalimanı'nda 3 pistte aynı anda iniş-kalkış uygulamasını başlatılacağı açıklandı! Operasyonel sebepli gecikmelerin minimuma indirilmesi, yakıt tasarrufu ve uçuş verimliliğinin de maksimize edilmesi amacıyla geliştiren bu sistemin Avrupa'da bir ilk olacağı belirtildi! Hadi inşallah diyorum ve sabırsızlıkla bekliyorum!
Haftanın Sendromu: Dijital göz sendromu! Gözyaşı kanalının tıkanıklığı, polenler, toz kaynaklı alerjiler gibi birçok sebebe bağlı göz sulanması, tehlikeli sonuçlar yaratabiliyormuş! Uzun süre ekran kullanımından da kaynaklanan, gözlerin fazla yorulmasıyla ortaya çıkan göz sulanmasına bağlı olarak gelişen dijital göz sendromu, pazartesi sendromundan beri ortaya çıkmış en ciddi sendromlardan biri bence! Dikkat edin, ettirin!
Haftanın Ödülü: Okunan bir sözleşme ile geldi! Günlük yaşantımızda online sitelerde gezinirken, bir ürün satın almak için siteye üye olurken, ihtiyacımız olan bir uygulama kullanmaya başlarken, yani sanal yolla bir hizmet alırken önümüze uzun ve karmaşık sözleşme metinleri çıkar! Nerdeyse hepimiz okumadan onaylayıp geçsek de bu sözleşmeleri, okuyan biri, binlerce dolar kazandı! Amerikalı lise öğretmeni Donelan Andrews, arkadaşlarıyla Londra'ya yapacağı bir seyahat için yaptıracağı seyahat sigortası için sigortanın online anlaşma metnini dikkatlice okudu. Birçoğumuzun görmezden geldiği uzun ve karmaşık anlaşma metnini okurken metnin derinliklerine gizlenmiş maddeyi okuyarak şirketin metnin arasına gizlediği yarışmayı fark etti ve 10.000 Amerikan Dolar’ı kazandı!
“Okuyan kazanır!” diyen atalarımızın var herhalde bir bildiği!