Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

Sıcak bir hafta geçirdik hem de çok sıcak!

Hem mecaz anlamıyla hem de sözlük anlamıyla sıcaktı gündem! Nefessiz kaldık, soluk alamadık. Ne yangınlar gördük ama yılmadık, yıkılmadık.

Evet canımız çok yandı, günlerdir içimiz parçalandı ama bir şey var ki işte o, uzun süre sonra yeniden hatırlandı; Birlik olabilmek, ele ele verip bir şeyler yapabilmek!

Covid yüzünden evlere kapandığımız, sosyalleşmeye hasret kaldığımız, kendi küçük dünyamızda bir başımıza yaşadığımız aylardan sonra tam da yeni yeni toparlanırken geldi bu felaket başımıza. Tam uzun sofralarda birlikte olacağımız, atışıp sataşarak memleketi kurtaracağımız, üstümüzdeki ölü toprağından sıyrılıp hayata sarılacağımız dönemde başka bir yeri sızladı gönül yaramızın. Ele ele eğlenmek yerine, el ele ağaçları kurtarmaya çalıştık can siperane.

Haberin Devamı

Sosyal medyanın gücüne şahit olduk yine, ulaşabildi yardımlar yangın bölgelerine. Sanatçılarla halk omuz omuza çalıştı, günlerce gecelerce. Koliler hazırlandı, malzemeler yollandı sanki bir kuvayi milliye gibi çalışıldı, uğraşıldı. Millet olmak ancak bu kadar güzel yaşanırdı, anlatılırdı!

Bakmayın benim de içimdeki Pollyanna çoktan tinere başlamıştı ama ağaçları, doğayı kurtarmaya çalışan onca kişiyi görünce ne yalan söyleyeyim içim umutlandı. Pire için yorgan yakan, üstüne arkasına dahi bakmayan bir milletin torununa da zaten bu yakışırdı. Yangın neden çıktı, sebep kuru otlar mıydı, rant mıydı, ekolojik ısınmadan mı oldu kundaklamadan mı bilmiyorum galiba bilmek de istemiyorum. Tamam, duyacaklarımdan korkuyorum, kabul ediyorum. Bildiğim ve bilmek istediğim, doğayı, ağacı, ormanı, hayvanı seven insanların hala olduğu ve dünyanın bu insanların hatırına hala dönüp durduğu!

Hem atasözü var; “Yangın yerinde ot tez biter” Atalarımızın var bildiği, herhalde boşuna dememişler. Tabi umarım bu atasözünü, “Yangın yerinde otel tez biter” diye değiştirip beni size mahcup etmezler!

Ne demiş Ömer Hayyam; “Hayat yangın gibidir. Yoldan gecenin unuttuğu alevler, rüzgarın önüne katıp savurduğu küller; işte insan ömrü de gelip gider!”

Haberin Devamı

Giderken de hatırlatır bazı şeyleri işte, millet olmayı, birlik olmayı, tek yürek olmayı! Unuttuğumuz değerleri, yeniden anımsamayı!

……………….*…………………..

 

Evli evine, köylü köyüne!

Yangınlar, seller, depremler, virüsler derken bu çağda ne olmak istersin diye sorsalar, toz bile olmayı istemezken insan olmuşum maalesef. Çocuklara eziyetler, kadınlara tecavüzler, hayvanlara işkenceler tahammül limitlerini zorluyor artık. Sabah gazeteyi açmaktan, haber sitelerini okumaktan korkar olduk yeminle. 2 yaşında çocuğunun bacaklarında sigara söndürenler var bu ülkede. Asistanına arkadaşı ile tecavüz edip yedinci kattan atan caniler, taciz edip kadınları başını kesenler, vücutlarını elli parçaya bölüp gömen sadistler yaşıyoruz bu ülkede. Her sokağa çıktığımızda salimen eve gelecek miyiz kaygısı, her an bir can pazarı. 

Bizim ülkenin ruh hastası canileri yetmezmiş gibi şimdi de Afgan’ı, Suriyelisi, binbir çeşit göçmeni…

Savaştan kaçıyorlar, ülkelerinde zulüm görüyorlar dendi, istemesek de gönülden, kabul ettik. “Zor durumda olana sahip çıkmak gerek, yardım isteyeni görmemek bize yakışmaz” dedik. İyi tamam da bunun sonu nereye varacak, merak ettik!

Haberin Devamı

Hemen her gün sınırdan ülkemize koşarak gelen göçmen resimleri, videoları görüyoruz dehşetle. Yeşilköy, Bakırköy, Bostancı sahilleri, çarşaflarıyla elbiseleriyle denize giren Araplarla dolu. Kumkapı, Fatih, Aksaray’da Türkçe konuşan yok, resmî dil neredeyse Arapça oldu. Diyarbakır’da Afganlar ile Somalililer birbirine girdi, kavgayı Suriyeliler ayırdı. Sanmayın ki bu bir fıkra, basbayağı trajikomedya! 

Tamam kabul ediyorum kolay değil vatanını, memleketini bırakıp gitmek, anılarından, geçmişinden geleceğinden vazgeçmek. Ama göçersem daha mı iyi olacak her şey yoksa kötüye mi gidecek düşünmek gerek. Kalacak yerin yoksa, yiyecek ekmek bulamıyorsan, işin yok üstüne bir de sokakta yaşıyorsan ne işin var yabancı memlekette, dön git evine!

Aç kalan, sokakta yaşayan ne yapar yaşamak için, nefsine sahip olamayan kime sarar, kimi yaralar?

Biz kendi içimizdeki hainlerle zor uğraşırken bir de ecnebi canilerle uğraşmayalım mümkünse!

Eskilerin dediği gibi; “Evli evine, köylü köyüne!”

…………….*……………..

 

Eyyyy Türk Erkekleri!

Şu son bir haftadır yüzümüzü güldüren tek haber çok uzaklardan, suyun öte yanından Tokyo’dan geldi. 2020 Tokyo Olimpiyatlarında sporcularımız, bizim burada içimiz, dışımız yanarken su serptiler yüreğimize, başımızı, bayrağımızı arşa yükselttiler. Birçok branşta madalya aldılar ama enteresan bir durum var ki ona değinmek istiyorum müsaadenizle burada!

Olimpiyatlarda madalya kazanan ilk kadın sporcu 1992 yılında Barselona’da bronz madalya kazanan judocu Hülya Şenyurt iken ilk altın madalya kazanan kadın sporcu 2004’te Atina’da altın madalya kazanan halterci Nurcan Taylan. Tekvandocu Nur Tatar ise tekvandoda iki farklı olimpiyatta madalya kazanan ilk kadın sporcudur. Milli sporcu İrem Yaman, 2015'te Rusya, 2019'da İngiltere'de düzenlenen Dünya Tekvando Şampiyonalarında 62 kiloda altın madalya kazandı. Avrupa Şampiyonalarında üst üste 4 altın madalya kazanarak önemli bir başarıya imza atan Yasemin Adar, dünya şampiyonu tek Türk kadın güreşçi unvanını elinde tutuyor. Ve bu yıl, 2020 Tokyo Olimpiyatlarında ülkemize gümüş madalya kazandıran milli boksör Buse Naz Çakıroğlu ve altın madalya alarak olimpiyat şampiyonu olan Busenaz Sürmeneli !

Fark ettiniz mi madalya kazandığımız branşlar belli; Boks, judo, tekvando, güreş!

Türk kadınları, memlekette gördükleri şiddetin acısını olimpiyatlarda çıkarıyorlar zannımca. Ailelerinden, eşlerinden yedikleri dayakları, bu kez dünyaya atıyorlar üstüne bir de alkışlanıyorlar.

Eyyyy Türk erkekleri! 

Valla ayağınızı denk alın, görünen o ki

Türk kadınları, gümbür gümbür geliyorlar!

 

CANSEN ERDOĞAN