“Uzaya ne zaman gideceğiz? Uzaylılar, kötü varlıklar mı? Acaba bizimle savaşacaklar mı?” diye sorarken birbirimize, savaş kendi içimizde başladı bile. Öteki dünyalarla savaşmaya sıra gelmemiş besbelli, biz kendi dünyamızdaki savaşı daha bitirememişiz ki!
Bir Amerika bir Rusya, bitemediniz bir türlü yaaa, doyamadınız güce, paraya, toprağa! Biri gider Irak’ı, Afganistan’ı işgal eder, İran’a peşrev çeker. Diğeri Suriye’yi karıştırır, Ukrayna ile savaşır. İki süper güç, dünyanın hakimi olmak için yüzyıllardır yarışır da yarışır. İlginç olan ise bu iki devlet, tarih boyunca birbiriyle hiç savaşmamış, kazanılmış olanı paylaşmıştır. Yani filler tepişirken çimenler ezilip parçalanmıştır.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ettiği, çoluk-çocuk, sivil- masum demeden öldürmekten çekinmediği bu günlerde okuduğum bir hikaye beni etkiledi. Bir ayakkabının dünyanın kaderini değiştirdiği bu hikaye şöyle;
“İkinci Dünya Savaşı! Savaş bölgesinden memleketi olan St. Petersburg’a izne gelmiş bir asker, evinin bulunduğu caddeye doğru giderken Alman bombardımanı sonucu ölenleri taşıyan bir kamyonla karşılaşıyor. Ölüler “toplu gömülmek” üzere mezarlığa götürülüyor. Cesetlerin arasında askerin dikkatini bir ayakkabı çekiyor çünkü eşine aldığı ayakkabıya çok benziyor. Eve gidip gitmeme konusunda tereddüt geçirdikten sonra, görevliye, “Ayakkabıyı giyen ölüyü görmek istediğini” söylüyor. Görevli izin veriyor ve asker kamyona çıkarak cesede baktığında onun karısı olduğunu görüyor. Görevliye “cesedin kendi karısı olduğunu onu alıp kendisinin gömmek istediğini” söylüyor. Görevlinin yardımıyla ceset indiriliyor ve asker karısının zor da olsa nefes aldığını görerek onu hastaneye götürüyor. Yapılan müdahaleler sonucu kadın ve karnındaki bebeği kurtarılıyor. Evet kadın hamileymiş ve ayakkabısı sayesinde ölümden kurtularak 7 Ekim 1952’de Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Vladimiroviç Putin’i doğuruyor.
Hırslı Putin, S.S.C.B’nin dağılmasını bir türlü hazmedemedi. Ayrılan devletlerin güçlenmesinden çekindi, Ukrayna’nın NATO’ya girmesini istemedi. Nükleer silah tehdidinden de hiç vazgeçmedi!
Nasıl bir sabaha uyanacağını bilmemek ne kötü!
Her gün nasıl bir kaosun içinde olacağını, elin kolu bağlı, çaresiz kalacağını bilmek de öyle! Hemen yanında bir yerlerde çocuklar ağlarken, masumlar ölürken izlemek, elinden gelen tek şeyin lanet etmek olması ve tek dileğinin buna sebep olanların kendi kanlarında boğulması!
Yaşadığımız gezegen, gerçek bir trajedi;
Valla bu nesil darbe gördü, kriz gördü, virüs salgını gördü de bir gün yüzü görmedi!
Göreceğiz bakalım kahramanlarımızı daha neler beklemekteydi !
………………………………*…………………………
Ölüm Bile Yorulduysa Şimdi En Güzel Şiir Barıştır;
Nigar Hanım ile çiftçi Sadık Efendi'nin oğlu olarak Osmaniye’de dünyaya geldi! Aile, 1. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Diyarbakır, Şanlıurfa ve Gaziantep'e son olarak da Adana'ya yerleşti. Bu oradan oraya taşınmalar esnasında Yusuf adlı yaralı bir çocuğu yanına alarak evlat edinen baba Sadık Efendi, henüz 4 yaşındaki oğlunun gözleri önünde evlatlığı Yusuf tarafından öldürüldü. Babasının öldürülüşünden çok etkilendiği için 12 yaşına kadar kekeme konuştu. Trajedi bununla bitmedi, geçirdiği bir kaza sonucu çocukken sağ gözünü kaybetti ve kendini yazmaya verdi. Henüz ilkokula dahi gitmezken halk şiirlerine imza attı. Ortaokulda hastalandığı için yatılı okuma hakkını kaybetti. Irgatlık, inşaat denetçiliği, öğretmen vekilliği ve arzuhalcilik gibi farklı işlerde çalıştı, köy köy, ilçe ilçe dolaştı. Hayatın zorluklarıyla olgunlaşırken toplumun acılarını ve yaşadıklarını eserlerine yansıttı. Defalarca Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen ama ‘Dünyanın en çok Nobel ödülü alamayan’ yazarı olan, ‘İnsan, düşleri öldüğü gün ölür!’ diyen bu büyük üstat Yaşar Kemal idi!
Hani her insanın kendi dilinde okumaktan ayrı bir zevk aldığı bir yazar vardır ya, işte benim için de o kişi, bu toprakların en büyük yazarı Yaşar Kemal'dir. Her kitapseverin bir kahramanı olur ya bir romanda okuduğu, benimki de İnce Memed’ tir. En iyi İnce Memed’in Hatçe’yi kaçırdığı o yağmurlu gecede anladım galiba, aşk nedir, nerededir! Işığın, sevincin türküsü olmak istediğini söyleyen büyük usta; ‘Cehennem yerinde hiç ateş yoktur, herkes ateşini buradan götürür’ diyerek asıl cehennemi ne güzel özetlemiştir.
Hani derdin ya; ‘Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa şimdi en güzel şiir barıştır!" diye biz de sana inandık. Ama öyle değilmiş be Üstat;
‘O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık!’...
Vefatının 7. yıldönümünde, ruhun şad olsun, nurlarda yat!
……………………….*…………………………………
Ya Nimet Ya Felaket;
Son dönemlerin en çok konuşulan, popüler konusu hiç kuşkusuz Metaverse hadisesi!
Meta-universe ifadesinin kısaltılmışı olarak kullanılan Metaverse, gerçek ve sanal dünyanın bilim kurgu ile birleştiği bir 'dijital dünya' aslında. Elle dokunulamayan, gözle görülemeyen şeylere merakımızdan ama aynı zamanda çekingenliğimizden mütevellit şöyle yandan yandan bakıyoruz kendisine. Mesafeliyiz ama merak da içerisindeyiz. Yani şöyle diyeyim, elektrik alıyoruz birbirimizden, bir çay içmeye meyilliyiz :))
Peki nedir Metaverse, ne işe yarıyor?
Metaverse dünyada, insanlar farklı elektronik aletlere geçiş yapabiliyor ve sanal ortamda iletişim kurabiliyor. Üstelik bu durumda bir bilgisayara bağlanmanıza gerek kalmıyor. Yani internet, iki boyutlu ekrandan çıkarılıp üç boyutlu dijital bir evrene taşınmış oluyor. Böylece hayatımızdaki dijitalleştirilebilecek olan her şey, üç boyuta çevrilip dijital bir evrene aktarılabiliyor. Ha tabi Metaverse’ler, halihazırdaki dünyamızın gerçek bir kopyası olmak zorunda değil, hayal dünyamızdan, sanatsal ve görsel tasarımlara kadar her şeyden oluşabiliyor: Farklı gezegenler, Galaksiler, parkurlar, alışveriş merkezler ve daha neler neler! Hani bilgisayarda oyun oynarken, online toplantı yaparken, WhatsUp’tan yazışırken sanal arka planlar kullanıyoruz ya onun gibi düşünün. İşte o arka plan "mekan" oluyor ve insanlar avatarlarıyla o mekanın içinde bulunabiliyor, mekanla ve birbirleriyle fiziksel olarak etkileşebilip birbirlerini karşı karşıyaymışçasına görüyorlar. Jestlerini, mimiklerini ve yüz ifadelerini ayırt edebiliyorlar. Bu sanal evrende de, reel dünyada yapılabilecek birçok eylem gerçekleşebiliyor, çalışmalar yapılabiliyor, eğitim alınabiliyor, iş sahibi olunabiliyor, alışveriş yapılabiliyor, spor yapılabiliyor, oyunlar oynanabiliyor, bir şeyler izlenip okunabiliyor. En güzeli de dünyanın farklı yerlerinde yaşayan insanlar, çeşitli sanal dünyaları barındıran bu sanal evrende bir araya gelerek birlikte eğlenebiliyor veya projelerde çalışabiliyor. İnternetten farklı olarak metaverse, sanal bir evren içinde kişilerin, birbirleriyle üç boyutlu bir fiziksel etkileşimde bulunmasına imkan veriyor. Böylece insanlar, çok uzakta bulunmalarına rağmen istedikleri her zaman birbirleriyle aynı yerdeymiş gibi fiziksel etkileşimde bulunabiliyor. Özetle metaverse, herhangi bir yer ve zamanda, yeni bağlantı, cihaz ve teknolojilerle üç boyutlu deneyimlenebilecek mekânsal bir internet!
Valla bilemiyorum; Metaverse denen meret, insanlık için ya bir nimet ya bir lanet, felaket!
Göreceğiz elbet!
……………………….*……………………
HAFTANIN EN’ LERİ;
Haftanın Savunması; ‘Çiftlikbank’ uygulamasıyla milleti dolandırarak milyonlarca para kazanan sonra da yakalanarak tutuklanan Tosun’umuzdan geldi. Çiftlik Bank uygulamasında 'Bank' ismini, yetkili makamlardan izin almadan kullanarak 'Bankacılık Kanununa Aykırılık' suçundan hakkında 3 yıla kadar hapis istemiyle dava açılan 'Tosuncuk' lakaplı Mehmet Aydın, yargılama esnasındaki savunmasında; ‘Türk Dil Kurumu'ndaki anlamına bakıldığında bank parklardaki oturak demek. Ben oturağı da kast etmiş olabilirim başka bir şeyi de kast etmiş olabilirim" diyerek kandırma eylemlerinde hız kesmeyeceğini göstermiş oldu. Pes diyorum daha da bir şey diyemiyorum!
Haftanın Kahramanı; Hiç kuşkusuz Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy oldu. Bir komedi sanatçısıyken devlet başkanı olan ve Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının ardından askeri kıyafetleri giyip ordunun başına geçerek başkomutan sıfatıyla bilfiil savaşan Zelenskiy, dünyada en çok konuşulanlar listesinde de baş sıraya yerleşti. Korkup kaçan, kendi ülkesinde savaşmak yerine ülkemizde zevk-i sefa eden Suriyelileri görünce kendisine neden kahraman dendiğini anlamak gayet mümkün! İşin aslı, Ukrayna savaşı kaybetse de bir kahramanı oldu, tüm dünya da onunla gurur duydu!
Haftanın Hastalığı; Ispanak zehirlenmesi! İstanbul'da son dönemde artan ıspanak zehirlenmesine ilişkin Temel Reis pardon İstanbul İl Tarım ve Orman Müdürlüğü; Ispanaklardan alınan numuneler incelenirken, zehirlenme nedeninin karışan yabancı otların görüldüğünü ve halkın tüketecekleri tüm gıdaları olduğu gibi yeşil sebzeleri de dikkatlice kontrol ederek, yabancı otları ayırt etmeli ve çok iyi şekilde temizledikten sonra tüketmeleri gerektiğini belirtti. Ne diyeyim, o zaman şimdi Safinaz düşünsün :))
Haftanın Aşkı; Günlerdir dilden düşmeyen Arda Kural- Yıldız Asyalı aşkı! İlk meşhur oldukları dönemde sevgili olduklarını ve severek ayrıldıklarını belirten eski aşıklar, her gün yeni bir beyanla ortaya çıktıklarına göre yıllar donra gelen bu popülerliği sevmiş olacaklar. Yok Yıldız Arda’ya ihanet etmiş de Yok Arda nişanlandığını Arda’ya söylememiş de mış mış da mış mış! Buse Varol- Alişan gerginliği bünyemizi yeteri kadar daraltmışken bu da üstüne sıva oldu! Bakalım bunun da üstüne tüy dikecek sıradaki çift kim olacak? Acil bekleniyorsunuz, danışmaya müracaatınız rica olunur!
CANSEN ERDOĞAN