Hayatın her alanına, eve, işe, aileye, sosyalliğe, dost meclislerine vurdu damgasını, bu Corona belası. Yemekler, davetler, müzikli eğlenceler iptal oldu, yeni yıl coşkusu yok oldu. Düğünler dernekler, mevlütler, taziyeler hepsi aldı nasibini. Önemli günler, özel etkinlikler de sessiz sakin, seyircisiz, törensiz kutlandı öyle uzaktan uzaktan.
Tasavvufun düğünü, düğün gecesi de işte onlardan. Mevlana’nın herkesin endişe edip korktuğu ölümü düğün gecesi, vuslat kabul ettiği Şeb-i Arus da bunlardan biri. Önceki yıllarda yurtiçi ve yurtdışından binlerce yerli, yabancı turistin katıldığı Şeb-i Arus törenlerinin, bu sene 7 Aralık ve 17 Aralık olmak üzere sadece iki günle sınırlandırıldı ve seyircisiz olarak yapılması kararlaştırıldı.
Eminim siz de hissediyorsunuzdur farklı bir yanı var Mevlana’nın, o diğer düşünürlerden farklı. O- bu –şu diye ayırmadığı için insanları belki de. Tüm dinlerin özünün aynı olduğuna, sevginin evrenselliğine inandığı için, dine kattığı estetik boyutla ya da dansı, müziği, şiiri dinsel ritüellere kattığından mı bilmem ama çok sevmişimdir hep kendisini, çok saymışımdır. Ruhunu kattığı bir farklılık yaratmış Mevlana; Dansla müzikle şiirle İslam Rönesansını gerçekleştirmiş.
Bana göre ise müthiş uyumu, kaosu, kuantumu ve birbirine bağlı olan her şeyi zamanında çözmüş, çelişkilerin hayatın özü olduğunu kabul etmiş şahsiyet kendisi. Bir peygamber değildir elbette ki, ancak kutsal bir kitap, yazdığı Mesnevi’si…
Tabi Mevlana deyince ‘O’ndan bahsetmemek olmaz. Güneş ve ay gibi çünkü onlar. Tahmin ettiğiniz üzere, Şems-i Tebriz-i’den yani Tebrizli Şems’den…
Mevlana’yı hayatta en fazla etkilemiş kişi o; Şems, Mevlâna'yı Mevlâna yapandır. Karşılaşıncaya kadar Mevlâna, bir alimdir, Konya’nın sevgilisi, olgun ve makul baş müderrisi. Lakin aklın ve bilimin sınırları içinde dolaşan mantıklı bir İslam aliminden bir fırtına, bir sanatçı çıkaran da Şems’tir.
Ne tek başına akıl ne de tek başına kalp yetiyor dünyada. Birini seçsen diğeri imtihanın oluyor, hayat seni tam oradan vuruyor. Ne çok okuyorum bu aralar onu, beni anlatıyor sanki söylemek isteyip de söyleyemediklerimi. Ah Mevlana;
Ayna oldun bize, sahip çıktın, ‘Ne olursan ol gene gel’ dedin, bağrına bastın. Kaybolduk bazen, yolumuzu bilemedik. Ama yola yine seninle devam ettik…
Ölümü bile son değil bir başlangıç olarak kabul eden, “Düğün gecesi” diyen, ardımdan yas tutmayın diye vasiyet eden büyük üstat;
“747.ölüm yıldönümünde, nurlar içinde yat !”
…………………………………………-……………………………………..
Malum şu andaki en milli konumuz ve sorunumuz ‘Corona Aşısı”. “Ne olursan gene gelme sen aşı”. Bir dur sen, hazır mıyız değil miyiz belli değil zaten Mevlana da değiliz. Dünyanın her yerinde aşı çalışmaları yapılıyor, denemeler yapılıyor. Her ülkede bilim adamları hummalı bir faaliyet içerisinde, yan etkileri en aza indirgenmiş aşılar üretmeye çalışıyorlar. Rusya, aşısını uygulamaya başladı bile. Biz de Çin’in ürettiği aşıyı bekliyoruz, gidiyoruz meçhule. Zehiri bulanlar, panzehirini de bulmuştur diye umutluyuz.
Tüm bu tartışmaların ortasına, aşıların içinde nano teknolojiyle üretilen ve dışarıdan görülemeyen çiplerin olduğu ve bunların bizim tüm zihinsel ve fiziksel verilerimizi ele geçireceği iddiası bomba gibi düştü gündeme. Bill Gates’in açıklamaları ve Çin aşısının üreticisine yüklü ölçüde yatırım yapması da bu söylentilerin fitilini ateşlemiş durumda.
Ah bu Hollywood filmleri, yaktın bizi! Komplo teorilerinle paranoyak olduk milletçe. ‘Ne yaptınız siz ey emperyalist güçler, ne yaptın Bill Gates! Siz gidin, tüm dünyayı etkileyecek bir salgın planlayın, tüm devletleri buna ikna edin, herkesi eve tıkacak, aç bırakacak, gezegenin ekonomisini yerle bir edebilecek güç ve teknolojiyi bulun, tüm insanlığın DNA’sına sahip olabilecek olun ama bu planın kahvede pişpirik oynayan, sahilde pijamayla mangal yapanlar tarafından ortaya çıkarılabilme ihtimalini unutun, olacak şey mi bu :)’
Yapmayın etmeyin arkadaşlar, azıcık mantıklı düşünüldüğünde böyle bir durumun mümkün olmadığı apaçık. Acaba Gates, başta 65 yaş üstü amca ve teyzelerin bedenine çip yerleştirip ne yapmayı planlıyor olabilir ? Çip çoktan beri var aslında, merak etmeyin. Sadece içimizde değil, elimizde. Verdiler elimize akıllı telefonları, her şeyimiz dinleniyor, kodlanıyor, saklanıyor. Baktıklarımıza, paylaştıklarımıza hatta konuştuklarımıza göre reklamlar karşımıza çıkıyor. Yalnız bu özgüvenin de hayranıyım bakın, ah be güzel kardeşim, sen kimsin de sana aşıdan pahalı çip taksınlar. Bir bak kendine, ben kimim falan de ! Biz deyince sonra, küsme, üzülme ! :)
İşin özü, aşıyla çiplenme durumu için fantastik hayal ürünü denebilir ama düşününce de sanki bazı faydaları da olabilir. Nedir diye sormayın, burada olmaz. Ama şunu diyebilirim, ebeveyn olmayan anlamaz J
………………………………-……………………..
Kendi küçük, işlevi bir hayli büyük malum virüs yüzünden mecburen evlerimizde tutuluyoruz ama tek tutulan biz değiliz çok şükür. Koskoca güneş bile tutuldu pazartesi günü, tüm haşmetiyle. Şaka bir yana senenin son güneş tutulması gerçekleşti geçen gün ve zaten yüreğimiz ağzımızda beklerken gelişmeleri, bir de bu tutulma eklendi, acaba neler olacak diye şimdi. Ay güneşin önünden geçerek arz-i endam eylerken gölgesi de dünya üzerine düşüyor tutulma sırasında. Bir süre karanlık oluyor işte nerden geçiyorsa tam da o nokta.
17 Ağustos depreminden bir hafta önce tam güneş tutulmasına sahne olan Türkiye’nin depremle sarsılmasından beri çok da bir sempatikliği kalmadı artık güneş tutulmalarının. Aksine tam olarak nerede görülüyorsa orada korkular ve acabalar ile afetler, kasırgalar bekleniyor.
Yılın son tutulması sakin geçti ülkemizde. Yeteri kadar tutulmuşuz, yeteri kadar kararmış ruhumuz, ondandır çok etkilemedi bizi herhalde. Ama ben neler olacakmış bu tutulmayla birlikte, astrologlar ne diyor, yine de söyleyeyim isterseniz size;
Tutulma yay burcunda olmuş, yay burcu da fanatizmi temsil ediyormuş. Hukuk alanında yeni düzenlemeler, inanç ve din temaları öne çıkacakmış. Kuraklık, kıtlık yakınmış, isyanlar başlayacakmış, Doğal afetler kapıdaymış, mış da mışmış…
Bir şey söyleyeceğim, kulağa korkutucu gelse de galiba artık alışmışız. Dedikleri gibi, bir gelmeyen uzaylılar, bir kopmayan kıyamet kaldı, bence ona da hazırız :)
CANSEN ERDOĞAN